Kitap molası IV
Yolun, yolcu üzerindeki etkisine dünya saatiyle bakıldığında, yorgunluğun ortaya çıktığını idrak etmemizin üzerinden bilmem ki kaç yokuş geçti. Böyle olunca uzaklaştıran, unutturan, yeni keşif ve kapılar açan o canım kitapların gölgesinde uzun uzun soluklanmak istiyor insan… Sıklıkla yer veremesem de kitaplarımızı yâd ettiğim köşemde bugün, henüz okuma imkânı bulduğum birkaç eserinden bahsetmek istiyorum Hece Yayınları’nın…
Mehmet Narlı-Kahire ve Paris Notları; Mehmet Narlı’nın ilk baskısı Ekim-2017’de okuyucusuyla buluşan kitabında, beyaz fon üzerine tatlı griyle resmedilirken Kahire, siyah, ince bir şeritle bırakılmış Paris kapağın üzerine. 109 sayfa olan eserin ilk bölümü Kahire’nin sokaklarından insanlarına, yemek kültüründen kapılarına varıncaya dek anlatılıp resimlerle desteklenirken, yazar “Ahmet Abi”ye seslenişindeki şiirsel üslûpla hissiyatını sunmuş gönüllere; “Ağabeyciğim diyorsun ki, “kâr hanesine ne yazdın Kahire’de?” Fikirli çaylarını ömür boyu ben demleyeyim, bana böyle sorular sorma. Benimkisi tedbirsiz bir yolculuk. Kahire’yi talep etmeye gelen ucuz bir allâme görüntüsü düşmesin satırlarıma. Hiçbir kârım yok. Kekelediğim karmakarışık Arapçayı, yurtdışı memurlarımızın dünyasına uzaktan tanık olmayı; yalnız kalınca ne olabileceğimi anlamayı bir milletin yalanıp yutulurken nasıl sindirildiğini görmeyi kâr mı sayacağız?...” (sf. 59)Bu bölüm, Mısır’ın üniversiteleri ve eğitim sistemi hakkında da doyurucu bir bilgi sunuyor okura; ülkedeki Türkçe ve Edebiyat Eğitimi ile alakalı ilginç detaylarla karşılaştırıyor. Ahmet Abi’ye yazılan 10. Mektupta, Yusuf diyârında kaleme alınan şiirler var… Kitabın 70. sayfasından başlayarak Paris’in anlatıldığı ikinci kısımda ise kalem kısa kısa anlatmış gezintilerini. Yine de resimler, şiirler, şiirsel mesajlar ve kalbe derin bir hüzünle dokunan kasvetli yüzü Paris’in; sona doğru şairlerimizi, yazarlarımızı, vatanımızı anan, hissiyatını kendi içinde anlamlandıran, lirik sorularla şehrin hakikatine vasıl olmaya çalışan bir dokunuş; “Diyorsun ki Paris’te zaman nasıl geçiyor?” Ne diyeyim? Her yerdeki gibi; içi yalnızlık, dışı mekân.”
Yazar kitabın önsözünde yazdığı “Çağrılacak bir ismi olmalı insanın, çağrılacak adınız varsa gök altında yalnız değilsiniz…” cümlesiyle noktalıyor tüm yalnızlığına rağmen unutulmayacak günlüklerini…
Âtıf Bedir-Gökyüzünde Arıcık Kuşları; Birinci baskısı Haziran 2015’te yayımlanan kitap, mavi fon üzerine siyah beyaz bir hatıra resmi bırakmış; baba ve çocuk. Henüz sunuş faslında eser, sıla-gurbet koşusunda yorulan insanın lirik özlemini kağıda dökeceğinin işâretini veriyor; çocukluk, hasret, çocukluk günlerine duyulan hasret. Yazarın hatıralarını şiirsel bir üslup ve özlemle yâd ettiği kitapta şehre yapılan ilk yolculuktan, düşlerine giren uzaktan, yol üzerindeki alıç ağacından, çınar ağacının vefasından, yaz zamanlarının kehribar sarısından, çocuk ruhunu kuşatan o tertemiz oruç ısrarından, kitaba adını veren arıcık kuşlarından ve beton şehirlerde uzak kaldığımız toprak kokusundan bahsedilmiş. Buraya bir virgül bırakarak söylemeliyim; Âtıf Bedir’in şiirlerindeki o tanıdık ama isimsiz sızı bu kitabı okurken “tamamıyla orada, o doğal ve samimi berraklıkta kalan bir gönül…” olarak izhar ediyor sırrını.
Yarasını Saklayan Şehirler; Kudüs şehrinin kapak olarak tercih edildiği gezi-anlatı kitabı 108 sayfadan oluşuyor. Şehirlerin lisanına yazar; “birileri benim yaramın yerini benden daha iyi biliyor ve hep aynı yere vuruyor” serzenişiyle yer veriyor. İlk kez üniversiteye girişte karşılaştığı İstanbul’u “görünmez zırhını delerek görebileceğimizi” söylerken büyülü güzelliğiyle yâd ediyor. “Asık suratlı insanların şehri” olarak tasvir ettiği Ankara’da sıklıkla Nuri Pakdil’in şehir notlarına yer verilmiş. Dinmez sızısı Maraş’ta ise kalem, ısrarlı adımlarla bekliyor ve Cahit Zarifoğlu şiirlerinde Maraş’ın bir fon müziği gibi durduğunu anlatıyor. Kudüs, Neretva, Üsküp, Kahire, Hilvan zikredilen diğer beldelerden… Kitaba ismini veren Beyrut ve Hindistan ise benim en dikkatimi çekenlerden…
Ali Sali-Re Mektupları; 71 sayfadan oluşan ve şairin eşine ithaf ettiği kitabın ikinci baskısı 2018 Temmuz’unda selam vermiş bekleyenlerine… Kızıl bir çöl üzerine dökülen ayak izleri ve uzakta kalan minareler, kapak görseli. Şiirler ruhu sarsacak ölçüde derin, zamanın resmini yenilikçi bir tavırla çekmek adına –çoğunlukla- duygudan tamamıyla soyutlanan, kelimeleri avuç içine alıp döküvermiş gibi duran günümüz şiirine inat devasa bir yoğunluğa haiz. Ali Sali, hiçbir mısraı, israf etmemiş, manadan azade eylememiş, uzak düşürmemiş kalbinden. Kitabın son kısımlarında mensur şiirlere de yer veriliyor;
“dokunma, ağlasın/bırak elleme/bu senin sevmediğin ağlamak değil/bu derin kuyuda yaşamak/gördüğün/deme kuyudan çekip çıkarsam seni/seni sevmek korkunç/seni sevmek gümrahlığı kalbimin”