Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2970.20
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Eylül 2020

Kitap molası IX

Okumanın bütünüyle gönül dünyamıza dokunan bir eylem olduğuna inandığım için daha önce onun biçimi, çeşidi, kalitesi üzerine bir yazı kaleme almayı düşünmedim hiç… Okumak da yürümek, sohbet etmek, müzik dinlemek gibi bir ihtiyaçtı ve fakat tabiatı gereği daha yüksek bir tabakada yer almalıydı oysa üzerinde öylesine durduğumuz spontane haller bile zaman içerisinde bir seviyeye müracaat etmiyor mu? Yürümek, tempolu olduğunda sağlığımız için anlam kazanıyor, faydalı bir hasbihalden sonra insan giden zaman için acı duymuyor, dinlediği iyi bir müzikse kulağın, kalp yeni ilhamlara kapı aralıyor. Bir kitabı uyuyabilmek için eline alan kimse, bir kitap için uykularının kaçtığını fark etmeye başlıyorsa okumak da nitelik kazanmış oluyor. Artık uykuyu çağıran değil kaçıran bir eylem olarak okumak, kaybetmemek, kaçırmamak, unutmamak için kelimelerin altını çizmek yahut notlar almak ve derinleşen bir mecrada rahatı unutmak manasına geliyor. Burada okuma ile alakalı karşımıza keyfi ve zaruri olmak üzere iki anlam alanı çıkıyor. Kendisine acı vereceğini bildiği bir aşkın kapısını çalar gibi insan, omuzlarına yükleyeceği bir okuma rahatsızlığının müptelası hâline geliyor. Sadece çevresindekilerin değil, okuduğu kitapların da bu çeşit bir okumadan yolu geçmiş ve öylece, öylesine yazılmamış olmalarını istiyor. Mustafa İbakorkmaz adı tam da böyle bir okuma modelinin numunesi olarak karşımızda duruyor. Daha önce Yazarlık Üzerine Notlar’ını okumuştum İbakorkmaz’ın. 2020 Ağustos’unda okurla buluşturulan Notlar Kitabı daha anlamlı bir okumanın kapısını araladı bana.

İncir Yayıncılık’tan çıkan eser 136 sayfa. Kahve bir arka fon üzerine kütüphanenin iliştirildiği, yanında boş bir koltuk ve koltuk üzerine eğilmiş bir okuma lambasının bulunduğu kahverengi kapak tasarımı içerikle uyumlu görünüyor. Kitabın ilk yazısı, onun arka kapaktaki temsili noktasındaki “Kitapların Ürkütücü Dünyası”. Bu deneme şiirsel bir itirafnâme. Pek çok yazarın, dünyayı seyrettiği pencerenin camını kırdığını; kupalarının, biblolarının, putlarının kitaplarla yıkıldığını anlatıyor burada yazar. Eserine konu olan kitapların da okudukları içerisinde üzerine yazma imkânı bulduğu eserler olduğunu söylüyor. Notlar Kitabı’na konu olan on sekiz kitaptan pek azını okuma talihine sahip olabildiğim için, listeyi görünce sevindim. Alphonso Lingins’in “Gezginin Vicdanı”, Maurice Blanchot’un “İtiraf Edilmeyen Cemaat”i, Wilhelm Schimid’in “Kendiyle Dost Olmak”ı, Albert Caraco’nun “Kaos’un Kutsal Kitabı”, Ali Şeriati’nin “Bilinç ve Eşekleştirme”si, Tzevetan Todorov’un “Aydınlanma Zihniyeti”, Norbert Elias’ın “Zaman Üzerine”si, Martin Heidegger’in “Varlık ve Zaman”ı, Byung-Chul Han’ın “Yorgunluk Toplumu”, “Şeffaflık Toplumu”, “Psikopolitika”, “Eros’un Istırabı”, “Şiddetin Topolojisi” adlı kitapları, Rafet Elçi’nin “Bütünbelirim”i, Osman Çakmakçı’nın “Ezeli İhanet”i, Kadir Danış’ın “Panoptik Bela”sı ve Umut Türkmenoğlu’nın “Işık Biraz”ı yazarın dünyasında yer kaplayan ve onun okuruyla buluşturmaya değer bulduğu kitaplar. Ele alınan eserler edebiyattan felsefeye, siyasetten sosyolojiye, dinden ahlâk gelişimine, kültür kuramından estetiğe kadar pek çok alana farklı açımlamalar getiriyor. Bence kitabın en önemli noktası Mustafa İbakorkmaz’ın kitaplarıyla kurduğu ortaklık üzerinde durması, kitabın dışına çıkarak onun kendisi üzerinde yarattığı etkiyi bambaşka perspektiflerden okura yansıtması. Özellikle yabancı yazarlardan yapılan çıkarımların topluma uyarlanması, merkeze aldığı metnin eleştirilebilirliği üzerinde de durulması ve yazarın yaptığı çıkarımlarla kendi birikimini sentezleyen bir ruh iklimine sahip olması çok değerli. Küçük hacmine rağmen üzerinde ısrarlı adımlarla beklenmeye değer cümleler, tanıttığı eserlerle okura yenidünyaların kapısını aralıyor. Bazı kitap değerlendirmelerinin altında bulunan “altını çizdiğim satırlar” ın yazarın ele aldığı tüm kitapları ihtiva etmesini isterdim.

Hafta başında tanıştığım bir diğer eser Halit Yıldırım’ın Yafes Yayınları’ndan çıkan Zamanda Kaybolan Adam adlı romanı. 282 sayfalık roman, uzağa açılan iki kapısı, bir direk üzerine iliştirilen saati ve yaprakları dökülen ağaçların, geyiklerin yer aldığı tabiat dekoruyla dikkat çeken bir kapak tasarımına sahip. Hem bilgi vermeye ve hem de yarattığı hadiselerle merak unsurunu güçlü tutmaya odaklı eser, hâkim bakış açısıyla kaleme alınmış. Tasavvuf öğretisi üzerine bina edilen olaylar İstanbul Üsküdar’da Hizanlı Osman Yılmaz Efendi adlı bir hocanın dergâhta gerçekleştirdiği sohbetle başlıyor. Kitabın ilk kısmında tasavvuf üzerine yapılan sohbet ve röportajlar ciddi bir araştırmanın ürünü olduğunu ortaya koyuyor ve bir takım sorulara yanıt mahiyeti taşıması açısından önemli bir noktada duruyor. Romanın başkarakteri Mahmut’un “tayy-i zaman” da bir yolculuğa çıkması ve yaptığı yolculuktan çıkardığı dersler merkez tema. Burada Aziz Mahmut Hüdai ve Yunus Emre’nin, dönemleri içerisinde birer örnek sadedinde yansıtılmalarının başarılı bir terkibin ürünü olduğunu söylemek gerekiyor. Okura duygulu anlar yaşatan isim ve hadiseler bir farkındalık oluşturmayı da amaçlıyor. Eserin ana unsuru tayyi zaman ve zamanın içinde kaybolan bir adam olmasına rağmen yazar zamanın durağanlaştığı yerlerde tayyi mekânı da işlemiş. Kitabın üzerinde durulması gereken kısmında yani tayyi zaman felsefesinde göz ardı edilen bir takım unsur ve mantık hataları var. Eserin başkarakteri yolculuğa muhatap taraf olmasına rağmen babasının da bu bilinç içerisinde yer alması, hatta bir önceki zamanda tekrarlanan yolculuğu detaylandırması mübalağalı durmuş. Aynı karakterin farklı dönemlerdeki çoğulluğu da bu zorlama içerisinde değerlendirilebilir. Yardımcı unsur olarak rüyanın imtihana yetişmesi bu mübalağayı büyük ölçüde kurtarsa da tayyi zaman bahsi yapılması muhtemel ikinci baskıda yeniden göz önünde bulundurulmayı hak ediyor.

Selam ile