Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.84
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Kasım 2020

Kitap molası x

“Bir milletin asırlardan beri en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız objektif bir görüş değil, hülyanızdır.”

Mahrem-i Esrar

Kötü olduğu düşünülen bir yıl. Korona, depremler, sel felâketleri, şifa bekleyenler, yaralananlar, ağır kayıplar… Yine de umudun insanı ayakta tuttuğunu fısıldayan ve şairin beton duvarlarda bir çiçek açtı mısraını çağrıştıran ince hatırlatmalar, hüzünlerimizin tel örgüleri arasından süzülen derin mesajlar... Günlerce enkaz altında kalan minik bedenlerin bizi sımsıkı kavrayan ve inanıyorum ki yüreklerimizin hafızalarında unutulmayacak olan meleksi suretleri… Şarkılar hâlâ, şiirler, sızlayan vicdanların ışıklı sokakları, dualar hâlâ, merhametten yana olan güzel gönüller, beyaz güller… Bir de kendi gülünün yaprağını acıtan ve dalı çiçeğine küstüren dikenler var; dine, geleneğe, kutsallara, inanca hülasa bizi biz yapan ve bizde güzel kalan her şeye savaş açanlar… Yaşıyor ve yürüyorsak bir şekilde bulaşıyorlar, diken tabiatlı insanlar dikenli sözlerini kalbimize batırıyorlar. Daha önce hiç duymadığımız küfür ve diyaloglarla çarpışınca gözlerimiz, kirleniyoruz azar azar. Kendimizden bile saklanacağımız bir mağara arıyoruz. Muhakkak ki sığınılacak diyarı kitapların dünyasında buluyoruz. Geçen haftalarda kapımı çalan, bir müjde gibi evimden içeri süzülen iki güzel kitaptan bahsetmek istiyorum bugün yine…

Çınaraltı yayınlarının neşri olan ilk Kazım Karabekir romanı Mahrem-i Esrar, Yusuf Eren tarafından kaleme alınmış. Eser 272 sayfa. Kazım Karabekir’in resmi ile genç bayan görselinin yer aldığı kapakta bir kırlangıç ve ağzında Karabekir’in yakılan kitabının elde kalan üç nüshasından biri var. Ön sözünde, bir köşe yazısındaki cümleleri sorgulamasıyla başladığını söylüyor her şeyin Yusuf Bey, Karabekir’in Cumhuriyet tarihinde kitapları toplattırılıp imha edilen ilk kişi olduğunu vurguluyor. Herkesin anlayabileceği açıklık ve akıcılıkla yazılan eser, Fransa’da okuyan genç bir Türk talebesine hocası tarafından verilen bir araştırma ödevi neticesinde onun, ön dört günlük Türkiye ziyaretiyle başlıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkler ’in Doğu’da verdikleri mücadeleyi araştıracak olan İclal Ankara Üniversitesi’ndeki bir hocanın da yardımıyla bir isim üzerinde yoğunlaşacağı yol takibine karar veriyor ve Kazım Karabekir adı ile karşılaşıyor. Karakterin yaşadığı duygusal ve düşünsel süreç, aile ilişkileri, çalışma disiplini, kendisine ödevi veren hocanın hayatındaki sırra vâkıf olması gibi yardımcı temalarla ilerleyen roman, Kazım Karabekir’in millî mücadele bünyesindeki yeri ve önemini, hikâyesini, çektiği çileleri merkez tema olarak işliyor. Yazar Karabekir’in İstiklal Harbimiz, Günlükler 1-2, Çocuk Davamız, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Edirne Hatıraları, 1. Dünya Savaşı Anıları, İzmir Suikastı, Bir Düello ve Bir Suikast, Ermeni Dosyası, Paşaların Kavgası gibi onlarca eserinden faydalanmış. Bununla birlikte Millî Mücadele döneminin anlatıldığı pek çok eser, romana ışık tutmuş. Okuru içine çeken tarih koridorlarında ilerlerken Selçuklu Türkmenlerinden olduğunu öğrendiğimiz Kazım Karabekir’in çocukluğundan manevi yaşantısına, çocuk eğitimi için ortaya koyduğu üstün performanstan gençliğine ve halk nezdindeki yerine, Gazi Mustafa Paşa ile olan rabıtasından millî mücadele dönemindeki hizmetlerine, kaleme aldığı yazılardan kitaplarının imha sürecine kadar pek çok detaya vâkıf oluyoruz. Kazım Karabekir’in hayatını roman tekniği ile gözler önüne seren ve paşa hakkında yazılan ilk roman olma özelliği taşıyan bu cesur kitap, bilmenin ağır yükünü bir kez daha hatırlatan bir yoğunluğa sahip. Özellikle gençlerin okuması ve faydalanması gerektiğine inanıyorum… Yolu açık olsun.

Sekülerizm ve Nefis Tezkiyesi ve Kuşun Kanadı isimli eserlerinden sonra Salyangoz Satıcısı adlı anı-öykü kitabını okurlarıyla buluşturan Erdal Şahin, on bir değerli hikâye sığdırmış 91 sayfalık kitabına… Gök mavi arka fon üzerine salyangoz olduğu düşünülen fakat dikkatli bakıldığında plastik bir mezro ile salyangoz şekli verilen bir görsel yerleştirilmiş; huzur. Kapağı açıp yazarın ilk hikâyesini henüz okumaya başlamadan, yani olay ve durumların şekillendirdiği öykü isimlerinde dolanırken bunların, mesaj taşıyan parçalar olduğunu anlayabiliyorsunuz. Gerçekten de bir zaman sonra nasıl ilerlediğini fark edemediğiniz satırlar arasından geçerken içinizde ılık bir huzuru duyumsuyorsunuz. İnsanı yormayan, omuzlarından tutup hırpalamayan, söylemek istediğini latif hatırlatmalarla ortaya koyan bir tavrı var bu hikâyeleri yazan kalemin… Sanatsal ve imgesel bir anlatımın önüne toplumun her kesimini kuşatan ve kucaklayan akıcı ve açık bir üslûp yerleştirilmiş fakat bu üslûp hikâyeleri bütünüyle şiirsellikten uzağa düşürmemiş. Çalışmanın, kitap okumanın, şükrün, sabrın, kanaatin, vicdan ve merhametin, ölüm düşüncesinin, gurbetin, çocukluğun samimi bir anlatım içinde işlendiği hikâyelerde mekân olarak genellikle köy seçilmiş. Okuduklarım arasında en çok sevdiklerim “Hayal Çiçeği” ve “Şamun’un Gözyaşları” oldu. Tamamladıktan sonra her yaş ve kesime hitap eden bir hüviyet taşıdığına inandığım kitabı henüz altıncısı sınıf talebesi olan oğluma verdim. Kendisi de “Kırmızı Horoz” isimli öyküden çok etkilendiğini söyledi. Oğlumla hikâyeyi mütalaa ettikten sonra bazı insanlar için yaşamanın ne kadar ağır bir ağrı olduğunu bir daha düşündüm.

Selam ile.