Kitap Molası: Anlama Arzusu
Kitaplarla ilişkimizin öğrenme ve edinmeye programlı bir yerde kalmadığını, zaman zaman insan iradesi dışına çıkabilen bu etkileşimin eser bittikten sonra da devam eden bir kimlik taşıdığını anlamak, özellikle mensubu bulunduğumuz çağda çok değerli. Tamamlanan ve rafa kaldırılan bir kitabın tesirini devam ettirmesinden daha anlamlı bir şey varsa o da tamamlanmış bir kitabın hiç tamamlanmayacak bir çekim bırakmasıdır. Kitap okunur, kenar boşluklarına notlar alınır, önemli addedilen yerler bir defterin hafızasına yazılır, ardından diğerleri arasındaki yerini alır ancak bir his, tarifin uzağına düşen bir ince kudret, okurunu sık sık kitabın bulunduğu rafın önüne, o kitabı bir tebessüm nezaretinde yoklamaya, eline alıp sayfalarında yeniden gezinmeye çağırır.
Mustafa Kurt bana, anlamlandırma noktasında noksan kaldığım
bir tavrı, ikinci yeni anlayışını sevdiren hocam. Belki de hikâyecilikten gelen
bir yaklaşımla edebî metne akademik kabullerle yaklaşmaktan daha fazlasını
yapan, ona kalbiyle dokunan ve bu rakik dikkati muhatabına hissettiren bir
kıymet. Son on yıl içinde modern Türk edebiyatı üzerine kaleme aldığı yazıları Anlama
Arzusu başlığı altında kitaplaştırdı ve Çolpan Yayıncılık’tan çıkan 185
sayfalık eser, Aralık 2020’de okurla buluşturuldu. Kitabı oluşturan on iki
inceleme metni, ön sözde de belirtildiği gibi daha çok roman ve hikâye türüne
mercek tutan tahliller.
Kitabın ilk makalesi, Türkiye’de 1940’ların ilk yarısında
tanınmaya başlayan varoluşçuluk felsefesini, felsefenin göründüğü yayın
organlarını, roman ve hikâyedeki yerini ve ikinci yeni ile ilişkisini
derinlemesine tetkik eden “Varoluşçuluğun Türk Edebiyatına Giriş ve Etkileri”.
Garip hareketiyle kuşanılan umarsız ve ironik tavrın 1950’li yıllarda
kırıldığını süreli yayınlardaki yazı ve söyleşilerle ortaya koyan,
varoluşçuluğun temalarını roman ve hikâyelerdeki göstergelerle izah eden bu
yaklaşım, yaşanan değişimin Türk edebiyatı için önemini de kanıtlar nitelikte.
Sait Faik hikâyelerinin değişen bir edebî gerçekliği ortaya
koyması açısından sergilediği önem, Ferit Edgü, Demir Özlü, Erdal Öz, Orhan
Duru, Demirtaş Ceyhun, Ahmet Oktay gibi sanatçıların yazarın öncülüğünü
vurgulayan söylemleri, Sait Faik öykülerinin gruplandırılması, hikâyelerin tema
değerleri üzerinden incelenmesi ve yapılan incelemelerin gerçeküstücülükle ilişkisi,
hikâyelerin kendi içinde sergilediği ortaklıklara dair bir çerçeve çizen “Modernizm
ve Gerçeküstücülük Bağlamında Sait Faik’in Son Hikâyeleri” adlı değerlendirme
üzerinden okunurken, kitabın bir sonraki “Yuvaya Dönememek: Sait Faik’in
“Haritada bir Nokta” Adlı Hikâyesi Üzerine Bir Çözümleme” adlı çalışmasıyla
bütünlük arz ediyor. Yazarın “gözlemci bir tavırdan vazgeçerek kendi iç
dünyasına dönüşünün” ve “bütün gerçekliği kendinden hareketle algılamasının” tavrı
olarak değerlendirilen hikâyeden de Sait Faik’in Türk hikâyesine
kazandırdıkları dışında, gözden kaçırdığınızı düşündüğünüz bir kitabı, “Az
Şekerli” yi düşünerek çıkmanız muhakkak.
Anlama Arzusu’nun çok severek, büyük bir heyecan duyarak okuduğum
ve yeniden okuyacağımı hissettiğim iki incelemesinden ilki “Kahramanların Bitmeyen
Yazıgısı: Tanpınar’ın Romanlarında Tamamlanmamışlık Meselesi”. Tanpınar’ın
hikâye ve romanlarında müstakil durduğu düşünülen kimi parçaların -aynı mana
aralığından bakıldığında ve yazarın günlüklerindeki ifadeler ışığında yorumlandığında-
aslında haritanın parçaları olduğunu görmek ve ondaki tamamlanmamışlık
duygusunun bütüncül bir perspektifle karakterlere yansıyışına şahit tutulmak
değerli. Romanların tamamlanmamasını yazarın hikâyeye odaklanamamasının bir
sonucu olarak gören Mustafa Kurt bunu, Tanpınar’ın olaylardan ziyade kurmaca
kişiliklere yönelmesine ve onlara yüklediği işlevin öne çıkmasına da
bağlıyor. Araştırmacının, “bunun Tanpınar’ın
kurmaca kişiliklerinin kendine özgü birer varlık/yaşama alanı oluşturduğunu ve
gerçek kişi ve kişilikler gibi yaşamaya devam ettiğine inanmasından
kaynaklandığını” ifadesi, “menzile varmaktan ziyade yolu ve yolda olmayı tercih
ettiği” çıkarımıyla ilginç bir bakış açısı ortaya koyuyor. Tema itibariyle
kitabın en orijinal bulduğum metni ise “İkiz Hayaletler; Tanpınar’da
Parapsikolojik ve Metafizik İlgiler”. Tanpınar’ın tüm eserlerini okuyamayan
fakat onun üslûbunda ruhuma daima yakın duran bir muamma bulan biri sıfatıyla,
bu muammayı açan, aydınlatan bir yapısı olduğunu söylemeliyim bu makalenin.
Metinden çıkıp yazarın yolculuğuna ayna tutan, onun zihin ve ruh dünyasına vasıl
olan, “estetiğini rüya üzerine kuran” yazarın rüyaya bakışını psişik bir alan
üzerinden, Rüyalar, Yaz Yağmuru, Evin Sahibi gibi hikâyelerin dışında Saatleri
Ayarlama Enstitüsü ve Huzur gibi romanları referans alarak yorumlamayan,
bununla birlikte yazarı astral seyahat ve kendinden ayrılma, metafizik ve
telepatik ilişkiler, kader ve tesadüf gibi konular üzerinden anlamlandıran tutum,
akademik okumayı aşan bir lezzet bırakıyor zihin dünyasında.
“Necip Fazıl’ın Cesur Yeni Dünyası: Ölmek İstiyorum” da
Necip Fazıl’ın “Ölmek İstiyorum” adlı hikâyesi ile Leonard Aldous Huxley’nin
“Yeni Dünya”sı arasında kurulan ilişki ve dikkatli okunduğunda bu irtibatın
metinlerarasılık üzerinden inşa edildiğinin gösterilmesi de ince bir
araştırmanın ürünü. Cengiz Aytmatov’un eserlerindeki hatırlatma usulünün temel
bir prensip olarak yorumlandığı ve “kaynaklara dönüş” merkezinde okunduğu
“Toplumsal Kimliğin Yeniden İnşası: Aytmatov’da Unutma ve Hatırlama” ise kitabın
öne çıkan bir diğer makalesi.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz”i, İlhami Bekir
Tez’in “Herhangi Bir Roman Kitabıdır”ı , Celal Nuri İleri’nin “Afife Fikret”i
roman türünde, Hüseyin Su’nun “İçkanama”sı ile Bekir Şakir Konyalı’nın “Boş
Pencere”si hikâye türünde incelemeye tâbi tutulan çalışmalardan…
Tamamlanan ve rafa kaldırılan bir kitabın tesirini devam
ettirmesinden daha anlamlı bir şey varsa o da tamamlanmış bir kitabın hiç
tamamlanmayacak bir çekim bırakmasıdır. Mustafa Kurt’un Anlama Arzusu sizi yanına
çağıracak kitaplardan…
Selam ile.