Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2507.61
BIST 100
9431.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Mart 2022

Kitap Molası XX; kördüğümün kanatları ve doğal şehrin hikâyesi

Danteller kadınların şiiridir kızım! Hatta en çok da kor danteller örer kadınlar. Hüznün, öfkenin, hasretin harmanıdır onlar. Ama bir bakmışsın tığ ile ip danteli vuslatına erdirince, kadınlar umudun avlusuna bırakır sıkıntılarını. Sonra da kor dantellerin içinden geçe geçe o hudutsuz huzura kavuşurlar. Eğer bir kadın çıkmazda ise; en sevdiği dantelini bittiği noktadan söker kızım, usul usul söker, taaa ki başlangıç yerine kadar. Ne o çıkmazlar kalır, ne de kan kaybı… Şiirine sığın annem… Hakikate sığın… Şiirine sığın… Ben hep orada olacağım. (Kördüğümün Kanatları, s. 11)

Okurundan mecaz perdesini aralamasını, hiç değilse onun ardında bekleyen hakikate ulaşmak için bir parça yorulmasını talep eden imgesel anlatımları hep sevdim. İmgeyi, sadece şiirlerinde değil, deneme ve hikâyelerinde de son derece sistematik bir şekilde kullanan hanım arkadaşım bir gün bana “yüreğinde düğüm olan kimi duyguları dışarı özgürce bırakamadığını ve onları imgesel bir yoğunluğun ardına sakladığını” söylemişti. Üzerimde tesir yaratan bu cümlelerden sonra benim “imge” ye bakışım da farklı bir mana kazandı. Yaklaşık yirmi yıla yaklaşan bir tanışıklığımız olmalı Mehtap Altan’la. Onu, yaşayan edebiyatın sanatsal ve yüksek diliyle tanıyıp tanımlarken imgeye farklı bir evren taşıdığını aklımda tuttum daima. Kadınlar günü münasebetiyle bir araya geldiğimiz programdan dönerken kucağıma usulca bıraktığı iki değerli göz nurunun korona ve karantina günlerimin arkadaşları olacağını ikimiz de bilmiyorduk şüphesiz…

Hikâyeye şiir üzerinden geçiş yapmasıyla ciddi bir avantaj yakaladığını düşündüğüm Mehtap Altan’ın uzun seneler önce İmgenar Sokağı’nı okumuştum. Üçüncü baskısını gerçekleştiren ve Az yayıncılıktan çıkan Kördüğümün Kanatları’nı ise yakın zaman önce içselleştirme imkânına sahip oldum. Gri bir arka fon üzerine bırakılmış kuşkanadının urgan bir ip altında ezildiği kapak görseli eserin taşıdığı hikâyelerle ciddi uyum yakalamış. On altı öykünün mevcut olduğu Kördüğümün Kanatları 111 sayfa; bu bir tevafuk mu bilmiyorum fakat benim gibi tek sayı takıntısı olan bir insan için oldukça değerli. Kitabın ilk öyküsü, yazının giriş kısmında yüreğini alıntıladığım “Tığ” adını taşıyor. Tığ, anne özlemini şiir arayışı ile dindirmeye çalışan bir kız çocuğunun, ondan kalan dantellerin kokusuyla kurduğu sıkı ilişki üzerine tesis edilmiş. Annenin kızına bıraktığı notlar bu yürüyüşün pusulası. Kitabın ikinci öyküsü “Hurma Çekirdeği” ise “Tığ” ile kurduğu rabıta açısından oldukça dikkat çekici. İlk öyküde anneyi merkeze alan tutum, devamındaki öyküde yerini babanın merhametini öne çıkaran bir güzergâha bırakmış. Esere adını veren “Kördüğümün Kanatları”, kitabın üçüncü öyküsü. Mistik bir temellendirme üzerine kurgulanan çalışma, kelebek kanadından karpuzcuya giderken odun kıran bir annenin nağmesinde tefekküre götürüyor muhatabını. Yazarın ilk iki hikâyede yakaladığı uyumu “Kördüğümün Kanatları” ve “Oduncu” öykülerinde de ördüğünü görüyoruz. Oduncu, köy odasındaki güğüm sesine yaslanan yaşlı bir kadının yorgun bedenine düşen dokunaklı bir nedamet kokusu... İlginçtir, aynı âhenk “Nişâne” ve “Öyküden İnsan” da da kendini göstermiş. “Nişâne”de çocuk ruhuyla biriktirdiği nice umudun yanıp kül oluşunu seyreden genç kızın yüreğine dağılan tespih tanelerinin “Öyküden İnsan” da nasıl dile geldiğini gözlemliyoruz. Dolayısıyla “Öyküden İnsan” bir hayata dokunan tespihin diliyle konuşuyor. Bu anlamda Mehtap Altan’ın hikâyeleri bir duyarlılığın resmedilişi… Şiirsel bir örgü ile inşa edilen çalışmalarda unutulan, temas edilmeden üstünkörü geçilen ya da kangren olup kâğıda geçirilemeyen nice detay var. Kitabın beni en etkileyen öyküleri çocuk yaşta gelin edilen bir genç kızın uğur böceğine takılan aklının anlatıldığı “Çanak Çömlek Patladı!” ile sanatını icra eden Zülâl’in mekânlar arası yolculuğunun işlendiği “Koku” isimli çalışma. Gülnâre’de silinen bir hafızanın izlerini takip etmek de oldukça anlamlı.

Altan’ın 2021 yılında Az Yayıncılık’tan ilk baskısını yapan ve gezi yazılarından oluşan Doğal Şehrin Hikâyesi adlı eseri ise gözlemin hikâye ile nasıl hemhâl olduğuna tanıklık etmek isteyen herkesin okuması gereken bir yapıt. 17 beldenin tarihî ve coğrafî dokusunun, insanının, kokusunun hülâsa ruhunun anlatıldığı kitap kırmızı bir arka fon üzerine bırakılan mütevazı bir ev ve o eve ilerleyen ihtiyar bir kadından mürekkep. Kapağında kuşların da baskın bir karakter sergilediği kitap 216 sayfa. Kendine refakat eden muhtarlardan konuk olduğu evlere, köylerin çocuk, genç ve ihtiyarlarından tarihin kalbinde bıraktığı izlere, tattığı yöresel lezzetlerden mevsimin şehir üzerindeki tesirlerine kadar hiçbir detayı atlamayan Mehtap Altan okuruna da aynı inceliği nakşediyor. Doğal Şehrin Hikâyesi’ndeki sokakları adımlarken dikkat gayretine girişimiz bundan. “Bulmak için kaybolmak” düsturu ile hareket eden yazarın doğal şehir vesilesiyle zihinde bıraktığı çok değerli bilgiler var. Sındırgı’nın en yakın köylerinden biri olan ve eski adı Menend ile “eşi benzeri olmayan” manası taşıyan Çaygören’de Kuvâ-yî Milliye çetelerinde görev yapan kahraman Türk kadını Makbule Efe ile karşılaşmak (s. 20). Keşfedilmemiş onlarca hayvan ve bitki türünün yaşadığı Düvertepe’de sünnet edilen her çocuk için bir ağaç dikildiği geleneğini duyarken (s. 24) köylünün geçim kaynağının “kaolin” adlı madenden temin edildiğini (32) öğrenmek… Eğridere’nin peynirinin gastronomi dünyasının en seçkin etkinliklerinden Gourmand Cookbook Award’a 12 finalist arasından birinci seçildiği bilgisini edinmek (s. 48) Emendere’de dünyada radyoaktivitesi en yüksek değerdeki kaplıca sularıyla buluşmak (s. 106), Bereket Versin Kadın Kooperatifi çatısı altında Sındırgı’nın üreten kadınlarının atölyesine misafir olmak (s. 154, 155) Gölcük’ün bağrında saklanan ağrılı hikâyelere tanıklık etmek (s. 181), höşmerim adlı tatlının mazisine dokunmak (s. 200), ambarların yapımında hiç çivi kullanılmamasının onları değerli kılan detay olduğunu öğrenmek (s. 209)… Bu arada “Gri Kazaklı Çocuğun Aslandede’si” adlı bölümde yazarla beraber yürüyen çocuğun Sındırgı Belediye Başkanı Ekrem Yavaş’a dönüştüğünü izlemek de eserin çarpıcı detaylarından. Altan’ın köylerin kalkındırılması için teknoloji atölyeleri ve kütüphaneler kurulması önerisi ise anlamlı bir çaba. Doğal Şehrin Hikâyesi’nde tanıklık ettiği yerleri şahsî hayat tecrübesi ile birleştiren ve lirik bir atmosfere döken Mehtap Altan’ın mürekkebi solmasın.

Selam ile