Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.55
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Ocak 2022

Kitap Molası XVII; Dört Mevsim Gazozu

Yara sancıyla geliyor, saç diplerinden başlayarak her yeri terliyor kadının. Yağmurun sesine sığınıyor, sesin düşüncelerini dağıtmasını bekliyor, bekliyor, bekliyor… Odada kırkıncı uykularındayken dışarıda serin serin yıkanıyor yollar, yolcular, düş yolunda kalmışlar(s 34.)

Kadın eli kurmacaya ince bir keyfiyet katar. Çünkü onun elinden çıkan işçilikte hayatın nezaket, rikkat, letafet, merhamet ve hassasiyetle yoğrulan renkleri baskındır. Hoyrat elleri, dilleri; hoyratça katledilen yaşam öykülerini ince bir hüznün diliyle çerçeveleyebilmek o fıtrata has bir tavırdır. Dolayısıyla kadının kaleme aldığı öykü, onun kendi yaşam öyküsünü de içine alan bir mana alanıyla biçimlenir. Bu nahif tavır, bazılarında ortaya daha koyu tonda bir ses bırakır.

Segâh Gümüş’ün Hece Yayınları’ndan çıkan Dört Mevsim Gazozu adlı öykü kitabı Ekim 2021’de okuruyla buluştu. 88 sayfalık eser şiir, hatıra, deneme ve günlük lezzeti taşıyan on yedi öykü ihtiva ediyor. Kendini öykü hüviyetiyle okutturan metinlerde yol kenarında ansızın bir şiire rastlayabiliyor, bir mektupla hemhâl olabiliyorsunuz. Yazarın “hayatımın kaptanı” diyerek babasına ithaf ettiği öyküler, eşine teşekkür nezaketi gösteren o anlamlı eşikten sonra kucaklıyor meraklı bakışları. Kitaba adını veren “Dört Mevsim Gazozu”, eserin ilk öyküsü olmanın yanında onun geneline hâkim olan o lirik atmosferi okuma yolculuğunun başına taşıyan bir içeriğe haiz. Yanında yaralı bir çocuklukla gezen; üzeri tozlanıp sararmış hatıralarını ilk tazeliğiyle koruyan ve nihayetinde aile savaşlarından derin kesiklerle çıkan herkesin hikâyesi bu… Bu ilk öyküden sonrakiler genel itibariyle kadın perspektifinden kaleme alınan kurmacalar yani hikâyenin anlatıcısı gibi başkahramanı da kadınlar… Bu sebeple onun gel-gitlerini, duyarlılığını, heyecanını, sevdasını, umudunu, öfkesini, hayal kırıklıklarını ve mücadelesini izaha yönelik her biri… Kadını merkez alan bu anlatılarda pek çoğumuzun girmeye cesaret edemediği noktalara temas edildiği, bu bağlamda yazarın savaşçı ve cesur bir sorumluluk üstlendiği de burada belirtilmeli. Yazımızda, Dört Mevsim Gazozu’nun sarsıcı birkaç öyküsü üzerinde durulacak, diğerleri ilgilisinin merakına bırakılacaktır.

Kız yurdundaki puslu hatıraların yerini bir evin kapısı önünde, kız çocuğu ile oynanan beş taş oyununa bıraktığı Düşbozumu, bir kadının hastane odasındaki mecalsiz bakışlarından konuşuyor okuruyla. Onun ürkekliğini, yorgunluğunu, yılgınlığını anlatıyor şiddetin gölgesine rağmen en jestsiz, mimiksiz hâliyle… Umudu çürüyen pek çok kadının sesi oluyor sessizlik içinde eriyen kâbus… Üşüyen adlı öyküde bekleyen, özleyen, hayatındaki boşluklar içinde üşüyen bir kadının cılız sesi duyuluyor yine. İnsanları “üşüyenler” ve “üşümeyenler” diye ikiye ayıran, renkleri de soğuk ve sıcak renkler olarak kategorize eden bir kalbin uçucu alevi kuşatıyor ruhları. Hayattan umduğunu bulamayan ürperişlerin öznesi… Eserin en dikkat çekici ve güncel öykülerinden biri olan Çevrimiçi’de ise zamanın psikolojisini yakalamaya muktedir, realist, şiirsel diline rağmen öfkeyi alabildiğine hissettiren ve okurdaki empati yetisini arttıran bir anlatım göze çarpıyor. Bir telefon ekranına hapsedilen duyguların kırgınlık-gurur arasındaki çatışmasını içselleştirirken kadına ibretle bakıyorsunuz; “İnsan kaybetmekten korktuğunda, her türlü yalana inanmaya hazır hâle geliyor. Bir yalana bilerek katlanmanın acısı kaybetmenin acısından daha hafiftir. Ne derler; vazgeçemiyorsan affedeceksin. Affedemiyorsan terk edeceksin (s. 40).” Kitabın türkülerle bezenen; tek göz odaları, toprak damlarıyla yoksulluğun konuştuğu bir köyü mekân edinen içli öyküsü Arabaşı yeni atanan bir köy öğretmeninin objektifinden anlatılıyor. Kadının hükümranlığı bu öyküde bir beyin perspektifi ile anlamlandırılıyor. Yine pek çok pek kalbin arayışını, aldanışını, bulduktan sonra geriye kaçışını ve yitirdikten sonra duyduğu acıyı adlandırabilecek öykülerden biri olan Yitik Bakış her paragrafında merak uyandıran bir akışa sahip. Dört Mevsim Gazozu ince hacmine rağmen herkesi kendi yürüyüşüyle yüzleştirebilecek, bakış açısını gözden geçirmesini sağlayabilecek bir hikâye taşıyor.

Burada Segâh Hanım’ın ruha dokunan o ince üslubuna da değinmek gerekiyor. Nitekim Dört Mevsim Gazozu dil ve anlatım itibariyle alıcıyı kendisine kilitleyen bir yapıya sahip. Cümleler genel itibariyle kısa fakat zaman zaman anlatılana değil de anlatıma odaklı bir trans hâline sokuyor okurunu. Bunun sebebini öykülere örtü olan imgesellikte bulmak zor değil. Segâh Gümüş hikâyelerinin en karakteristik özelliğini de imge ile yoğrulan ve yönünü şiir ırmağına çeviren bu akışta görüyoruz; öyküşiirde. Bununla birlikte sık karşılaşılan ikileme ve tekrarlar da anlatımın heyecan düzeyini arttırıyor. O âna götürüyor okuru, soluk soluğa susturuyor.

Bu öykülerde her gün aynı yere giden insanların arasından geçerken ansızın duran ve kaldırımlara düşen diğer gölgelerin üstünden kendininkini çekip çıkaran (s. 7), siyah beyaz bir fotoğraf sergisinde açık şemsiyeli kadın siluetine bakarken “pardon, hüznünüzü düşürdünüz” ikazına uyanan (s. 18), şarkıdaki tüm noktalama işaretlerinin öldürüldüğünü müşahede eden (s. 25), binlerce yılını bir kayıp bakış aramak için geçiren ve bulduğunu bile bile kaybetmenin kederiyle yaşamaya mahkûm (s. 71) nice kayıp insanın ayak sesi duyuluyor.

Selam ile.