Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Kirlenmek

Temizlenmenin zıddını gösteren bir kavram değil kirlilik. Değişimin veya dönüşümün aklın çemberinin dışında ya da arzuların tutsaklığında vardığı noktadır kirlilik.

Düşüncenin kirliliğinin izalesi, arzuların tutsaklığından daha kolaydır.

Akıl fark ederse pisliğe bulaştığını, hemen oradan kurtulmanın yolunu arar. Kendisinin var olma ikliminin bu pislik evreni olmadığını fark edince, o bataklıktan uzaklaşmanın çarelerini bulmaya çalışır. Çünkü akıl şunu bilir ki, ne bulaştığı pislik ona aittir, ne de o pislik içinde onu kurtaracak yollar kendisinin köken malıdır. Sadece iradi ve arızî olarak o pislikten kurtulmanın iyi bir iş olduğunu fark eder.

Bundandır ki aklın geriliği veya onu daha ileriye götürmesini engelleyen karanlık tarafı, tutsaklığı fark edememenin ıstırabını bir ömür çeker.

Pisliğe bulaşan arzuların tutsaklığı ise insanın en fena çürümüş halidir. Çünkü bu bulaşmada en başta yok olan duygular var. Örneğin mahcubiyet veya yok edilen haya duygusu insanın en büyük tutsaklığı ve inkâr çukurunda pisliğe gittikçe bulaşılan çirkin tarafı gibi görünür.

Arzuların tutsaklığında yol alan bir insan, aklın her türlü kurtuluş çaresini reddeder. Çünkü kirlenmiştir bir defa insanın en insani tarafı. Ve kaybetmiştir en büyük ölçek olan aklın rota çizme iklimini. Tek doğrusunun hatta yegâne gerçekliğinin denetlenemez arzular tutsaklığında her türlü zevkini tatmin etmek olduğundan sabitlenir ve taassubu onu bu kendi dogmasının çöplüğünde debelendirip durur.

Yaşam ikliminde ve arzular tutsaklığında yol alan insanın inkârı, aynı zamanda kendisinin yeni inancı olur. Her türlü çelişkiyi veya aklın sürekli önermeye çalıştığı o pislikten kurtulma önerilerini kendine ve yeni inancına ihanet bilir. Çünkü inkâr, insanın en insani duygusu olan hayayı sadece tutsak etmez aynı zamanda yok etmeye çalışır.

Bir defa kirlenmeye görsün insanın fıtratı. Bilhassa arzuların denetlenemez boyutuyla kirlenmeye görsün. Hele bu kirlenmeyi meşrulaştıracak bir akıl hafifliğiyle de arzularına arkadaş olursa bilgileri artık en aciz ve garip bir yaratıkla karşılaşır insan. Sürekli çelişkiler içinde ve hayattan yaş aldıkça da çelişkilerini kurtuluşu olarak görmeye çalışan inkâr tutsaklığının ateşinde yanıp durur.

Adı ister deizm olsun, ister ateizm, hatta farklı farklı izm kıyafetleri giymiş arzular bataklığı olan modern vahalar hiç fark etmez, bu kirliliğin insana en büyük zararı insanın insanı köleleştirme eylemi oluşudur.

Bütün inançları yok sayan, bilhassa inancın özgürlüğüne vahyin bir İlahta insanı buluşturan hürriyetine karşı çıkan inkârın tutsaklığı, bugünün teknoloji diliyle de ne kadar gülünç ama bir o kadar da hırslı olduğunu gösteren bir yapıdadır. Bu kanaatimizi günümüz dünyasında neredeyse her insanın elinde veya evinde olan telefon ya da bilgisayar makinalarıyla açıklamak istiyorum.

İlk insandan bugüne kadarki insanlık sermayesi denilen bilginin somut örneği olan en donanımlı bir telefon veya bilgisayar elimizde olsun. Kirlenmeyen ve aklın rehberliğinde hareket eden bir birey olarak sahip olduğumuz o makina(lar)nın bir işlem olduğunu ve onu ancak işletmemizle içindeki işlemlerin gerçekleşeceğini biliriz.

Ve yine biliriz ki, o makinayı doğru işletmenin yolunun mutlaka kılavuzunu okumaktan geçer.

Ve yine biliriz ki, ne kadar kılavuzunu doğru okusak da çoğu zaman bir uzmanın desteğine ihtiyacımız var.

Ve yine biliriz ki, ne kadar da uzmandan yardım alırsak alalım kendimizin ciddi mesai harcaması gerekir.

Ve yine biliriz ki, o makinaların ustaları onların içinde değil.

Ve yine biliriz ki, o makinalar asla kendilerine hükmedecek ve kendi kendilerini idare edecek bir donanımda değiller.

Ve nihayette biliriz ki, onların onca özellikleri dışarıdan birisi tarafından onlara yüklenmiş. Bu yüklemede külli bir akıl, irade ve hikmet var. O aracın güncellenmesi de yine kendi dışından birisi tarafından yapılınca ancak kendi kalır veya çağı takip eder.

Ve akıllı insan, hem de kendini bilen adam, ihtiyacı olan kadarını o makinadan alır ve o makinanın ne muhteşem bir insanlık ürünü olduğunu takdir ederek haddini bilir.

İnsanın en ayırt edici vasfı olan düşünmenin, hem ilmi, hem de estetik bağlamda nasıl bir akl-ı selim, zevk-i selim ve hiss-i selime ulaştığını görür, öyle hareket eder.

Arzular bataklığına saplanan, inkarın tutsaklığı içinde debelenip duran, yetersizliğinin ve kendine sahip olamamanın farkında olmak istemeyen ve düşünmeyi kendine düşman eden insan da o makinalarla kavga edip duran çocuk seviyesinde, biçimsel büyümüş ama içeriksel tıfıl kalmış adamlar gibidir.

İşte makinaların en acayip ve kompleksi olan insan, aslında kendinde var olanların kendinin dışında var eden bir ilah tarafından kendisine mevhipe olduğunu bilse, sınırsız bir hürriyete ve tadına doyum olmaz bir özgürlüğe kavuşmuş olacak. Bilgisayar veya telefona muhataplığı neticesinde aldığı mutluluğun daha tarif edilemez sevincini yaşamış olacak.

Ancak görüyoruz ki, inkârın insanın öncelikle aklında, sonra gönlünde, ardından da dilinde meydana getirdiği kirlilik, yani tutsaklık, müthiş bir korku ve trajedi yaşatıyor.

Her lezzet elemle sonuçlanıyor.

Her değişim bir yıkım olarak algılanıyor.

Görmedeki hayret ve hayranlık, hastalık ve yokluk musibetine dönüşüyor.

Duyulan onca ses bir felaket senaryosunun uğultusu gibi algılanıyor.

Ve inkarla kirlenen insan başlıyor;

Şikâyete...

Nefrete...

Şiddete...

Korkmaya...

Bilmeden her şey hakkında bir şeyler saçmalamaya ya da;

Azıcık bildiği bir şey hakkında her şeyi bildiğini iddia etmeye...

Ve en sonunda intiharı da tatmak istiyor o yetersiz aciz halinde.

Ve bilse, ve bilse! İnanmanın hürriyetine koşsa ne çok özgür olacak, ne çok özgür olacak. Merhum Sezai Karakoç’un dediği gibi; inanç özgürlüktür, inkâr tutsaklıktır.

Bunun dışında söylenecek her şey bir bahanedir.