Kıskançlık
Bütün kötü duygular, uzak düşmeye dairdir; hakikatin uzağına, kendinin uzağına, kendi hakikatinin uzağına… Kıskançlık bir uzak düşmedir. Kendin ile hayallerin arasındaki uzaklık ne kadar açılırsa kıskançlığın derecesi de o kertede artar. Kendin ile hayallerin arasındaki mesafe daraldıkça kıskançlık azalır, yerini imrenmeye bırakarak bir müddet sonra tamamen silinir gider. Hayat, kıskançlığın bittiği yerde, kıskançlık hayatın bittiği yerde başlar.
Hikayesi insanlık kadar uzundur kıskançlığın. İlk diyalogun yankısı hala yüreklerde çınlayıp durur. Derinlerde, herkeste vardır belki ama bazısı merhametle onarır, imrenmeye dönüştürür o kesik çizgiyi, bazısı büyütür hırsla besleyip en büyük bozgunculuk vesilesi kılar. Yine ilk diyalogun yansısı olarak en yakınlar arasında baş gösterir, büyür, en yakınlar arasında yıkıma dönüşür kıskançlık. Şeytan’ı iblis yapan duygudur, insanı şeytan, şeytanı kovulan… Boş kalplere girer bu yüzden. Ya hiçbir şeyi olmayan ve olması istenen ya her şeyi olan ama görmeyen ama her durumda aç ruhların besinidir bu duygu, aç ruhların, acıkan ruhların, kendini acıktıran ruhların, doymayan, hiçbir zaman doymayan, doymayacak olan, karın doyuran sadece, karın doyuran ve her durumda karşılığı istifra olan ruhların…
Sert bir duygudur kıskançlık, metal duygulardan, kibirden kuvvet alır bütün sertlikler gibi; kendi dışındaki hiçbir varlığa hayat hakkı tanımaz, kendi varlığı dışındaki bütün varlıkları aşağısında görmek ister, egosu öylesine sanal bir şişkinliğe bürünmüştür ki kendi dışındaki kimseyi görmez, nereye baksa kendini görür, ola ki radarlarına kendi dışında biri takılır, ansızın kudurgan bir hırsla saldırıp yok etmek ister onu. Başkasının yokluğu, kendi varlığını süsler kıskancın. Dokunmaz, parçalar bu yüzden kıskanç, nefes üflemez, püskürtür, esmez, bölüp dağıtır, paramparça eder. Katı bir duygudur kıskançlık, bütün katılıklar gibi öpmez ısırır, dokunmaz, sıkar, dağıtmaz, sıkıştırır, hareket ettirmez, kötürümleştirir.
Kıskançlık ruhun açgözlülüğüdür. Bir yakını ve var olanı görme körlüğü, uzağı ve sende olmayanı aç gözlerle seyretme hastalığıdır. Ruhun retina tabakasının çizilmesi, yüreğin perspektif bozukluğu yaşamasıdır. Kendisine miyop, başkasına hipermetrop yürekler kıskançtır. Kendisindekini kendisinde olduğu için, zaten kazanılmış olarak, başkalarındakileri başkalarında olduğu için bir gün belki de kazanılacak, hatta kazanılmasa bile orada, o şekil durarak dahi bir hoşluk nesnesine büründürülebileceğini düşünmeksizin kendisindekini görmeyerek, ötekindekini yok ederek bir yokluk ülkesi kurmaya ayarlanmıştır kıskançlık. Bütün kıskançlar, yokluk ülkesinin varlık hükümdarı olmak ister. Nefret gibi, varoluştan hızlıca kopuş, yokluğa hızlıca savruluş söz konusudur burada. Bütün iyi duyguları kilitleyen, bütün kötü duyguları serbest bırakan bir tarafı vardır kıskançlığın. Bir hastalıktır kıskançlık, tedavisi iç dünyayı zenginleştirmekten ziyade ‘kilitlenmeye ayarlanmış’ yetinmeme halsizliğidir.
Kötücül duyguların birincil eylem halidir kıskançlık. Kötülük dumanı yüreği kaplamaya başladığı anda kıpırdamaya başlar ve ilk yekinme, çevresine bakmaya, ilk intiba ise orada, o şekilde duranın neden kendisinde bulunmadığına dairdir. Sonra hırsla devreye girer ve kıskançlık motoru çalışır durur, molasız yol alır kötülüğe. Nefret menzilini gözeterek dur durak bilmeden, en kısa yoldan hem de yok etme vadisine varmak ister kıskançlık. Bu kötülük hızıdır ki kıskançlık yüreğe girdiği anda yüzün rengi kaçar, kızarır, bozarır ten. Kötülüğün hız ile birleşmesinin ciltte yarattığı dumandır bu.
Kıskançlık, birbiriyle yakın kategoriler arasında vuku bulan bir duygudur. Uzakta, yetişme mesafesinde bulunmayan, görüş alanı dışındaki insanlar kıskanılmaz. Yetişemeyeceğini anlayan zihin kendi içine döner, yetişemeyeceğini anlayan yürek kendi sınırlarına çekilir ve yetişemeyeceğini düşündüğüne dair sadece hayranlık hissi geliştirir. Kendisine yetişilmeyeceğini düşünen insanlar için de durum böyledir. Aşağıdaki, en aşağıdakiler için büyütülen merhamet, onlar kendisine biraz yaklaşınca yerini telaşa, aynı hizaya gelmeye yakın kıskançlığa dönüşür. Kıskançlığın kasıp kavurucu olduğu zemin, yan yana duran veya biri ötekine yakın iki insan arasındakidir. Burada iki yönlü işler kıskançlık: Önde olanın, gerisindekinin gerisine düşmemesi, geride olanın önde olanı yakalama ihtimali… Bununla birlikte ilk çelme, önde de olsa, geride de kalsa, her zaman özgüven eksikliği bulunan, nispeten yetersiz insandan gelir. Önünü kesmek veya geri döndürmek, daha iyiyi yakalamak amacını asla taşımaz. Kendisini daha iyi bir konuma taşımayı da işaret etmez. Sadece, her şartta yarışta olduğu varsayılan kişinin önüne geçmeyi, onu alt etmeyi, onu hatta yok etmeyi ifade eder.
Bünye hazır olsa, şartlar tam da ona göre ayarlansa bile kıskançlık iyi duygularla dengelenip geriye itilebilir, yüreğin bir daha görünmeyecek derinliklerine gönderilebilir veya bünye ona hazır olmasa bile dış şartlar kıskançlığı kışkırtıp parlatarak bir daha hiç ölmeyecek bir güce ulaştırabilir. Kıskançlık her ne kadar insanın içinde, patlamaya her an hazır bir potansiyelle, nüve halinde yer alsa bile, tıpkı topraktaki bitki çeşitliliğinde olduğu gibi, olumlu duygular daha hızlı yeşertilerek geride bırakılabilir, cılız bir sürgüne dönüştürülebilir veya dikkat başka noktalara yoğunlaştırılarak bütünüyle yok edilebilir. Kıskançlık amansız ayrıkotu gibidir. İçine düştüğü beden toprağını saniyesinde kaplar,olumlu duyguların yeşermesine fırsat vermez vermesine ya, kökleri derine inen harika çiçekler sulandıkça, çiçeklerin arasında kaybolup gitmekten başka şansı kalmaz kıskançlığın.
Kıskançlık ve mutluluk asla yan yana gelmez. Kıskançlık öyle kara bir gölgedir ki insanın içini ışıtacak bütün güneşleri karartır, hayat ışığı ile insan arasına girer, sanal bir gölge olarak ruhun yürüyüş alanını dondurur. Bir katılıktır kıskançlık ve akışkanlığa ayarlanmış mutluluk ile asla aynı coğrafyada yetişmez. Güzel bir havada, harika manzaralar eşliğinde şen şakrak bir pikniği, uzaktan hızlıca gelen bir bulut kasırgası nasıl yerle bir eder, bütün o olağanüstü şenliği birbirinden kopuk nesneler yığınına dönüştürürse, ruhun kasırgası olarak kıskançlık da ufukta her an kötülük yapmaya hazır bekleyen hırsı yanına alarak öfke şimşeği, nefret kasırgasıyla saldırır durur mutluluğun üstüne. Kıskanç bütün ruhlar yaralıdır bu yüzden. Kıskanç bütün ruhlar tarumardır, talan edilmiştir kötülük kasırgalarıyla.
İlk sözleşmenin gayrı meşru çocuğudur kıskançlık. Taraflardan birinin, çürük olanın ihanetidir… “Emaneti üstlenip” “yola çıkmaya hazırlanan” insanın içine Şeytan’ın el yordamıyla yerleştirdiği “duyguya ayarlı” zararlı bir emanet… Asıl emaneti unutturup yolculuğu yolculuk olmaktan çıkaran, gözü karartılmış bir yarışa döndüren; iyi duyguların bağışıklık sistemi ne zaman düşse ortaya çıkan, ne zaman kuvvetlense kuyruğunu kısıp yerine oturan, susan…