Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.22
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Şubat 2022

"Kırık Kalemli Kadınlar"

BU nesil bilmez ama bizim nesil “kırık kalem” söz grubunun anlamını çok iyi bilir. Kırık kalem; belli oranda bir yoksunluğu, elindekiyle yetinmeyi, eksikleri bile olsa var olana sahip çıkmayı, onu sevmeyi “yazı” üzerinden temellendirir. Türk edebiyatında kadının yer alma isteğini, kendine yer ve temsil buluş arayışını ve bu süreçte karşılaşılan sorunları bu iki kelimeden daha güzel anlatacak kelime belki de yoktur. Değerli dostum ve meslektaşım Prof. Dr. Murat Koç’un Nigar Hanım’ın şahsında bir dönemin kadın yazarlarına ışık tuttuğu romanına verdiği isim bu.

Özellikle modernleşme süreçlerinde başka pek çok alanda olduğu gibi edebiyat sahasında da kadınlar üretici olmaktan sosyal hayatın bizzat içinde bulunmayı anlamışlardır. Birçoğu teoride kalsa da modernleşmenin birey hak ve özgürlüklerine yönelik tasarrufları ırk, renk, cinsiyet, kategori ayırt etmeksizin edebiyatı herkesin yazabileceği ve okuyabileceği etkin bir eyleyiş alanına tahvil ettiği için özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadın iş hayatının, sanatın, kültür ve edebiyatın merkezine yaklaştığı nispette yazarlık misyonuna da soyunmuştur. Umumiyetle Abdülhamit iktidarına denk gelen bir süreçte Fatma Aliye Hanım, Emine Semiye Hanım, Nigar Hanım gibi yazar ve şairler dönemin dergilerinde kendini gösterir, yazılarını, hikâyelerini, şiirlerini ve romanlarını kitaplaştırırlar.

Paşa kızı yazarlar

Ahmet Cevdet Paşa’nın kızları olan Fatma Aliye ve Emine Semiye Hanımlar gibi Nigar Hanım da bir paşa kızıdır. O süreçte kendini matbuatta gösterebilmenin yolları kısıtlı olduğu için bürokratik bir aileye mensubiyet kuşkusuz bu kadın yazarlarımızın seslerini dillendirmelerine ciddi bir katkı vermiştir. 1848 Macar İhtilali’nden sonra Türkiye’ye sığınmış ve Müslüman olmuş Macar lakaplı Osman Paşa’nın kızı olan Nigar Hanım hem Tanzimat hem de Servetifünun edebiyatlarının özellikle şiir, günlük ve hatıra türlerindeki temsilcilerinden biridir. Türkçe, Arapça, Farsça dillerine hâkimiyetinin yanı sıra derin bir Doğu ve Batı kültürüne vukûfiyeti de olan Nigar Hanım, Abdülhamit Han tarafından şefkat nişanıyla ödüllendirilmiş, hususi hayatındaki kırgınlıklar, acılar, ıstıraplara rağmen her hafta Salı günleri evinde sanat, edebiyat, kültür sohbetleri yapmayı ihmal etmemiştir. Özel hayatının mahremiyetlerini içine gömse de günlükleri, anıları ve şiirlerinden hareketle onun yaşadığı devirde ne büyük acılarla yüzleştiği her satırında bugünün okuyucusuna ayan oluyor. Belki de hayatın zorluklarıyla yüzleşirken onun güzelliklerini ebedileştirmenin yollarını arama iradesi Nigar Hanım’ı Tanzimat sonrası Türk şiir tarihinin ilk şairi yapmıştır. Nigar Hanım’ın mücadelesi edebiyat-hayat ilişkisine dair bir hakikati bir kez daha yüzümüze vuruyor: Edebiyat bahane kabul etmez. Her zorluğa rağmen yazacak bir şeyiniz varsa yazarsınız.

Bütün bunlardan bağımsız olarak edebiyat tarihimizin, hususen de günlük, hatırat, seyahat yazıları gibi ihmal edilen edebiyat türlerimizin geçmişine yönelik çalışmaların sayısı azdır. Aslında bu türler, merkeze oturan şiir, roman, hikâye, tiyatro gibi metinleri destekleyen, onlara ses, ilham ve cesaret veren metinlerdir. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Koç, tecessüsünü edebiyatın bu ihmal edilen taraflarına yoğunlaştıran değerli bir edebiyat bilimci. Yeni Türk Edebiyatında Boğaziçi ve Boğaziçi Medeniyeti, Türk Romanında İttihat ve Terakki, Yeni Türk Edebiyatında İstanbul Adaları gibi sıra dışı konulara değinen ve bu konuları kitaplaştıran Murat Koç, edebiyat tarihimizdeki kadın yazarların kesişen hayatlarını bir nevi romanlaştırdı ve bu yazıya ilham veren tam da onun söz konusu kitabı oldu: Kırık Kalemli Kadınlar. Kapı Yayıncılık tarafından 2021 yılında yayınlanan bu biyografik roman şair Nigar Hanım’ın hayatını merkeze yerleştirse de dönemin diğer yazarlarından Fatma Aliye, Emine Semiye, Makbule Leman gibi kadın yazarlarımızın iç dünyalarına eğiliyor, Türkiye’de kadın olmanın, kadın yazar olmanın, kadın yazar olarak hayata bakmanın estetiğini roman sanatı üzerinden sunuyor.

Murat Koç titiz bir akademisyen. Pürüzsüz bir akademik dili var. Öyle görünüyor ki dili bu kadar zarafetle kullanmanın gerisinde romancılık içgüdüsü yatıyormuş. Normalde akademisyen sanatçıların eserlerinde az çok bir akademik dil sızıntısı olur. Ancak Kırık Kalemli Kadınlar romanını okurken bu zafiyeti hiç yaşamıyorsunuz. Daha ilk cümleden bakarak satırlar akıp gidiyor, sizi Tanzimat’ın o dalgalı, çalkantılı ve sert rüzgarların önünde bir o yana, bir bu yana savrulan sularına götürüyor. Elbette bütün bu çalkantılar arasında, yazarın ifadesiyle metin boyunca okuyucu “Nigâr Hanım’ın hikâyesi yanında Makbule Leman, Fatma Aliye Hanım ve Emine Semiye Hanım’ın hikâyesini ve kadın hareketinde verdiği mücadeleyi de okuma imkânı buluyor. Anlatıcı yazar olarak Abdülhak Şinasi Hisar’ı görüyoruz. Hisar, yalı komşuları, annesinin ve anneannesinin arkadaşı olan, çocukluğundan beri aşina olduğu, çok sevdiği Nigâr Hanım’ın hayatını yazmaya -kurgu gereği- onun vasiyeti üzerine girişiyor. Romanın en önemli kaynağı Nigâr Hanım’ın günlükleri ve Ahmet Mithat Efendi’nin Fatma Aliye Hanım’a yazdığı mektuplar. Okuyucu bu sayede kadın yazarların yetişmeleri, yazı hayatına girmeleri ve bu esnada verdikleri mücadeleyi okuma imkânı buluyor.”

Kırık Kalemli Kadınlar, pek çok bakımdan hüzünlü bir metin. Kadın olmanın, dahası kadın yazar olmanın ve kadın yazar olarak barınmanın ne kadar emek gerektirdiğini anlatan bir roman. Bununla birlikte yazar yer yer gerçek hayattan anekdotlara, Nigar Hanım’ın başından geçen gerçek olaylara ve onun eserlerinden alıntılara yer verdiği için sadece roman okuyucularının değil edebiyat tarihiyle ilgili edebiyat bilimcilerinin de okuması, not alması ve tarihe not düşerken o notlardan yararlanması gereken bir metin. Edebiyat tarihimizdeki bir müphemiyeti giderdiği için Murat Koç’a teşekkür ediyoruz.