Kitap molası-V
Hayatı daha iyi okumamız, anlamamız, anlamlandırmamız, kavramamız yolundaki en büyük yardımcıları kitaplar olarak buluruz. Akıp giden sayfalarına mukabil, çekilip giden yüzleri ve izleri yoktur onların. İnsan eseri olmalarına rağmen- bireyin en masum ve samimi anlarında yazıldığından mı bilinmez- daha riyasız, daha yalansız, daha dostturlar insandan… Kitaplar eksik taraflarımızın fedakâr arkadaşları, ıssızlığımızın baş tâcı.
Bu hafta kütüphanemdeki iki imzalı güzelden, iki akıcı eserden bahsedeceğim sizlere…
Batman’ın gayretli siması, kitap ve kalem dostu Behçet Gülenay’ın 3. baskısını Çağaloğlu Yayınevi’nden yapan ve arka kapakta petrol yeşilin hâkim olduğu, ön yüzde sararmış bir iklimi, yapraklarını döken ve kuşları göğe uğurlayan bir ağaçla paylaşan “Siyah Zamanlar” adlı şiir kitabı 112 sayfa. Pek çok ödülü bulunan Gülenay, serbest tarzda çalışmış; mısrayı imgeden koparmadan, anlamı da imgeye boğmadan…
“dünyayı boşadım
ekmek karşılığı
satılan aşklarla kirleniyor yeryüzü
yine de içimde güzel bir niyet
seyrediyorum
ışığında kenger toplayan kadınları
göğsünün zeytinliklerine tünüyor gözlerimden
kalkan kuşlar”(sf.10-Gülenay)
Kitabı okurken bazı mısralar müstakil olarak kalıyor akılda;
“erik ağaçları gibi sevmeler hep taşlanırmış meğer”, “saflar değil sınıflardır çoğalan”, “acıyan suyu, üşüyen ateşi yorumladım.” , “öp yaralarımı, ömrüm uzasın”, “taze bir çığlıktır gözyaşı anne”
Şiirlerde içselleştirilen bir kırgınlığın, aşkın, umudun, duanın sesini duyuyor, Behçet Bey için elinde tuttuğu içtenlik ve samimiyet meşalesiyle, aydınlık zamanlarda, yüzünü aydınlatacağı mısralar temenni ediyoruz.
Burada kısa süre önce tanışma imkânı bulduğum Çağaloğlu Yayınevi’nin sahibi Siyami Boylu’nun ufkuma taşıdığı güzel bir bilgiyi de –daha önce TRT’de haber yapılmış olmasına rağmen-paylaşmak isterim; Dünyaca ünlü Rus yazarı Tolstoy’un daha önce Türkçe’ye çevrilmeyen eserleri ilk kez Çağaloğlu tarafından yayımlanmış. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’nde tesadüfen bulunan Osmanlıca eserler yayınevimiz tarafından okurlarıyla buluşturulmuş. Toplam dokuz eserden beşi yayımlanırken yapıtların ortak özelliği dini konulara yer vermesi…
Yakın zaman önce okuma imkânı bulduğum bir diğer eser de Arif Onur Solak’ın İyilik Atölyesi’nden çıkan ikinci şiir kitabı “Yenilginin Zaferi”. Gri ve bordo tonlarda çalışılan kapak ters bir silüetin ucuna bırakılan ve kıyıda bekleyen bir çift ayakkabı ile dikkat çekiyor. Şiirler acıdan, imandan yine de sık sık isyandan ve sevdadan kopmuş gibi dururken şair telmih yüklü teşbihler bırakmış mısra aralarına;
“Bir yetime tebessüm etmiştim sadakadır diye/rüşvet sandılar”, “bir vedanın sarmalına dolamışsın adımlarını/kenarındasın uçurumun”, “çöle inen nur henüz değmedi kalbimize”, “bir inkılap daha var”, “düşünüyorum, öyleyse kederliyim”
64 sayfa olan ve “dünyanın en güzel şiiri kızım elif’e” imzasıyla başlayan kitapta Arif Onur Solak, Doğu’nun hüzünlü ve kırgın yanlarını özenle saklamış mısralara, derinleştirmiş. Bir okur olarak imanın ve hasretin kalbinden beslenen mısraların bambaşka bir feyiz verdiğini söylerken ruhuma, kitabı, mutlu zamanlarımın hüzün dinginliği olarak yine yine okuyacağımı gizlemeyeceğim;
“yarı beline kadar yüksek düşlerden sarkan çocuğu kucaklarken
annem geliyor aklıma, babamı hatırlıyorum
sıla-i rahim, aile saadeti
iğde ağacının gölgesinde serinleyen çocukluğum”(sf.9)
…
“biliyor musun
Gülüşünün zarafeti, çocukluğumun gül kurusu”(sf.25)