Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2972.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ağustos 2022

Kısırdöngüden çıkmak

Bütün diğer dinlerin müntesipleri gibi İslam’ın müntesibi olan müslümanlar da kendi dinlerinin yegane hakikati temsil ettiğini iddia ederler. Özellikle İslam’ın son vahyi din olması bu iddiayı kuvvetlendiren ögelerden birisi olarak zikredilir.

Tarihsel süreç içerisinde İslam dini farklı devlet ve toplumların uhdesinden yaşamış, farklı tecrübe ve anlaşılma biçimleriyle bugüne kadar gelmiştir. Belki burada altının çizilmesi gereken nokta, Osmanlı’nın son dönemlerine gelinceye kadar müslümanların bir şekilde hakimiyetlerini sürdürmeleridir. Öyle ki, Osmanlı’nın güçlü dönemlerinde dünya ölçeğinde ciddi etkinlik kurmuş bir devlet ve onun hakim dini İslam’dan bahsediyoruz.

Fakat Avrupa’da ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal vb. çok boyutlu yeni paradigmal bir gelişmenin adı olan modernlik bütün dünyayı etkilemeye başladı. Osmanlı’nın son döneminde müslümanların giderek hakimiyetlerinin azalmasıyla koşut olarak zaferlerini kaybetmeye başlamaları onların duygusal dünyalarında bugüne kadar gelen süreçte ciddi bir yara açmıştır. Neticede daha önce “küffar” olarak görüp statü anlamında hiyerarşinin altına yerleştirdiği bir başka kültür, birden galibiyet elde ederek dünyaya hükmetmeye başlamıştır. Bugün hala müslümanların bir kısmıyla Batı karşısında yenilgiyi kabul edememelerinin sebebini bu psikoloji ile açıklayabiliriz.

Modernite çok boyutlu ataklarla İslam dünyasını da ciddi bir hakimiyet altına almıştır. Başta askeri kuvvetleri olmak üzere teknoloji gücü Batı modernitesinin bu hegemonyasını pekiştiren unsurlar oldu. İlk önce açık işgallerle sürdürülen sömürgeleştirme, bugün de post kolonyal dönemin niteliklerine uygun biçimde tüketim, borçlanma vb. üzerinden devam etmektedir. Fakat bu arada Batı modernitesinin mevcut üstünlüğünü devam ettirebilmesinin alt yapısında ciddi bir bilimsel birikim, teknoloji ve zihniyet vardır.

Bu noktada İslam dünyasının geliştirdiği birkaç tavrı gözlemlemekteyiz. Öncelikle İslam dünyası Batı modernitesinin bu hegemonik tavrı karşısında, arabesk tavırlar göstermektedir. Bir başka deyişle, sürekli “Batı bizi ezmektedir” söylemini hiçbir şey yap(a)mamanın sebebi haline getirmekte ve açıkçası pasifleşmektedir. Aradan geçen bunca zamana rağmen post/modernite hala güçlü tavırlarıyla dünyayı kontrol etmeye devam etmektedir. Hatta Türkiye’de 40-50 yıl önce va rolan dirençlerin bile giderek dayanıksızlaştığını görebilmekteyiz.

İçinde bulunduğumuz durumu dışarıdan gelen güç, baskı ve hegemonyaya bağlayıp, bunu pasifleşmenin bir manivelası haline getirince sorunlar da derinleşiyor. Elbette dışarıda güçlü bir dünya var. Fakat burada benim sorun ettiği şey; tüm bunlar karşısında İslam dünyası gerçekten yapabileceklerini yapıyor mu şeklinde ifade edilebilir. Üç yüzyıldan fazla devam eden post/modern süreç karşısında sürekli anlıksal tavırlar alarak bugüne gelinmesi, bir kere sorun halletme biçimimizi tekrar masaya yatırmamız gerekliliğini vurgulamaktadır en fazla.

İlginç bir biçimde oturduğu ev, kullandığı eşyalarla diğerine modernlik taslayan gelişmemiş ülkenin vatandaşları, kendi gerçekliklerini nasıl izah ediyorlar acaba? Birincisi, modernliğin sadece ithal edilerek sembolik araçlar üzerinden taşınması, bu insanları total olarak daha iyi kılmıyor.

Fakat sonuçta elimizde başta üniversite olmak üzere eğitim, tarım vb. en hayati alanlarda nasıl bir bakiye kalmaktadır? Batı modernitesini sürekli eleştirmek nihayetinde bir iş halletmiyor. Bunun ötesinde hedefi olan bir eğitim, üniversite kadar üretim zihniyetinin toplumda uyandırılması en azından diğer alanlara temel olabilecek önceliklerdir. Esasen bu kısırdöngüden kurtulmanın belki başlangıç noktasını teşkil edebilir; ama ciddiyetle yapılması şartıyla.