Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Kasım 2024

Kitap Molası XLIX; Beli Bükük ile Mezar Taşı

Beli Bükük ile Mezar Taşı öykülerine pek çok dergiden vâkıf olduğumuz Rukiye Saran Aydın’ın Mart 2024’te Hece yayınlarından çıkan ilk kitabı. Yazarın “manevi desteklerinden ötürü rahmetli babasına ve ailesine” ithaf ettiği kitap, onun ince imzasıyla geldi evime. Teşekkür ederim.

Beli Bükük ile Mezar Taşı 143 sayfa olup on dokuz hikâyeden oluşur. Oldukça ilginç kurgulara ev sahipliği yapan metinlerin kimi durum öyküsünün imkânlarından faydalanarak şiirsel mesajlar taşır, kimi çocuk edebiyatı çerçevesi içinde okunabilecek bir içeriğe haiz. Kitaba ismini veren öykü, sembolik bir anlatımla açar kapılarını okuruna. Öyküde bin sayfalık mezar taşını sırtına yüklenen anlatıcı, su gibi berrak ve dingin kodlamalarla geçer günlerin içinden, düşündürür. Özü, asıl sınava hazırlayan bir yükseliştir bu yükleniş esasında…

Kitabın metinlerinde baskın tabiat motifleri öne çıkar. Kurguların büyük çoğunluğu zamanın göğü kapatan gri betonlarına muhalif bir duruş olarak düşünülebilir. Özellikle örgüsünü intak sanatı ile oluşturmuş “Yeşil Deniz” öyküsü bitkilerin, yeşilin, metruk yapıların dile gelmesi ile buna örnek teşkil eder. Öyküde Rukiye Hanım’ın ismini zikrettiği envaiçeşit bitkiyle tabiat bilgisine hâkimiyeti göze çarparken üslubundaki akışkan güzellik seyredilir. Yine “Bir Değişme(me) Masalı” da ağacın, apartmanların gölgelemediği berrak güneşin, uçsuz bucaksız kırların, masmavi kelebeklerin ezgisi eşliğinde doğayla iç içe olan üç kardeşin mutluluğuna eğilir. Kitapta yeniden karşılaştığım bu öyküyü Edebiyat Ortamı dergisinde okuduğumda da çok beğenmiş, sıcacık bir lezzet duymuştum. Öykünün muhtevasını tabiatta kalanın, kentin zamanına ayak uyduramayışı şekillendirir. Doğanın sınırsız büyüsüyle hemhâl olduktan sonra kasabadan gelen ekmek kokusunun da cazibesiyle yorgan astarı almaya gönderilen küçük kardeş gittiği yer ile ruh uyuşmazlığı yaşamaktadır. Hülasa Saran Aydın kurgularında eskinin insan ruhuna dokunan ve doğanın güzelliğini öne çıkaran o berrak yapısı baş tacı edilirken her şeye rağmen gönüllerde yaşayan nostaljiye yer verilir. Yazar doğa-insan çatışmasını kimi öykülerinde bir adım ileri taşıyarak köyün bozguna uğramamış ahvâliyle kentin şımarık ve acımasız yüzünü karşılaştırır. Betimlemelerin boğmadığı sade bir zarafetle kaleme alınmış “Boz Yap” isimli öyküde babası kente atanan köylü bir çocuğun okul sıralarında yaşadığı tecrübeler aktarılır (s. 66); “Arkaya geçmemin sebebi, çevremi saracak olan çemberi en azından hilal şekline çevirme imkânına kavuşma ihtimaliydi. Böylece arkamda sadece duvar olacaktı. Arkamdaki duvar çevremi saracak olanlardan iyiydi, ona sırtımı dayayabilirdim.” Kent çocuğu acımasızdır, ısrarcıdır, kucaklayıcı değildir. Elbet bu kalabalığın içinde kaideyi bozan istisnalar da vardır fakat çoğunluğun gücü bu istisnaları boğmaya muktedir olur. İnsandan çıkıp köy-şehir çatışmasına varan ve modern hayatın ruhtaki travmalarını yansıtan bir diğer öykü de “Götürülmeyen”dir. Öyküde şehrin hapishanesi olan evinde sıkışıp kalmışken getirdiği birkaç erzakla köyünün kokusunu evine, sofrasına taşıyan kadının bir günü konu edilir. “Çıkmaz Cadde” de çağın eleştirisini yapan metinlerdendir. Burada, hız çağının hızı kesen kalabalığını anlatırken bir çelişkiye dikkat çeken yazar otobüs yolculuğunu öyküleştirir. Elindeki kitap ise düşüncelerinin tek tanığıdır. İnce betimlemelerin tabiatı ördüğü “Başakların Umudu” da “günler geçerken kesilen saçının önceki gürlüğüne kavuşması beklenen annesini” gözleyen bir başak tanesinin dilinden anlatılır. Başak tanesi bir zamanlar yaşadığı yerlerin masal diyarı olduğunu annesinin dilinden aktarırken makinelerin çevreye verdiği hasarı içselleştirmektedir.

“Başakların Umudu” ile birlikte kitaptaki pek çok öykünün kâh aşikâr edilen kâh başlangıcında gizli tutularak bir müddet okurun muhayyilesini zorlayan anlatıcıları farklı canlılarla ve cisimlerle oluşturulur. Örneğin eserin ikinci öyküsü “Gelin” de kıtalar ötesinden yaşlı kadının evine konuk gelen temizlik robotunun bakış açısı ortaya konulmaktadır. Oğlunun eve gelin getirmesini bekleyen ve yalnızlığını yoldaşı edinen yaşlı kadın zamanlar geçtikçe bu becerikli misafiri gelini gibi benimseyecek ve ona ömrünü hülâsa edecektir. İnsan icadı bir robota merhametten coşkuya, heyecandan sevince insanî kodlamalar yapılması dikkat çekicidir.

Rukiye Hanım bazı öykülerinde öykünün sonuna dek anlatıcı kimliğini saklı tutarak okuru düşünce anaforuna çekmeyi hedefler. “Başakların Umudu” öyküsünde olduğu gibi ilerleyen süreçte kahramanın bir başak tanesi olduğunu görür, kafamızda çizilen resme somut bir kimlik kazandırırız. “Sonsuz Yolculuk” öyküsü de bu sınıfa tâbi olan özel öykülerdendir. Yalnız “Sonsuz Yolculuk” diğerlerinden ince farklarla ayrılır. Burada tabiatla hemhâl olan ve ince tasvirlerle uzun uzun ondan bahseden anlatıcıyı bulmaya çalışırken onun yaratılmışlar içinde insan ve insanın sonsuzlukla olan rabıtasına benzeyen yönlerini fark ederiz. Okurken şahsen aklıma Filistin’de eza içindeki kardeşlerimiz geldi. Yalnızlığıyla yüzleşen ve sonra insana fayda götüren bir kitabın dilinden anlatılan “Kutlu Göç”, eski fotoğrafların dilinden olduğu tahmin edilen ve çocuk öyküsü kategorisinde de değerlendirilebilecek “Eski Sandığa Kapatılanlar” da bu metinlerdendir. Anlatıcı karaktere yüklenen en ilginç kimliklerden birine “Görevliler” adlı öyküde rastlarız. İnsan vücudunu keşfe çıkan bir virüsün dilinden benzetmeleri, telmihleri, kişileştirmeleriyle oldukça ilginç bir okuma yolculuğu geçiririz “Görevliler” ile. Özellikle beyin ve kalbin keşif seyahati mesaj yüklüdür.

Anlaşılacağı üzere Beli Bükük ile Mezar Taşı’nın öyküleri duyarlı, hassas, titreyen bir gönülden kanat çırpar. Bir muhacir öyküsü olan “Yangından Kaçarken” , iş görüşmesine giden bir annenin çıkmazının konu alındığı “Kayıp Günlerden Bir Gün”, kâh güldüren kâh düşündüren ama en çok empatiye temas eden bir yolculuğun öyküsü “Güvensizlik Yoldaşım” kitabın dikkate şayan diğer öykülerindendir.

Selam ile.