Kitap Molası XII: Anlatı/yorum
Okumak anıtlaşmış bir serüvenin dünyasına adım atmak değildir sadece. Anlatılanı duymak, özümsemek ve bir çileye talip olmaktır. Bu sebeple, zahiren bir başka dünyaya yolculuk ettiği düşünülen insanın kendi içinde bir yolculuğa çıkması, bu yolculukla değişim ve dönüşüm talebinde bulunmasıdır. Derinleştirildiğinde okumak, huzuru ve konforu bir kenara bırakarak çileye râm olmaktır. Bu bilince davetle başlıyor İbrahim Tüzer Hece Yayınları’ndan çıkan (Aralık-2020) son eserine:
“Şüphesiz okuma eyleminin bir edim olarak çilesine talip olan insanın –öte yandan- bir eyleyen olarak bu çileyi sistemli bir varoluş çabası hâline getirdiğine çoğu kez şahit olunmamaktadır. Oysa şuur hâlleri ile geçmiş ve geleceği şimdide algılayabilen ve bu hâliyle imdidad’ın taşıyıcısı olan insanın somut bir şekilde görünür kılınacağı yer tam olarak burasıdır. (s. 9)”
Yazarın “zihinsel konforu bozma cesareti gösterebilen tüm öğrenci”lerine ithaf ettiği ve roman ile hikâye üzerine kaleme aldığı yazılarına yer verdiği kitap 432 sayfa hacminde. “Sonu Olmayan Başlangıçlar”, “Muhatap Arayan Kurmacalar”, “Tarihin Kurmacaya Düşen Gölgesi” ve “Anlatı Halleri” alt başlıkları altında dört bölümden oluşan eser, Türk edebiyatının önem arz eden sanatkâr ve eserleri yanında, kıyıda kalanlara dokunma gayesi taşıyor. İncelemeye matuf hikâye ve romanlar, muhatabını konusu ve akışı noktasında bilgilendirmenin ötesinde, onun arayışına ve içsel yolculuğuna yardımcı olacak şekilde tasarlanıp kaleme alınmış. Yani Tüzer, insanın kendini tanıma ve bulma sürecini roman ve hikâyeler üzerinden anlamlandırmaya çalışırken modern psikolojinin, felsefenin, sosyolojinin, din ve ahlakın tüm imkânlarını seferber eden bir içerik oluşturmuş. Eserin en karakteristik özelliğini merkeze alınan çalışmanın akışına tanıklık eden okurun, sık sık durdurularak mevzuyu aşkın bir anlam alanına davet edilmesinde ve sarsılmasında bulmak mümkün. Okur, kitabın akışı içerisinde araştırmanın özü ile ilişkilendirilen pek çok kaynaktan haberdar ediliyor, metin tamamlanmış olduğunda not defterine onlarca kaynak adı yazmış oluyor. Nitelik olarak büyük bir boşluğu dolduran bu makalelerin miktar olarak fazlalığı sebebiyle kapsamlı bir değerlendirmeye girilemeyecek, yazımızda her bölümden birkaç makale dikkate sunulacaktır.
Takdimde, Tanzimat dönemiyle başlayan yeni yaşam tarzının insan bilincindeki karşılığını algılamaya odaklı yazılar olarak ifadelendirilen ilk bölüm “Bir Kimlik İnşâ Sürecinin Tanzimat Devrine Yansıyan Hikâyesi ya da Modernizmin Kısa Tarihi” adlı makale ile başlıyor, bir nevi süreç değerlendirmesiyle… Nitekim Âkif Paşa’nın Adem Kasidesi’nden Sadullah Paşa’nın On Dokuzuncu Asır Manzumesi’ne, Şinasi’nin Münâcât’ından Namık Kemal’in Vatan Mersiyesi ve Hürriyet Kasidesi’ne, Ahmet Mithat Efendi’nin söylemlerinden Tanpınar’ın tespitlerine kadar yapılan dönem okuması, ele alınıp detaylandırılan ve yorumlanan konular üzerinden okurda bilinç oluşturmayı hedefliyor. Bölüm içerisinde “Okuruyla yan yana yürüyen ve edebiyattan fayda umsa da çağının ilerisinde duran bir yazar” olarak üzerinde durulan Ahmet Midhat Efendi ise “Merakıyla Teşhisiyle Teklifiyle Eskimeyen Bir Yazar” olarak karşımıza çıkarılıyor. Önemli bulduğum ve okuru tekrara mecbur eden çalışmalardan biri gördüğüm makalelerden bir diğeri de “Bir Yol Kenarında Kendine Rastlayan Adam” olarak sunulan Tanpınar. Tanpınar’ın biyografik ve kurgusal metinlerinde karşılaşılan “kendine rastlama”, “kendini bulma” hâlinin, buna rağmen arafta kalmışlığının tezahürüyle okutturuyor kendini makale. Sabahattin Ali ile içsel bir çığlığın yürek yarasına dönüşen hikâyesi Ses, Oğuz Atay ile eve yönelişin ve “var olmayı unutma durumundan var olmayı düşünme durumuna geçişin” bir ifadesi olan Korkuyu Beklerken, tavan arasından bilinçaltına uzanan ve “kolay kolay unutturmaz eşyaya sinen zamanın kokusu kendini (s.92)” ihtarıyla insanı içine titiz bir dikkatle yönelmeye davet eden Unutulan, Cengiz Aytmatov’un “tevarüs eden kötülük ve yeniden doğan insan” üzerinden anlamlandırılan Kassandra Damgası bilincin sınırlarında dolanan ilk bölüm metinleri…
Eser “Muhatap Arayan Kurmacalar” adlı bölümünde yer alan ilk kapsamlı makalesi “Kimliklerin Çatıştığı Mekân: Kiralık Konak ve Evini/Evrenini Arayan Nesiller” ile kişilerin psikolojilerini, zevk ve tutumlarını kuşakları içinde incelerken onlarla tercih ettiği mekânlar arasındaki rabıtaya dikkat çekiyor. Sait Faik’in yazmaktan yaşamanın sırrına ulaşan hikâye birikimi, Oğuz Atay’ın Babama Mektup adlı metninin Freud, Ortega y Gasset, Arno Gruen, Zygmunt Bauman okumalarından süzülen bir sentezle “babası hayattayken onunla kuramadığı ilişkiyi, o öldükten sonra kurabilen yazar (s. 156)” sıfatıyla iç dünyasının anlamlandırılması, Mustafa Kutlu’nun Ya Tahammül Ya Sefer’inin “herkesleşme eleştirisi” üzerinden okunması, Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana’sını merkez edinen bir değerler okuması, Nazan Bekiroğlu’nun Nun Masalları, Ceyhun Emre Teoman ile Dalaksız Nikola’sı ikinci bölümün ruhunu oluşturan hikâye ve romanlar…
Kitabın “Tarihin Kurmacaya Düşen Gölgesi” adını alan üçüncü bölümü Nev-Yunânîlik akımının doğuşu ve gelişimine, kamuoyundaki yankı ve yansımalarına ve ilerleyen zamanlarda “duygusallıktan sıyrılarak Yunan ve Latin konusunda Yahya Kemal ve Yakup Kadri ile ortak kanaati taşıyacak olan” Ömer Seyfettin’in Boykotaj Düşmanı adlı hikâyesine derinlikli bir analiz üzerinden yaklaşan metin ile başlıyor. Tarık Buğra’nın Dönemeçte romanındaki şahısların Ahilik geleneği üzerinden okunduğu, Sevinç Çokum’un Karanlığa Direnen Yıldız’ındaki vakıa akışının toplumsallık üzerinden değerlendirmeye tâbi tutulduğu, Safiye Erol ile Ciğerdelen’in tarihsellik merkezinden yorumlandığı, Stefan Zweig’in Yıldızın Parladığı An’larının “romantik tarih anlayışı” ile ilişkilendirildiği, Halit Ziya romanlarına klasik bir zaman ölçüsü üzerinden bakıldığı bölüm makaleleri de bir mesaj taşımakla birlikte estetik zevke hitap eden önemli çalışmalardan…
Eserin son bölümünü oluşturan Anlatı Hallerinde ise Halit Ziya’nın Hikâye’siyle roman sanatına karşı sergilenen poetik tutumu, Ömer Seyfettin’in Bahar ve Kelebekleri’nin mekân ve zaman fenomenolojisine tabi kılınarak okunması, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiyesi’nin anlatı unsurları, Kemal Tahir’in Marksist eleştirel bakış açısı üzerine temellendirilen Sağırdere’si ve Türk romanının kanonuna karşı tavrı üzerine kaleme alınan makaleler var. Tüzer’in Muhammed Hüküm ile kolektif çalıştıkları Edebiyat Sosyolojisi adlı kitaptan hareketle genişleterek kaleme aldığı “Bir Yorumlama Biçimi Olarak Edebiyat Sosyolojisi ve Güncel Yaklaşımlar” adlı metni ise edebiyatın sosyoloji olan ilişkilerinin tespiti ve Batı edebiyatıyla örneklendirilen sürecin Türk edebiyatındaki tezahürüyle ortaya konulması adına önemli ve kapsamlı bir çalışma.
İbrahim Tüzer hocaya, Türk kültür ve düşünce hayatı için bir kazanım olan nitelikli eseri için teşekkür ediyor, Anlatı/yorum’un daha geniş kitlelere taşınmasını ümit ediyoruz.
Selam ile.