"Kırık Kalemli Kadınlar"
BU nesil bilmez ama bizim nesil “kırık kalem” söz grubunun anlamını çok iyi bilir. Kırık kalem; belli oranda bir yoksunluğu, elindekiyle yetinmeyi, eksikleri bile olsa var olana sahip çıkmayı, onu sevmeyi “yazı” üzerinden temellendirir. Türk edebiyatında kadının yer alma isteğini, kendine yer ve temsil buluş arayışını ve bu süreçte karşılaşılan sorunları bu iki kelimeden daha güzel anlatacak kelime belki de yoktur. Değerli dostum ve meslektaşım Prof. Dr. Murat Koç’un Nigar Hanım’ın şahsında bir dönemin kadın yazarlarına ışık tuttuğu romanına verdiği isim bu.
Özellikle modernleşme süreçlerinde başka
pek çok alanda olduğu gibi edebiyat sahasında da kadınlar üretici olmaktan sosyal hayatın bizzat içinde bulunmayı
anlamışlardır. Birçoğu teoride kalsa da modernleşmenin birey hak ve
özgürlüklerine yönelik tasarrufları ırk, renk, cinsiyet, kategori ayırt
etmeksizin edebiyatı herkesin yazabileceği ve okuyabileceği etkin bir eyleyiş
alanına tahvil ettiği için özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
kadın iş hayatının, sanatın, kültür ve edebiyatın merkezine yaklaştığı nispette
yazarlık misyonuna da soyunmuştur. Umumiyetle Abdülhamit iktidarına denk gelen
bir süreçte Fatma Aliye Hanım, Emine Semiye Hanım, Nigar Hanım gibi yazar ve
şairler dönemin dergilerinde kendini gösterir, yazılarını, hikâyelerini,
şiirlerini ve romanlarını kitaplaştırırlar.
Paşa kızı yazarlar
Ahmet Cevdet Paşa’nın kızları olan Fatma
Aliye ve Emine Semiye Hanımlar gibi Nigar Hanım da bir paşa kızıdır. O süreçte
kendini matbuatta gösterebilmenin yolları kısıtlı olduğu için bürokratik bir
aileye mensubiyet kuşkusuz bu kadın yazarlarımızın seslerini dillendirmelerine
ciddi bir katkı vermiştir. 1848 Macar İhtilali’nden sonra Türkiye’ye sığınmış
ve Müslüman olmuş Macar lakaplı Osman Paşa’nın kızı olan Nigar Hanım hem
Tanzimat hem de Servetifünun edebiyatlarının özellikle şiir, günlük ve hatıra
türlerindeki temsilcilerinden biridir. Türkçe, Arapça, Farsça dillerine hâkimiyetinin
yanı sıra derin bir Doğu ve Batı kültürüne vukûfiyeti de olan Nigar Hanım, Abdülhamit
Han tarafından şefkat nişanıyla ödüllendirilmiş, hususi hayatındaki kırgınlıklar,
acılar, ıstıraplara rağmen her hafta Salı günleri evinde sanat, edebiyat,
kültür sohbetleri yapmayı ihmal etmemiştir. Özel hayatının mahremiyetlerini
içine gömse de günlükleri, anıları ve şiirlerinden hareketle onun yaşadığı
devirde ne büyük acılarla yüzleştiği her satırında bugünün okuyucusuna ayan
oluyor. Belki de hayatın zorluklarıyla yüzleşirken onun güzelliklerini
ebedileştirmenin yollarını arama iradesi Nigar Hanım’ı Tanzimat sonrası Türk
şiir tarihinin ilk şairi yapmıştır. Nigar Hanım’ın mücadelesi edebiyat-hayat
ilişkisine dair bir hakikati bir kez daha yüzümüze vuruyor: Edebiyat bahane
kabul etmez. Her zorluğa rağmen yazacak bir şeyiniz varsa yazarsınız.
Bütün bunlardan bağımsız olarak
edebiyat tarihimizin, hususen de günlük, hatırat, seyahat yazıları gibi ihmal
edilen edebiyat türlerimizin geçmişine yönelik çalışmaların sayısı azdır.
Aslında bu türler, merkeze oturan şiir, roman, hikâye, tiyatro gibi metinleri
destekleyen, onlara ses, ilham ve cesaret veren metinlerdir. Marmara
Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Koç, tecessüsünü edebiyatın bu ihmal
edilen taraflarına yoğunlaştıran değerli bir edebiyat bilimci. Yeni Türk Edebiyatında Boğaziçi ve Boğaziçi
Medeniyeti, Türk Romanında İttihat ve
Terakki, Yeni Türk Edebiyatında
İstanbul Adaları gibi sıra dışı konulara değinen ve bu konuları
kitaplaştıran Murat Koç, edebiyat tarihimizdeki kadın yazarların kesişen
hayatlarını bir nevi romanlaştırdı ve bu yazıya ilham veren tam da onun söz
konusu kitabı oldu: Kırık Kalemli Kadınlar. Kapı Yayıncılık tarafından 2021
yılında yayınlanan bu biyografik roman şair Nigar Hanım’ın hayatını merkeze
yerleştirse de dönemin diğer yazarlarından Fatma Aliye, Emine Semiye, Makbule
Leman gibi kadın yazarlarımızın iç dünyalarına eğiliyor, Türkiye’de kadın
olmanın, kadın yazar olmanın, kadın yazar olarak hayata bakmanın estetiğini
roman sanatı üzerinden sunuyor.
Murat Koç titiz bir akademisyen.
Pürüzsüz bir akademik dili var. Öyle görünüyor ki dili bu kadar zarafetle
kullanmanın gerisinde romancılık içgüdüsü yatıyormuş. Normalde akademisyen
sanatçıların eserlerinde az çok bir akademik dil sızıntısı olur. Ancak Kırık Kalemli Kadınlar romanını okurken
bu zafiyeti hiç yaşamıyorsunuz. Daha ilk cümleden bakarak satırlar akıp
gidiyor, sizi Tanzimat’ın o dalgalı, çalkantılı ve sert rüzgarların önünde bir
o yana, bir bu yana savrulan sularına götürüyor. Elbette bütün bu çalkantılar
arasında, yazarın ifadesiyle metin boyunca okuyucu “Nigâr Hanım’ın hikâyesi
yanında Makbule Leman, Fatma Aliye Hanım ve Emine Semiye Hanım’ın hikâyesini ve
kadın hareketinde verdiği mücadeleyi de okuma imkânı buluyor. Anlatıcı yazar
olarak Abdülhak Şinasi Hisar’ı görüyoruz. Hisar, yalı komşuları, annesinin ve
anneannesinin arkadaşı olan, çocukluğundan beri aşina olduğu, çok sevdiği Nigâr
Hanım’ın hayatını yazmaya -kurgu gereği- onun vasiyeti üzerine girişiyor.
Romanın en önemli kaynağı Nigâr Hanım’ın günlükleri ve Ahmet Mithat Efendi’nin
Fatma Aliye Hanım’a yazdığı mektuplar. Okuyucu bu sayede kadın yazarların
yetişmeleri, yazı hayatına girmeleri ve bu esnada verdikleri mücadeleyi okuma
imkânı buluyor.”
Kırık
Kalemli Kadınlar, pek çok bakımdan hüzünlü bir metin. Kadın olmanın, dahası
kadın yazar olmanın ve kadın yazar olarak barınmanın ne kadar emek
gerektirdiğini anlatan bir roman. Bununla birlikte yazar yer yer gerçek
hayattan anekdotlara, Nigar Hanım’ın başından geçen gerçek olaylara ve onun
eserlerinden alıntılara yer verdiği için sadece roman okuyucularının değil
edebiyat tarihiyle ilgili edebiyat bilimcilerinin de okuması, not alması ve
tarihe not düşerken o notlardan yararlanması gereken bir metin. Edebiyat tarihimizdeki
bir müphemiyeti giderdiği için Murat Koç’a teşekkür ediyoruz.