Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Temmuz 2024

Kitap Molası XLVI; Fiyakalı Hayat

Evet, sözlerim var ki tefecinin elinde hurda, hurdacının dilinde antika, antikacının sükûtunda nadide birer inci… Açık arttırmada güvercin kanadında bir tüy etmeyen esarettir ah sözlerim. Ahulara emanettir, avcının keskin ağusuna bandırır manayı, saklar ağyara, hâl bilmeze yüzünü, peçelidir.” (Fiyakalı Hayat, s. 33.)

Edebiyatın ince, zarif, hanımefendi yüzlerini bir ayrı severim. Beni zamanın hodgamlığından çekip alır onlar; yerine mazinin mahzun, temiz, özlenen özünden bir nefha bırakırlar. Sevgili Yasemin Kuloğlu da zihnimin bu alanını şekillendiren edebiyatçılardan biridir. Üç kitabını yollamış bana geçtiğimiz günlerde, öptüm, başıma koydum.

Tek Kanatlı Senfoni Yasemin Hanım’ın ilk baskısını 2021 Aralık’ta Çıra yayınlarından yapan kitabı. Bambaşka ise Nisan 2024’te yine Çıra yayınlarından çıkan 72 sayfalık şiir kitabı. Bu kitaptaki şiirler otuz üçe kadar numaralandırılmış ve benin merkez alındığı her şiir diğerine pamuk ipliğiyle de olsa bağlanmış. Kuloğlu’nun gönderdiği eserler arasında 2024’te Çınaraltı yayınlarından çıkan Fiyakalı Hayat isminde bir de deneme kitabı var. Şiirin deneme ile bağlantısını ve bir denemecinin şair olmasının avantaj mı, dezavantaj mı olduğunu yeniden düşünmemi sağladı. Bu sebeple burada denemeci şairin Fiyakalı Hayat’ı üzerinde durmak istedim.

Tertemiz bir doğa örtüsü içinde güllerin ön plana çıktığı bir kapak tasarımıyla kitap 127 sayfa ve 27 denemeden oluşuyor. Eserini “Sözün Eri” dediği Ayla Ağabegüm’e ithaf etmiş Kuloğlu. İlk parça “Eskimeyen Şubat” Ayşe’ye yazılmış bir mektup tadında. Bir dergide görsem öykü olarak da okuyabilirdim “kar”, “Allah” ve “veda”nın ördüğü metni. Mensur şiire göz kırpan bir yanı da var onun; türlerin harmanlandığı mecra. Esasında burası kitaba dair hem merakı ve hem de beklentiyi arttırıyor ve ikinci denemeye, esere adını veren “Fiyakalı Hayat” a sessiz bir yangınla taşıyor bizi.

“Fiyakalı Hayat” ile içimizde dağınık duran parçalar birleşmeye başlıyor, netleşiyor resim. Zira Yasemin Hanım’ın muhatabı olan yazısı bir şiirden kopmuş hissiyatı veriyor. Yazar şairliğini yanına alarak çıkıyor okur karşısına, cümlelerini mısralarının gizemi ile örtüyor. Okuduklarımız deneme ise de şiirin çağrışım alanına göz kırpıyor; “ey güzel gülüşlerle güzel günlere hamile dua bahçesi! Bahçıvanın suladığı gözlerinden göğümüze taze gül demeti, biraz yeşilli biraz mavili yasemin saksılarında yeniden diplerinden filiz veren umut, umudum! Gidelim ab-ı hayatım, atlar ve uzaklar bize hayran iken biz şehre ve çiçeklerin mutfağındaki o ziyafete (s. 16).”

Diğer yandan denemelerde sıklıkla anıştırmalarla karşılaşılıyor. Her köşe başında tanıdık bir ses yahut surete rastlama ihtimali yüksek; bir şiir, bir türkü, masalların şerh ettiği o uzak dünya… Kuloğlu ilhamını kültür dokumuzdan, edebiyat motiflerimizden aldığını her fırsatta haykırıyor; “çöl daha kalabalıkmış Kâbe’den diyorlar, dön kalbine. Dön gözyaşı vadisine (s. 25)”, “İnecek var diyorum, hemen ilk durakta, durdurun kelimeleri ki bin bir mana ile taşmışlar yollara (s. 27)”, “çölün derdini taşıyan kum taneleri de gitmişti (s. 62),”şaşırmak bahanesidir şahlanmış sözcüklerin (s. 31), “Ben büyütmüyorum. Büyütmesin şairler de bu yangınları. Kelimeler yağsın üstümüze şiirden (s. 51), “Takipçisi çok kimsesi yok bir dünyada kim kimin ne kadar kimsesi ise? Ah kimseler bilmez gülüşlerin açtığı yaraları (s. 52).”

Denemeler yazarın çocukluğundan, ilk gençlik döneminden, hayat öyküsünden izler taşıyor. Özellikle yazıcının his dünyasına ayna tutan “Kar(v)galarım”, babasını anlattığı “İlk Öğretmenim”, edebiyatı içselleştirme süreci ve edebiyat öğretmeni ile olan rabıtası “Edebiyat Çorbası (Unutulmayanlar), annesini ve ondan devraldığı ruhla oyuncak bebeklere bakışını ortaya koyduğu “Sen Sahici misin Bebek?” otobiyografik özellik taşıyan çalışmalardan… Eserin elli dördüncü yaprağından sonra ise dünya kelimesinin çerçevelediği başlıklarla (Dünyanın Kahrı, Dünyanın Kapısı, Dünyanın Dayanılmaz Hafifliği, Dünya Bir Yana, Dünya Evi, Dünyanın İpi, Dünyanın Yarısı) karşılaşılıyor. Bilhassa bu denemeler yazarın tezatla tesis ettiği anlam dünyasının özümsenmesine imkân tanıyor. Örneğin “Dünya Telaşı” başlıklı yazı “…anlaşmaksızın yer değiştirmişlerdi anlaşılan. Anlaşılamayan.”, “Dünyaya yâr olmaya gelmemişim ben yorgun argın, sana yar olmak var iken. Yok iken.”, “İhtiyarladım. Sen gelmeden… Gelince…”, “Cümlesi birden gelsin kelimelerin, hazırım. Değilim”.

Fiyakalı Hayat’ın denemeleri yazarın şairliğine yaslanırken Kuran’dan, tarihten, Türk edebiyatından/sinemasından ilham alıyor. Estetiği önceleyen, edebî sanatları metnin olmazsa olmazı gören okurların beğeniyle takip edebilecekleri bir kitap bu… Yasemin Kuloğlu’nun duygu ve düşünce günlüğü olarak okunurken duyguların da yeni birer tefsiri adeta; “Çünkü sevmek, çatısı evimin, bacası, sıvası, duru, durağı, aşı, eşyası, duası. Olmayacak olanı olduran da o makbul olan anı. Cuması. Nidası. Yalvarışı. Melike bestesi, Hüthüt’ten Süleyman’a dünyanın bütün mal varlığı, mevsimi, iklimi, ferdası, yaşı, yağışı (s. 92).”

Yolu açık ve aydınlık olsun.