Kıştan Bahara Geçmek!
Köylü olanlar bilir! Köyde hayvancılık ile uğraşanlar daha iyi bilir. Köyleri altı ay karın altında kalan, hayvanlarını bu süre zarfında ahırlardan dışarıya çıkarmayan doğudaki köylüler bunu en iyi bilir.
Uzun yıllar hatta yakın tarihimizde Van-Hakkari-Bitlis-Ağrı-Muş-Erzurum-Tunceli kısmen de Erzincan illerinde kış çok uzun geçer ve şartlar çok ağır olurdu. Sadece şehirlerle değil komşu köylerle de irtibat aylarca kesilir ancak duyulan yakın akraba cenazelerine gidilirdi. Hayat içeri de ölüm dışarıda kol gezip dururdu bu kış şartlarında. Beyaz örtü her şeyi eşitlerken beyazın dışındaki renkler iç mekanlarda olurdu.
Çetin kış şartları sadece insanların değil bütün evcil hayvanların da özgürlüğünü alır ve yazın onlar için hazırlanan yiyeceklerini tüketmek için iç mekana kapatılırlardı.
Hayvanlar için de iç mekana kapatılma çoğu zaman altı ay gibi bir zaman dilimini alırdı. Tabi bu süre zarfında içeride kalan hayvanlar dışarının ışık ve havasından mahrum kalmanın neticesinde yabanileşir o eski evcilleşmemiş hallerine rücu eder gibi olurlardı. Huysuzlukları artar, hele bir de ahırda iplerini koparmışlarsa bir viraneye dönerdi iç mekanları.
Bu arada içeride kaldıkları süre zarfında fazla kilo alırlardı. Bu kilo alış sadece iyi beslenmekten değil aynı zamanda hareketsiz kalmaktan olurdu. Yedikleri ve içtikleri her şey onlara yarar tam da kesilmelik veya satılmalık hal alırlardı. Özellikle büyük baş dediğimiz sığır ailesiyle atgiller ailesi yöresel tabirle çok kuvileşir sahiplerinin bile fiziksel mesafeyi koruma zorunluğu duyduğu yabani ve huysuz bir hal alırlardı.
Ve nihayet bahar gelirdi. Tabiatın tek rengi olan beyazın ortasında önce siyahlar ardından da tabiatın cenneti andıran gökkuşağı skalasındaki renkler ve çiçeklerin siluetleri yansırdı dışarıya.
Ve hayvanlar artık zapt edilemez olurdu içeride. Bir an önce özgürlüklerine kavuşmak tabiata çıkma için yasaklarının kalkmasını ister gibi hareketler yaparlardı ahırlarda.
Hiç unutulur mu o günler. Köylüler için hayvanların bilhassa büyük baş hayvanların dışarıya bırakılması çok heyecanlı bazen de tehlikeli olurdu.
Aylarca içeride kalan, tabiata çıkamayan hayvanları baharda dışarıya bıraktığınız anda kendinizi korumaya almalıydınız. Ya onları tamamen serbest bırakarak ya da çok uzun ipleri yularlarına bağlayarak bunu yapmalıydınız.
Öncelikle ahırın kapısını açtığınızda hemen dışarı çıkamazdı hayvanlar. Çünkü ışık gözlerini alır dışarının saydamlığı onları ürkütürdü. Sahiplerinin hafif fiziksel temasıyla biraz da zor kullanarak çıkarlardı dışarıya ve artık sadece şahit olurdunuz o cümbüşe.
Bazıları hemen kapıda başı üzeri yere çakılırdı çünkü yürümeyi unutmuştu. Bazıları karşısında ne varsa ona çarpardı çünkü görmeyi unutmuştu. Çoğu birbirine dalaşırdı çünkü özgürlüğü unutmuşlardı. İlk başta bir kaos yaşanır ve etraf haşri andıran bir davranış tutulmasına sahne olurdu. Lakin bu evre kısa sürerdi. Bu özgürlüğe adım atışın bidayetinde onları tutana aşk olsun!
Aylarca içeride kalmanın esareti bitmiş hür olmanın sevinci onlara baharla gelmişti. Kendilerini vururlardı dağlara bayırlara ovalara. Bazen birbirlerine sataşır ve kur yaparlardı. Çoğu zaman ayrı kalmanın acısıyla sürüler halinde dağlara vururlardı kendilerini. Kayıtlarının çözülüp, özgürlüklerinin yeniden kendilerine verilip tabiatın bütün canlılığına kavuşmanın teşekkürünü belli bir müddet sonra tekrar evcilleşerek sahiplerine verirlerdi. Her biri kendinde olan insana yarayan en faydalı ürününü cömertçe sunar ve tabiata bırakılmanın şükrünü eda ederlerdi.
Hayvanların bu hali asırlar geçti hep böyle tekrar etti. Onlar içeriye kapatılmanın da gereğini yaptılar dışarıya bırakılmanın da. Medenilik ve yabanilik arasındaki çizgilerinde fark çok yoktu. Onun için ne kendilerine ne de dışındakilerine bir korku ve kaygı yaşatmadılar. Varlığın içinde hep güvenli liman oldular.
Ya insanlar! Ya insanlar!
Dışarıya bıraksanız zapt edilemez hal alıyorlar. Yıkımları inşadan fazla oluyor. En ideal hukuk sistemleri dahi aymazlıklarını ve hukuk tanımaz hallerini sınırlayamıyor.
İçeride tutsanız en evvel kendilerine ve etraflarındakilere zarar veriyorlar. Hiçbir duygu tam onları teskin edemiyor.
Sokağı yasaklasanız sokağa çıkacakları zaman verecekleri tahribatı akıl almıyor.
Bir de ben varlığın en yeteneklisiyim diyorlar! Sürekli kaygımızın kaynağı korkumuzun menşei biz gibi duruyoruz. Bundandır ki insan ne zaman eve kapatılsa ardından sokağa salıverilse Cahit Sıtkı gibi derim ki;
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibinde zulmet.
Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet.