Kırılmalar Kitabı ve Yansımalar
Hece Dergisinde şiirleriyle tanıdığımız şair Faruk Uysal, 2017 tarihinde yayımlanan “Kırılmalar” adlı şiir kitabıyla şiirimize yeni bir soluk ve yenilikler getirdi. Bu yenilikleri hem şekil hem de muhteva açısından tahlil ettiğimizde ilginç sonuçlara ulaştığımızı söyleyebilirim.
Şekil açısından “Kırılmalar” kitabına baktığımızda ilk farklılığı kitap isminde buluyoruz. Kitaba ismini veren “Kırılmalar”, bir şiir olarak kitapta yer almıyor. Şair, bu yönüyle farklı bir duruş sergilemiştir. Çünkü modern zamanlarda şiir kitaplarına başlık olan isim aynı zamanda kitabın içinde geçen bir şiirin de adıydı. “Kırılmalar” acaba bütün “şiirler” ismini mi çağrıştırıyor ya da klasik şiirdeki “gazellere” mi çağrışım yapıyor, bilemiyoruz.
Kitabın şekil açısından diğer bir farklılığı ise kitap başlığında saklı. Kırılma ve ardından gelen diğer kırılmalara atıfta bulunularak “kırılma-lar” kullanılmıştır. Yine bununla beraber iki bölümden oluşan kitapta ilk bölümü “psiko” , ikinci bölümü de “loji” adı verilmiş. Şair, kitabının ilk bölümde kırılmalarımızı daha doğrusu hastalıklarımızı, problemlerimizi ortaya koyuyor. Bunlar toplumsal ve bireysel kırılmalar olabilir. Toplumun içine düştüğü problemler/kırılmalar vardır. Mesela “Kuşun Ölümü” adlı şiirde 28 Şubat zulmünün Türkiye’deki dindarlar üzerinde bıraktığı karanlık bulutlar toplumsal bir kırılmadır. Bu toplumsal kırılmaların bireysel izdüşümü de olmuştur. Şair Faruk Uysal, o dönemde şair ve aynı zamanda akademisyen olan Nazir Akalın üzerinde oluşan bireysel-psikolojik kırılmayı şiirinde işlemiştir. 28 Şubat 1997 tarihinde başörtüsü zulmü olmak üzere dinî vecibelerin kısıtlanması ve bunun yanında ucube denilen insanların din adına ortaya çıkarak İslam dinini ve Müslümanları tahfife kalktığı döneme vurgu yapıyor. Nazir Akalın, evine ekmek götüremez hale geldi. En sonunda bunu kendine yediremedi. Ve bir trenin altında can verdi. Şiirin ilk kıtasını bir vesika belgesi niteliğinde aşağıya alıyoruz.
Karanlığın kana karışan bir zehir gibi /Kış odalarına, ruhlara sirayet ettiği günlerde
İstasyonlarda bir çığlıkla gelişen /Akşamın sessizliktir bedeli, bir çığlık gibi!
Nazir Akalın, şair Faruk Uysal’ın yakın dostudur. Uysal, en yakında gördüğü bireysel/psikolojik kırılmaları en uzağa kadar hissederek ve yaşayarak şiirini kaleme almıştır. Nitekim 28 Şubat döneminde sadece Nazir Akalın zulme uğramış değil, binlerce Nazir Akalın zulme uğradı ve görevine son verildi, sürgün edildi ve cezalandırıldı.
Kitabın ikinci bölümünde ise ilmî bir mecrada yer alan “loji”yi destekleyen şiirler yazmıştır. Psiko ve loji bölümünü muhteva bölümünde ayrıca değerlendireceğiz.
“Kırılmalar”ın muhtevasına baktığımızda ise karşımıza kırılgan bir toplumdan kırılgan bireye dair değişik imajlar ve mesajlar çıkmaktadır. Şair, şiirinde imajı; ırmaklar, çakıl taşı, mermer kapı, taş döşeli sokaklar, leylak kokulu evler, gemici, meçhule giden gemi, kandiller, saksılar, çöl, serap, arka sokaklar, Türk Hamamı, kırlar ve kırlarda açan papatyalarla şekillendirmiştir. Bu imajların hiç biri boşuna değil hepsi hedefine ulaşmış ve birer mesaja dönüşmüştür. Merhum dostu Nazir Akalın’ın deyimiyle “malzemesini zengin bir imaj dünyasından kotarmakta ve metafizik duyuş tarzıyla modern bir söyleyiş tarzıyla ortaya koymaktadır. Kelimeleri seçişi ve alegorik seviyede kullanışı kendisine has. Aynı zamanda kültürel karşılığı olan hayat tecrübelerini deşifre eden temel gücün; varlığı kavramak, eşya ve hadiseyle didişerek cevhere varmak olduğu da net olarak ortaya çıkıyor. Bu varlık cehdi, şiirin derin yapısında ustaca dizayn edilmiş bir biçimde karşımıza çıkıyor.”
Şair mesela ırmaklar imajında hayatın akışına ve insanların özgürce bu ülkede yaşadığına işaret söz konusudur. Taş döşeli ve leylak kokulu evlerde tarihe ve klasik bahçeli evlere bir özlem söz konusudur. Şairin, aynı zamanda dostu olan yazar Ömer Lekesiz’e atfettiği Sır Defteri yine Müslümanların özlediği bir ev özlemini, hayalini kuruyor.
Hangi eve otursam /İçinde yaşarken bile uzaklardayım /Saksılara korku dikiyor gölgeler
Kandil yok, masal yok, sığınacak bir köşe yok /Nereye oturacak olsam benden önce eşyalar…
Mekân denildiğinde en dar anlamıyla “ev” en geniş anlamıyla “Beytullah” yani Allah’ın evidir. Ev; fikrî ve bedenî gelişme yeri iken Beytullah ise bu gelişmenin, kulluğun bir göstergesi olarak Allah’a takdim yeridir.
Faruk Uysal, şiirinde şaire sesleniyor. “Ey şair! Bak toplum acı çekiyor. Sen ne yapıyorsun, gamlı bir gramer gibi Leyla’dan Şeyda’dan bahsediyorsun. Ama bir toplum var ortada, kırılmalara uğramış. Birbirini şucu bucu yapmak isteyen kitlelere evrensel mesajın yok mudur, diyor. Bu topluma bir şeyler vermek gerekmez mi, diyor. Böylelikle şairden dilini değiştirmesini istiyor.
Sonuç olarak şairimizin şahsında çağına şahitlik, gelecek çağlarda hatırlanır ve gelecek çağlarda bugünü merak edenler için bir bilgi hem de sanat eseri kazandırır.