Kirli pazarlık
Dış politika haberlerini takip edenler, Türkiye’nin çepeçevre kuşatılma ve parçalanma sürecindeki inişli çıkışlı gelişmeleri takip ediyorlardır.
Kıbrıs Rum Yönetimi, Akdeniz’de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) adına doğalgaz araması yapan Fatih Sondaj Gemisi personeli hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Uluslararası hukukta hiçbir geçerliliği olmayan bu karar daha öncekilerde olduğu gibi Türkiye’yi sıkıştırma ve gözdağı ameliyesinden başka bir şey değil. Türkiye’ye Akdeniz’deki haklarından vazgeçirmek için ABD’sinden, AB’sine, Rusya’sından, Suud-BAE-Mısır eksenli Arap ülkelerine kadar birçok güç el birliği ile çalışıyor. Gavur, gavurluk yaparken de ne uluslararası hukuk, ne Kıbrıslı Türklerin ve Anadolu Türklerinin hakları, ne Filistinliler, ne toprakları ellerinden alınan Suriyeliler, ne Libya, Sudan, ne İran, ne de insan hakkı düşünüyor.
Akdeniz’de sular kaynaya dursun, Beyaz Saray sözcüsünden geçtiğimiz hafta ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patrushev ve İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Meir Ben-Shabbat'ın Haziran ayı içinde Kudüs’te bir araya gelerek bölgesel konuları kapsamlı şekilde ele alacağı açıklaması yapıldı.
Bölgesel konular dedikleri, Akdeniz, Kudüs, Gazze, Filistin, Golan Tepeleri, Suriye, Irak ile İran ve en önemlisi bu konularda Türkiye’ye karşı uygulanacak politika.
Rusya’yı Suriye’ye sokan gücün Esed’in düşmesi halinde İsrail’in güvenliğinin tehlikeye gireceğini hesap eden İsrail-ABD lobisi olduğunu bir kenara yazalım. Bu çerçevede Fırat’ın doğusu ve batısı paylaşımını Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile bozduğunu da unutmayalım.
ABD ile İsrail Filistin’i yok edecek yüzyılın ihanetine Rusya’nın evet demesi halinde Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol yataklarından verecekleri payı şimdiden hesap ettiler. Ayrıca Golan Tepeleri’nin İsrail’e bırakılmasını Esed’e kabul ettirmesi durumunda, Esed’in uluslararası meşruiyetini kabul edeceklerini deklare ettiler.
Türkiye’yi seçim ve ekonomi üzerinden hizaya getiremeyenler Türkiye-Rusya-İran arasındaki İdlib çatışmasızlık bölgesi anlaşmasını çökerterek, planlarında yeni bir evreye geçmek istiyorlar. Suriye’nin ambarı niteliğindeki İdlib’de Türkiye ile Rusya çatıştırılacak S-400 anlaşması da otomatikman çöpe atılacak. Esed ve Şii çeteler ile PKK teröristlerinin İdlib ve TSK gözlem noktalarına saldırılarının geri planında bu yatıyor. Türkiye İdlib ile uğraşırken, Münbiç, Fırat’ın doğusu, Irak’ın kuzeyini unutacak. ABD’nin bölgede bir terör devleti oluşturma, İran’ı sıkıştırma ve Türkiye ile ittifak yapabilecek bütün güçleri sindirme politikaları tıkır tıkır işleyecek.
Tayyip Erdoğan iktidarında, Türkiye’yi dizginleyemeyeceklerini bilen şer ittifakı, muhtemel operasyonları engellemek için içerden de vurmaya devam ediyor. Vurma derken sadece siyasi anlamda Pensilvanya ve Kandil destekli CHP adaylarına seçim kazandırma operasyonundan bahsetmiyoruz. Türkiye’de söz sahibi olmak isteyen derin güçler devletin bir çok kurumunda adeta birbirlerini yok etme savaşı veriyor. Bu yüzden Trabzon Havalimanı’nda biri kalkıp içişleri bakanına ‘akıllı ol Süleyman!..’ diyebiliyor. İş Bankası’nın seçim sandıklarına ilgisi de oyunun bir başka parçası. İstihbarat teşkilatlarını aşan bu kavga kur, faiz, enflasyon kısacası halkın ekonomisini ilgilendiren kararların alındığı Merkez Bankası’na kadar ulaşmış. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı birileri açısından bu yüzden önemli. 23 Haziran seçimlerinde İstanbul üzerinden Türkiye’nin geleceği oylanacak. Ya ipini Bilderbergçilere teslim eden CHP kazanarak iktidarın meşruiyetini sorguya açarak, ABD-İsrail-Rusya’nın elini güçlendirecek, ya da Türkiye 2023 yılında tam bağımsızlığa gidecek yolda önemli bir eşiği geçmiş olacak.
Son söz, geleceğimiz Kudüs’te masaya yatırılarak bize ciddi bir mesaj veriliyor. Kudüs’ün, Golan Tepeleri’nin Filistin’in, İsrail’e Fırat’ın doğusunun PKK’ya batısının Esed ve Şii çetelere teslimi Türkiye’nin parçalanmasının işaret taşlarıdır. Bizim kaderimiz, Kudüslü, Filistinli, Mısırlı, Sudanlı, Yemenli, Libyalı, Suriyeli, Iraklı, İranlı ile ortak yoğrulmuş. Mazlumların haklarını savunmak Türkiye için bir mecburiyet değil, mahkûmiyettir. Eğer biz Kudüs’ü savunamazsak, İstanbul düşer.