Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ocak 2021

​Kitap Molası: Anlama Arzusu

Kitaplarla ilişkimizin öğrenme ve edinmeye programlı bir yerde kalmadığını, zaman zaman insan iradesi dışına çıkabilen bu etkileşimin eser bittikten sonra da devam eden bir kimlik taşıdığını anlamak, özellikle mensubu bulunduğumuz çağda çok değerli. Tamamlanan ve rafa kaldırılan bir kitabın tesirini devam ettirmesinden daha anlamlı bir şey varsa o da tamamlanmış bir kitabın hiç tamamlanmayacak bir çekim bırakmasıdır. Kitap okunur, kenar boşluklarına notlar alınır, önemli addedilen yerler bir defterin hafızasına yazılır, ardından diğerleri arasındaki yerini alır ancak bir his, tarifin uzağına düşen bir ince kudret, okurunu sık sık kitabın bulunduğu rafın önüne, o kitabı bir tebessüm nezaretinde yoklamaya, eline alıp sayfalarında yeniden gezinmeye çağırır.

Mustafa Kurt bana, anlamlandırma noktasında noksan kaldığım bir tavrı, ikinci yeni anlayışını sevdiren hocam. Belki de hikâyecilikten gelen bir yaklaşımla edebî metne akademik kabullerle yaklaşmaktan daha fazlasını yapan, ona kalbiyle dokunan ve bu rakik dikkati muhatabına hissettiren bir kıymet. Son on yıl içinde modern Türk edebiyatı üzerine kaleme aldığı yazıları Anlama Arzusu başlığı altında kitaplaştırdı ve Çolpan Yayıncılık’tan çıkan 185 sayfalık eser, Aralık 2020’de okurla buluşturuldu. Kitabı oluşturan on iki inceleme metni, ön sözde de belirtildiği gibi daha çok roman ve hikâye türüne mercek tutan tahliller.

Kitabın ilk makalesi, Türkiye’de 1940’ların ilk yarısında tanınmaya başlayan varoluşçuluk felsefesini, felsefenin göründüğü yayın organlarını, roman ve hikâyedeki yerini ve ikinci yeni ile ilişkisini derinlemesine tetkik eden “Varoluşçuluğun Türk Edebiyatına Giriş ve Etkileri”. Garip hareketiyle kuşanılan umarsız ve ironik tavrın 1950’li yıllarda kırıldığını süreli yayınlardaki yazı ve söyleşilerle ortaya koyan, varoluşçuluğun temalarını roman ve hikâyelerdeki göstergelerle izah eden bu yaklaşım, yaşanan değişimin Türk edebiyatı için önemini de kanıtlar nitelikte.

Sait Faik hikâyelerinin değişen bir edebî gerçekliği ortaya koyması açısından sergilediği önem, Ferit Edgü, Demir Özlü, Erdal Öz, Orhan Duru, Demirtaş Ceyhun, Ahmet Oktay gibi sanatçıların yazarın öncülüğünü vurgulayan söylemleri, Sait Faik öykülerinin gruplandırılması, hikâyelerin tema değerleri üzerinden incelenmesi ve yapılan incelemelerin gerçeküstücülükle ilişkisi, hikâyelerin kendi içinde sergilediği ortaklıklara dair bir çerçeve çizen “Modernizm ve Gerçeküstücülük Bağlamında Sait Faik’in Son Hikâyeleri” adlı değerlendirme üzerinden okunurken, kitabın bir sonraki “Yuvaya Dönememek: Sait Faik’in “Haritada bir Nokta” Adlı Hikâyesi Üzerine Bir Çözümleme” adlı çalışmasıyla bütünlük arz ediyor. Yazarın “gözlemci bir tavırdan vazgeçerek kendi iç dünyasına dönüşünün” ve “bütün gerçekliği kendinden hareketle algılamasının” tavrı olarak değerlendirilen hikâyeden de Sait Faik’in Türk hikâyesine kazandırdıkları dışında, gözden kaçırdığınızı düşündüğünüz bir kitabı, “Az Şekerli” yi düşünerek çıkmanız muhakkak.

Anlama Arzusu’nun çok severek, büyük bir heyecan duyarak okuduğum ve yeniden okuyacağımı hissettiğim iki incelemesinden ilki “Kahramanların Bitmeyen Yazıgısı: Tanpınar’ın Romanlarında Tamamlanmamışlık Meselesi”. Tanpınar’ın hikâye ve romanlarında müstakil durduğu düşünülen kimi parçaların -aynı mana aralığından bakıldığında ve yazarın günlüklerindeki ifadeler ışığında yorumlandığında- aslında haritanın parçaları olduğunu görmek ve ondaki tamamlanmamışlık duygusunun bütüncül bir perspektifle karakterlere yansıyışına şahit tutulmak değerli. Romanların tamamlanmamasını yazarın hikâyeye odaklanamamasının bir sonucu olarak gören Mustafa Kurt bunu, Tanpınar’ın olaylardan ziyade kurmaca kişiliklere yönelmesine ve onlara yüklediği işlevin öne çıkmasına da bağlıyor. Araştırmacının, “bunun Tanpınar’ın kurmaca kişiliklerinin kendine özgü birer varlık/yaşama alanı oluşturduğunu ve gerçek kişi ve kişilikler gibi yaşamaya devam ettiğine inanmasından kaynaklandığını” ifadesi, “menzile varmaktan ziyade yolu ve yolda olmayı tercih ettiği” çıkarımıyla ilginç bir bakış açısı ortaya koyuyor. Tema itibariyle kitabın en orijinal bulduğum metni ise “İkiz Hayaletler; Tanpınar’da Parapsikolojik ve Metafizik İlgiler”. Tanpınar’ın tüm eserlerini okuyamayan fakat onun üslûbunda ruhuma daima yakın duran bir muamma bulan biri sıfatıyla, bu muammayı açan, aydınlatan bir yapısı olduğunu söylemeliyim bu makalenin. Metinden çıkıp yazarın yolculuğuna ayna tutan, onun zihin ve ruh dünyasına vasıl olan, “estetiğini rüya üzerine kuran” yazarın rüyaya bakışını psişik bir alan üzerinden, Rüyalar, Yaz Yağmuru, Evin Sahibi gibi hikâyelerin dışında Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Huzur gibi romanları referans alarak yorumlamayan, bununla birlikte yazarı astral seyahat ve kendinden ayrılma, metafizik ve telepatik ilişkiler, kader ve tesadüf gibi konular üzerinden anlamlandıran tutum, akademik okumayı aşan bir lezzet bırakıyor zihin dünyasında.

“Necip Fazıl’ın Cesur Yeni Dünyası: Ölmek İstiyorum” da Necip Fazıl’ın “Ölmek İstiyorum” adlı hikâyesi ile Leonard Aldous Huxley’nin “Yeni Dünya”sı arasında kurulan ilişki ve dikkatli okunduğunda bu irtibatın metinlerarasılık üzerinden inşa edildiğinin gösterilmesi de ince bir araştırmanın ürünü. Cengiz Aytmatov’un eserlerindeki hatırlatma usulünün temel bir prensip olarak yorumlandığı ve “kaynaklara dönüş” merkezinde okunduğu “Toplumsal Kimliğin Yeniden İnşası: Aytmatov’da Unutma ve Hatırlama” ise kitabın öne çıkan bir diğer makalesi.

Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz”i, İlhami Bekir Tez’in “Herhangi Bir Roman Kitabıdır”ı , Celal Nuri İleri’nin “Afife Fikret”i roman türünde, Hüseyin Su’nun “İçkanama”sı ile Bekir Şakir Konyalı’nın “Boş Pencere”si hikâye türünde incelemeye tâbi tutulan çalışmalardan…

Tamamlanan ve rafa kaldırılan bir kitabın tesirini devam ettirmesinden daha anlamlı bir şey varsa o da tamamlanmış bir kitabın hiç tamamlanmayacak bir çekim bırakmasıdır. Mustafa Kurt’un Anlama Arzusu sizi yanına çağıracak kitaplardan…

Selam ile.