Kitap Molası XIX; Aşkın Elif Hâli ile Hüzün ve Ümit
Zarif bir hanımefendi. Hayatının tüm detaylarını o zarafetle örmüş, her hâlinden belli. İlk baskısını 2013 Haziran’ında yapan ikinci şiir kitabı Aşkın Elif Hâli. Yeşil bir arka fon üzerinde şairin kendisi kadar narin, kırmızı bir lâle resmi. Kumrum yayınlarından çıkmış eseri, 117 sayfa ve “Aşkın Elif Hâli”, “Sana Aşkımın Yoktur İzahı”, “Şiir Döndü Leylâ’ya” başlıklarının oluşturduğu üç bölüm hâlinde… Arka kapakta Merhum Bahaettin Karakoç el yazısı ile kitap sahibinin “ince sanat talimini Dolunay mektebinde tamamladığını” vurgularken “onun emaneti yüklenmekten ve taşımaktan korkmayan” bir azim ve samimiyet ehli olduğunu söylüyor. Eserin açılışı “Teganni” isminde bir duanın inceliğiyle örülmüş;
“Kalemimi ilhamınla donat ki/sözümü güzelliğinle söyleyeyim/her
talep/şüphesiz ki katında değer bulur/sevdan ki/ dilimde yarımsa, aşkımın
liyakatsizliğindendir/affola”
Teganni’ nin ardındaki
“sunuş”ta da hep bir sesleniş ve çağrının izdüşümü… Aşkın Elif Hâli ağırlıklı
olarak serbest şiirlerden oluşuyor. “Neme gerek”, “Gül Efendim I,II” gibi hece
şiirleri azınlıkta. Kitabın ilk bölümündeki çalışmalar genellikle beşerî aşktan
mülhem, hüzünden beslenen mısralara ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla bu
basamakta kalemin hüzne sevdalı olduğunu ve şairin yangını büyük bir gülistan
olarak algıladığını içselleştiriyor okur;
“Alev alev tomurcuktuk/yandık gül olduk
(s. 20, biz ateşi sevdik seninle)”
“vuslata ersek de aşk sürgünüyüz/bir avuç
toprakta ince, uzun/taşıversin yüreğimizden fakat/yine de terk etmesin bizi
hüzün (s. 30, aşk sergeniyiz bir avuç toprakta)”
Bununla
birlikte şairin kimi mısralarında cinaslı bir anlatım sanatı karşımıza çıkıyor;
“Sanma ki ölen âşık, toprak olur/toprağa
düşen her gül, şen olur (s. 24)”
Eserin
ikinci kısmı “teslim” adlı bir dua ile açıyor kapısını muhatabına. Burada bölüme
adını veren “sana aşkımın yoktur izahı” adlı manevî yoğunluğu yüksek çalışma
karşılıyor bizi. Bölüm içerisindeki şiirler peygamber efendimize, anneye,
“annelerin annesi” denilen Fatıma anneye ve İbrahim, İsmail, Hacer üçgenindeki
tarihi sürece seslenişi ihtiva ediyor. Şiire olan iştiyak ve ihtiyacın terennüm
edildiği üçüncü bölüm ise “evler
küçücüktü insanlar büyük (89)” diye çırpınan bir hasret içinde geçmişe
özlem motifini barındırıyor. Diğer bölümlerde büyük bir dikkat talep eden tasavvufî
ses, burada, bilhassa “yâren” adlı çalışmada daha baskın. Kadınlarımıza (s. 99)
ve İstanbul’a (s. 101) yazılan çalışmalar gibi son bölüme ismini veren şiir de
önemli. Kitap bitimindeki “Dermeyân” adlı deneme İnci hanımın deneme türündeki
başarısını ortaya koyması adına dikkat çekici.
“Vurulursam bulunurum belki Züleyha”
Yorumlarındaki üslûp güzelliği, saygısı ve
rikkati ile hafızalarımızda yer tutan ince insan İbrahim Birgül’ün sonçağdan
çıkan kitabı bu hafta geldi; Hüzün ve Ümit. Kahve ve turuncunun
farklı tonlarının ağırlıkta olduğu ve bir güz ışığının ısıttığı kapak görseli…
Hüzün ve ümit adlı iki bölümden oluşan kitap 172 sayfa. İlk aşamada akla havf
ve recayı getiriyor. Kitabın ön sözünden ve şairin özgeçmişinden anlıyoruz ki
İbrahim Bey’in şiirde ilk, totalde ikinci eseri bu. Ön sözde “Şair, şiir ve okurun bir cümlenin ögelerine
benzetildiğini” düşündüren
satırlar Hüzün ve Ümit’te
toplumsal şiirlerin de bulunduğunun habercisi. Küçücük değerlendirmelere, kitap
hakkında yazılmış notlara bile teşekkür nezaketi sergileyen ve şiir hakkındaki
düşüncelerini anlamlandırmamıza imkân veren kıymette bir metin bu. Özgeçmişinde
de zor ve uzun yolculuğunu anlatıyor İbrahim Bey. Bu bağlamda eserin ilk şiiri
“Anne” yazarın hayat hikâyesiyle paralellik sergiliyor; kendi serüvenini kaleme
alan ve “bir elinde taze nohut bir eşinde
biriken sevinç” olan o yalnız ve mübarek kadını anlatan şiir... Bir sonraki
“Baba ve Oğul” un da otobiyografik bir çalışma olduğu söylenebilir, yapı olarak
bir önceki çalışmadan daha modern.
Eserin “Hüzün” bölümü hüzün kadar
geçmişe duyulan hasret motifi ile örülü. Bölüm içerisindeki “Baba ve Oğul”,
“Bir Sabah”, “Kırlangıç”, “Çocuk ve Bulut”, “Gül-i Zar”, “Hasret”, “Leyla”,
“Muhammet” hep bir hasreti terennüm eden ürünler. “Çıkıp kendini sokaklardan toplamak isteyen (s. 46), ve sonra “kendine çok kullanılmış bir yalnızlık
toplayan (s. 53)”, durup bir yerlerde “ümmî
kalbine kırılan (s. 61)”, “peltek
konuşan gecede (s. 63) “kalbini
işgale uğramış bir şehrin son kalesi ilan eden (s. 71)” ve insanlığa
bakarken “tozun toprağa karıştığı bir
Pazar günü gibiyim (s. 94)”diyen Birgül’ün bu çalışmalarında yeni dünyaya
uyum sağlayamamış, arafta kalmış bir ferdin sancısını görmek mümkün. Anne,
baba, hasret, dost, çocukluk, aşk, beklemek temalı şiirlerde kullanılan
ağırlıklı kelimeler ise yağmur, şehir, yalnızlık, kent, kar.
İlk kısımdaki şiirlerin daha
bireysel olmasına karşın, kitabın ikinci bölümünde daha içtimai çalışmalar
mevcut. “Sen Gelirdin Ey Ramazan”, “Karşı Köyün İmamı”, “Ecdattan Mektup”,
kalemin kendi izlenimlerini anlatsa da güz aylarını arz ettiği “Kıştan Bir Öncesi”,
“Kutlu Sevda” ve Erdem Bayazıt şiirinden mülhem “Memkeketime Dair” başlıcası.
Şairlerimize
armağanları için teşekkür eder, nice güzel mısralara ev sahipliği yapmalarını
dileriz.