Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kisve ve Kimlik Yozlaşması / Modernite

Son zamanlarda gerek bayram, düğün, nişan gibi sevinç günlerinde olsun, cenaze veya taziye gibi tasa günlerinde olsun, ciddi bir kisve yozlaşması göze çarpıyor. Hani "İslami" diye tabir edilen nice meclislerde, İslami camiada hatırı sayılır nice erkeklerin, sinekkaydı tıraşlarına bıyığı da eklediğini üzülerek görmekteyiz. Henüz sakal tıraşı seviyesine yükselemeyenler! İse şimdilik "kirli sakal"la idare etmektedirler. Kisve kimlik yozlaşması böyle devam ederse ilerde daha neler olacağını göreceğiz.

Biz Müslüman'ız elhamdülillah. Biz başkalarının olumsuzluklarından etkilenen değil, kendi olumlu hayatımızla başkalarını etkileyen olmalıyız. Başkalarının süfli hayatlarını, kendi ulvi değerlerimizle iyiye doğru değiştirmeliyiz. Çünkü biz çağlar üstü ve kıyamete dek insanlığa dünya ve Ahiret saadetini verebilecek olana İslam'ın müntesipleriyiz.

Kaleyi içten fethetmek diye bir tabir vardır. "Kültürel yozlaşma" veya "kültür emperyalizmi" bunun en kestirme yoludur. Yıllarca sıcak savaş yoluyla İslam ümmetini alt edemeyenler, soğuk savaş yöntemine geçeli epey mesafe aldılar. Çok değil kırk elli yıl öncesiyle kıyasladığımızda yer yer bizim biz olmaktan çıktığımızı hemen fark edersiniz.

Batının özgürlük, ilericilik ve aydınlanma gibi ambalajlarla insanlığa yutturduğu bu anlayış/başka bir tabirle modernite, olsa olsa hayvanlaşma, makineleşme veya robotlaşma olarak kabul edilebilir. Bu anlayışta saygı, sevgi, erdem, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma yok. Temelinde "her şey benimdir, altta kalanın canı çıksın" anlayışı olan bir sistemden ne beklenir.

İnsanın insanca var olup yaşamak ve şahsiyetini muhafaza etmesi için kimliğini muhafaza etmesi çok önemlidir. Örneğin köy vb herkesin birbirini tanıdığı küçük yerleşim birimlerinde insanın yanlış hareket etmesi zordur. Çünkü kişi kınanır, ayıplanır ve itibarını kaybeder. Bunun sebebi herkesin birbirini tanıması ve yanlış yapana karşı tavır koymasıdır. Gerçi köylerin de şehirlerden geri kalır yanı kalmadı yau2026 Bu da ayrı bir dert.

Büyük şehir ve metropollerde ise kimse kimseyi tanımamakta, kim kime dum duma bir hayat sürmektedir. Dolayısıyla kötülük, çoğunlukla yapanın yanına kar kalmaktadır. Bu da mürakabe gerçeğini kavrayamamış insanları, hata ve günahta cesaretli kılmaktadır. Bu sebeple büyük şehirlerde gün oluyor suçlardan geçilmiyor. Mal, can, namus ve nesil emniyeti yok.

Sivil hayatta doktor, mühendis, öğretmen, imam, hafız, müftü olan muteber insanların, asker olup saç sakal tıraşı olduktan ve tek tip elbise giydikten sonra ayak takımıyla farklarının kalmaması da benzeri bir örnektir. Bu insanların her biri sivil hayatta kimlikleri ve meslekleri bariz olduğundan belki de başlara taç konumundaydılar. Ama kisve ve kimlik kalkınca durum değişti.

Bu sebeple sivilde imam olan bazı insanların askerde namaz kılmadığına şahit olabilirsiniz. Halbuki aynı kişi sivil hayatta bir vakit namaz kılmasa el aleme rezil olur. Aynı şey diğer meslekler için de geçerlidir.

İşte yirmi sekiz şubat sürecinin İslami camia üzerindeki en ciddi zararlarından biri de kisve ve kimlik yozlaşmasıdır. Meşum süreç öncesinde tesettürlü kadınların çoğu çarşaflıydı. Zaten tesettür denince ilk akla gelen çarşaftı. Erkeklerde ise şuurlu tabir edilen kısmın en az üçte biri sakallıydı. Mazeretsiz sakal kesmenin haramlığı daha iyi kavranıp üzerinde duruluyordu. Sakal kesmek zorunda kalanlar ise bari bıyıklarını kesmeyi düşünmüyorlardı. Kestikleri takdirde toplum içinde küçük düşeceklerini biliyorlardı.

Çarşaf, sakal, takke, şalvar üzerinde niçin bu kadar duruluyor derseniz, bu itirazınızın da 28 Şubat sürecinin bir sonucu olması kuvvetle muhtemeldir. Kisve, kimliğin dışarıya yansımasıdır. Sadece başörtüsü değil tüm İslami kisveler İslam'ın sembolüdürler. Başörtüsüne savaş açan münafıkların "siyasi simge" ifadesiyle asıl kasıtları da İslami simgedir. Ancak İslami simge diyerek saldırsalar, foyaları ortaya çıkacağından "siyasi simge"yle kamufle ederek kinlerini kusmaktadırlar.

İslam, başkalarına benzemeye götüren her türlü kaynaşmayı münker olarak ilan etmiştir. Bilhassa "şiar" özelliği taşıyan değerler titizlikle muhafaza edilmiş ve bu alanda karışmaya, özenmeye ve benzeşmeye asla izin verilmemiştir. Hz. Huzeyfe'nin "Ahlak ahlaka benzemedikçe kılık kılığa benzemez." (Deylemi, Musnedu'l-Firdevs) ve İbni Mesud'un "kalp kalbe benzemedikçe kılık kılığa benzemez." (İbnu Ebi Şeybe, Musannef) sözleri, insan birini sevdikçe ona benzer, benzedikçe de asıl kimliğini kaybeder hakikatinin temelini oluşturur. Yüce Allah şöyle buyurur: Kalblerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onlara yaranmak için çabaladıklarını görürsün. (Maide,52) Hz. Peygamber de şöyle buyurur: Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. (Tirmizi) Bir kişi diğer bir kişinin ameline, yoluna ve adetine razı olursa, muhakkak ki o, onlardandır. (Kenzül-Ummal) Kim bir topluluğa benzemek isterse o da onlardan olur. (Ebu00fb Davu00fbd) İmam-ı Rabbani ne güzel demiştir: "Hak ehli batıl ehline benzediği anda inancından ve mensubiyetinden gelen "İzzet"ten uzaklaşmış, zillete düşmüş olur. Hatta bu sadece Hak ehlinin zillete düşmesi ile neticelenen bir durum değildir. Hak ehlinin zillete düşmesi, kaçınılmaz olarak batıl ehlinin izzete kavuşması demektir. İkisi de aynı anda aziz veya zelil olmaz. Birinin izzeti öbürünün zilletinde, öbürünün izzeti berikinin zilletindedir." Devam edeceğiz inşallah. Sübhanekeu2026 Bihamdikeu2026 Vesteğfirukeu2026 [email protected]