Kitap molası XI: Şiirden Şuura
Kapılar beklenendir, ne beklediğinle ne edindiğin arasındaki sabrın yürüyüşü. Özlenendir kapılar; bir dost, bir haber, bir tebessüm, çalan zil sesinin ardından yükselen müjde. Kapılar gelendir, kapılar getirendir, gelenin getirdiğidir. Kapılar dilde, kapılar gözde, kapılar özde, açılan her kapı kalbin insana araladığı perde.
Geçmesi beklenen ama gitmek bilmeyen korona günlerinde
kapıların getirdiği bir armağandı Ethem Erdoğan’ın Şiirden Şuura adlı
kitabı. Lütfedip, zamana iz bırakacak ince bir imza ile göndermiş bize Ethem
Bey göz nurunu. İzdiham Yayınları’ndan 2020’de çıkan (Kasım) ve renkli bir
kapak tasarımına sahip olan kitap inceleme türünde ve 166 sayfa. 2003 ile 2020 yılları arasında kaleme alınan
ve ağırlıklı olarak teorik yazıları içinde barındıran eser, dönem okumasından
şiir eleştirisine, kitap tanıtımlarından dil, etik, değerler ve moderniteye
kadar pek çok konuya ışık tutma çilesi taşıyan metinlerden oluşuyor. Şiirin ve
şairin merkez alındığı yazıların -yaklaşık yirmi yıllık bir dönemi içerse de- hep
aynı güzergâhı takip ettiği ve birbiriyle bağlantılı çalışmalar olduğu
anlaşılıyor yani yazılar müstakil bir içerik arz etmenin ötesinde, bir bütünün
parçaları gibi duruyor. “Bağımsız Şiir” adlı çalışmanın “Şairin Tabutu” ile
kurduğu ilişki de bunu doğrular nitelikte. Bu anlamda Şiirden Şuura’nın
sonradan kararlaştırılmış bir kitap adı olmadığı, şair/yazarın çalışmalarını
daima bu istikamet üzerine şekillendirdiği düşünülüyor.
Kitabın başlangıcı için seçilen yazı, “iyi eser” kavramına
“imgelem” noktasında açıklık getiren, bunu yaparken okuyucudaki “yaratıcılık”
durumuna da değinen ve Albert Camus, Adorno, Valery, İrish Murdoch, Sartre,
Ahmet Oktay, İbn-i Arabî gibi otoritelerin söylemlerine müracaat eden “Bağımsız
Şiir” başlıklı metin. Burada, kitabın bu ilk yazısında karşılaşılan okuma
zenginliğinin diğer parçaları da ihtiva ettiği belirtme lüzumu doğuyor. Üstelik
yeni şiirin anlamlandırılmaya çalışıldığı yazılarda da yazarın divan
okumalarına sık rastlanıyor. Erdoğan’ın edebî yürüyüşünden ve okumalarından
edindiği önemli çıkarımlardan biri; “çağrışıma,
sembole, imgeye yakalanamayan şair, şairanelik hırsı içinde boğulmakta ve
esasen şiirin özü olan bilinç ve vicdanı itelemektedir. Bunun bir adım sonrası;
insani fıtri-üstün/öte hakikat yerine, arızi-nefsi gerçekliklere yaslanarak
türetme yoluna gitmektir. (Şiirin Tabutu, s. 20)” Yazıda şiir çevirisi ile
alakalı söylemler de mantık süzgecinden geçirilen önemli tespitler. Şiirde
şiirin diline yüklenen misyon ise “Moral Değerler, Etik ve Dilin Öncülüğü” ve
Cahit Zarifoğlu şiiri üzerinde duran “Tavır ve Dizayn Ustalığı” gibi yazılarda
ortaya çıkarılıyor. Şiirin dili ile kelimenin çağrışım alanı arasında kurulan
ilişki şairi “sınırlı sayıdaki göstergenin sınırsız sayıda anlama dönüşmesi (s.
32) ” ile mükellef kişi seviyesine yükseltiyor. Özellikle dil ile alakalı konularda
ortaya çıkan tenkitçi tutum, “Şair Meydanı Terk Ettiğinde” adlı yazıda
gerçekleştirilen süreç okumasıyla son raddesine ulaşıyor. Yazarın Akif İnan’ı
merkeze alarak “sosyal ve kültürel çözülme” ve “şiirin yaralarını sarmak” gibi alt başlıklar altında yaptığı cesur
eleştiriler, dönem içerisinde kaleme alınan şiirler üzerinde okuru düşünmeye
teşvik ediyor.
Ethem Bey’in Erdem Bayazıt şiiri merkezli ilerlediği “Aşk
Uygarlığına Ölümcül Bir Katkı” sı, Alâeddin Özdenören şiirini merkeze alan
“Aşkı Gözleriyle Ağartan Şair”i, Yahya Kemal’e dair yaptığı okumaları ortaya
koyduğu “Havuzun Kenarındaki Kurbağa: Nev Yunani” si bir isyanın, adeta ince
bir başkaldırının sesi olarak yorumlanabilecek makaleler. Necip Fazıl, Mehmet
Akif, İsmet Özel, Sezai Karakoç gibi şairlerin serüven ve felsefelerine
sıklıkla yer verilen bu yazılarda önemli tespitler olmakla beraber, öznel bir
tavırla da karşılaşılıyor. Özellikle Yahya Kemal düşüncesini işleyen yazıda Mehmet
Kaplan gibi düşünür ve araştırmacılara yöneltilen eleştirilere katılamadığımı
belirtmeliyim. Bence bir düşünürün bir çıkarımını tartışmalı bulmak bizi
profesör unvanı ve akademisyenliğin şiirden anlamak ve şiiri değerlendirmekle
alakalı olmadığı sonucuna ulaştırmaz.
Ethem Erdoğan yaşayan edebiyatımız içinde değerli bulduğu
isim ve eserleri tanıttığı metinlere yer vermiş eserinin diğer yarısında. Yasin
Doğru’nun Gül Ateş kitabını divan
estetiği ile ilişkilendirirken, Âdem Yazıcı’nın Minyatür Okuyucuları’nı şairin
“Suç” şiirini merkeze alarak değerlendirmiş. Halil Güney ile Saçlarının Ucunda İstanbul’ u ise
dergilerde yazanların ve edebiyat ortamlarının eleştirisi üzerinden
değerlendirilmiş. Açıkçası okuyamadığım iyi kitaplarla ilgili kendi dünyamda
derin bir eleştiri yapmaya sevk etti bu yazı beni. Süleyman Unutmaz’ın Fena adlı eserine dair yapılan değerlendirme yazısını okurken de
şiiriyetin durdurduğu, ciddiyetle kaleme alınan tetkiklerin de yazarın düşünce
dünyasında şiirsel bir arka plan üzerine oturtulduğu cümlelere matuf kılındım:
Kalabalıkların içi ne
kadar yalnızlar içindir bunu bilir modern birey. Yalnızlar için de şiir bire
birdir bunu da şair bilir. (s. 112)
“Tenkidin Uç Beyi” adlı değerlendirme ile Alim Kahraman’ın
“Dilini Kaybeden Ülke”, “Bir Tablonun İçinde Duran Üç İsim”, gibi çalışmaları
ve “Toprağı İşleyen Kalem” de topladığı denemeleri üzerinde çalışılırken,
“Modern Türk Şiirinin Doğası Işığında” da Ebubekir Eroğlu ile modern,
modernizm, modernleşme, değerler, merkez ve gelenek okuması yapılıyor.
“Kaçırılmış Buluşmalar Üzerine Sübjektif Bir Bakış” da Tunay Özer’in
“Kaçırılmış Buluşmalar” adlı eserini eleştirel bir tutumla ele alan yazar buraya
aldığı mısralarla Tunay Özer ismini ve eserini araştırmaya sevk etti beni. Bir
yaz sıcağının yolunu kesen yağmur gibi bu mısralar da ruh dünyasına nüfuz eden
incelikli bir işçiliğin mahsulleri. Belya Düz’ün ilk şiir kitabı olan
“Sultanbeyli’den Nişantaşı’na Türk Şiiri” tahkiyeden yola çıkan bir tutumla
inceleniyor. “Bir İnkılap Daha Var-Harf İnkılabı Öyküleri” ile Ercan Köksal,
“Kalem Hakkı” ile Osman Bayraktar, “Supra, Bir Parçacık Sonsuzluk” romanı ile
Taner Güler, “Şehir Mektupları” ile Mehmet Aycı kitaba dâhil edilen diğer isim
ve eserler.
Selam ile