Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Ocak 2022

Kitap Molası XIX; Selim Saraç ve Beyhan Güley Kitabı

Kalemi hünerle kavrayabilen bir elin fikir ve duygularını mürekkep vasıtasıyla kâğıtlara zerk etmesi güzeldir. Kalemi hünerle kavrayabilen bir elin sanatkârın, çağların kalbinden süzerek bugüne taşıdığı eser, fikir ve duyguları kendi perspektifiyle yorumlayabilmesi daha güzeldir. Ya o elin kıyıda kalmış isim ve eserleri ben’in önüne alarak okurla buluşturabilme gayretine girmesi nedir? Ben fedakârlıkla özdeşleştirdiğim bu tavrı “ilmin zekâtını verme bilinci”yle izah edebiliyorum. Gökhan Akçiçek’in gönderme nezaketine girdiği iki değerli eseri de o fıtratın tezahürü olarak betimliyorum.

Beyhan Güley ve Selim Saraç (Siret Saba), sergüzeştlerine vâkıf olduğum ya da daha önce eserlerini okuduğum sanatçılar değildi. İlk basımını Artshop yayıncılıktan Ocak 2022’de yapan ve “Sen Böyle Aşksız ve Unutulmuş: Beyhan Güley Kitabı” ile “Havada Bir Nefes Suda Bir Yudum: Selim Saraç (Siret Saba) Kitabı” adlarını alan iki farklı eser vesilesiyle kütüphaneme iki farklı isim daha kazandırılmış oldu. Biyografi türünde ele alınabilecek olan kitapların kapak görselinde şairlerin resimleri kullanılmış. Beyhan Güley kitabı 110, Selim Saraç kitabı ise 96 sayfa hacminde.

Beyhan Güley Kitabı’nın önsözünde hayatın anlamını ve başarıdaki etkenlerle birlikte kalıcı öyküleri sorgulayan Gökhan Bey kitaba adını veren “sen böyle aşksız ve unutulmuş” söyleminin şairin tek kitabı olan İçimizdeki Çocuk’tan alıntılandığını ifade ediyor (s.10). Güley’in eğitimci kimliği ile sahip olduğu tesire işaret eden bu fasıl, eserin amacını “incelikleri tekrar yaşama katmanın, yürürlükteki kötülükleri bir süreliğine de olsa gündemin dışına taşımamıza izin vereceğini düşünüyorum” cümlesi ile açıklıyor. Beyhan Güley’in hayat öyküsünün kaleme alındığı ilk bölümden onun, dönemin pek çok edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayımlanan, edebiyat mahfillerinde tanınan ve dönemin toplumcu şiir anlayışında yazmadığı için göz ardı edilen duyarlı bir şair olduğunu anlıyoruz. 39 yaşına geldiğinde rahatsızlanan ve hayatının 18 yılını tekerlekli sandalyeye mahkûm geçiren Güley’in, kitabı hazırlayan tarafından “kendini ifade edememenin derin kırıklığı, aşka duyulan ve yüreklere hapsedilen sevgi selinin sönmeye yüz tutmuş pırıltıları; hüzün mü, yarım ve karşılıksız kalan sevgi teşebbüsleri mi? Neye sayarsak sayalım tarifi zor bir duygunun girdabına kapılmış, umudun artık gerçekleşmeyeceğine inanılan bir şiir dili (s. 23) (…) insanlık ülküsü dışında davası olmayan, gerekçesini yaşamın içinden damıtan, süssüz, iddiasız bir şiir (s. 25)” ile yorumlanan şiir dili üzerine Şinasi Özdenoğlu’nun değerlendirmesinden başka bir metne ulaşılmadığına işaret etmesi ise oldukça ilginç. Eserin “Basında Beyhan Güley” adlı bölümünde Bülent Ecevit, Orhan Birgit gibi önemli isimlerin takdirleri dışında ağabeyi Ferda Güley’in mektuplarına da rastlıyoruz. Dönem içinde subaylık, milletvekilliği, bakanlık yapmış olan Ferda Güley’in Nazım Hikmet, Kâzım Karabekir ve Necip Fazıl ile olan hâtıralarını okumak ise eserin bütünlüğünü bozmayan ve okura tecrübe kazandıran değerli bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Akçiçek kitabı yayına hazırlarken merhum Beyhan Hanım’ın iki öğrencisi ile de iletişime geçmiş ve onların öğretmenleri hakkındaki mektuplarını kitaba dâhil etmiş. Güley’in eserlerinin bir bölüm ve resimlerinin de bir bölüm hâlinde yer aldığı kitap, kıyıda unutulan bir maziye dokunmanın hazzını yaşatıyor okuruna.

Okurla Ocak 2022’de buluşturulan Selim Saraç (Siret Saba) Kitabı da yazarın kaleme aldığı önsözün lirik atmosferi ile karşılıyor muhatabını. Gökhan Bey’in, görmeye çok da alışkın olmadığımız o lirik hassasiyeti yüreğimize işliyor âdeta. Tespitlerdeki rikkat ve samimiyet kendini ortaya koyuyor: “Şairin yazdıklarıyla genişlemek, ufkun ötesine ulaşmak isteğini mazur görmeliyiz. Çünkü şair yeryüzü gezginidir. Bütün yolculukların hız aldığı her yerde, dikkatle bakarsak şairlerin ayak izlerini de görebiliriz (s. 10)” Bununla birlikte 2014 yılında yazar- öğrenci buluşması için gittiği Trabzon’da okul müdürü ile gerçekleştirdiği sohbet esnasında Selim Saraç’ın varlığından haberdar olması ve o hâtıranın kitap olarak hayata geçmesi için sergilediği gayret bu inceliğin izharı. Sevdiğine seneler sonra kavuşabilen, kundaktaki iyi aylık bebeğine doyamadan 28 yaşında hayata gözlerini kapatan ve eserleri Varlık, Kaynak, Türk Dili gibi dergilerde yayımlanan Selim Saraç’ın dokunaklı öyküsü anlatılıyor kitapta. Merhum şairin mezarının, büyükanne Hafize Hanım’ın, genç yaşta dul kalan Melike Hanım’ın ve Ordulu kayıp şair Ömer Şahin’in “dört derkenar” başlığı altında kaleme aldığı satırları da bu hikâyenin içinde okudum ben. Gökhan Bey devlet memurluğuna gelmesi sebebiyle Siret Saba mahlasını kullanan şairin şiirlerine yer vermeden önce detaylı bir değerlendirmede bulunmuş ve yirmi sekiz yaşın, bazen bir şairin şiirini kurması, üslubunu ve imzasını bilinir kılması için yeterli bir süre olmadığını hatırlatmış. Yazarın ne demek istediğini yer yer vurucu mısralarla karşımıza çıkan, zaman zaman dönemin büyük şairlerinden tesirler taşıyan şiirleri okuyunca anlıyoruz. Şiirlerde dönemin üç önemli şairinin; Necip Fazıl, Cahit Sıtkı ve özellikle Ziya Osman Saba’nın etkisini gören ve Siret Saba mahlasının kullanılmasını da Ziya Osman Saba’dan aldığı ilhamla yorumlayan Akçiçek’in hoşgörülerine sığınarak okuduğum şiirlerde Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar tesiri bulduğumu da buraya eklemek istiyorum. Bilhassa “Mirgün” adıyla Tanpınar’a ithaf edilen ve “Bir Gün” adıyla kaleme alınan şiirlerdeki benzerlik belirgin şekilde Tanpınar etkisini hissettiriyor. Şairin yazdığı son şiir olduğu tahmin edilen Robenson’a Son Mektup” adlı metin ise “Elveda Robenson’um gidiyorum/Cenuba doğru sıcak iklimlere/Dünya coğrafyasında adı geçmeyen bir yere” mısralarıyla söz-kader ortaklığını ortaya koyuyor adeta. Siret Saba’nın yarım kalan şiirlerinin ve resimlerinin ayrı bölümler hâlinde yayımlandığı eserin de ince bir vefa örneği olarak gönüllerde yaşamasını diliyorum.

Selam ile.