Kırık dökük bir yazı
Çok büyük
acılardan geçiyoruz ve bazı şeylerin karşılığı yok, bu da onlardan biri.
Tarifsiz
kederlerden geçiyoruz, kalbimizde bir boşluk var, oraya neyi koyarsak yerinde
durmuyor, o boşluğu hiçbir duygu doldurmuyor, bu da onlardan biri.
Hayat bize,
öncesinde öğrenmediğimiz bir şeyi öğretti. Giden gelmeyecek, gitmeden değerini
bil dedi. Ölümün, ayrılığın, hüznün sayısız faturası şimdi kanımızın içinde bir
uzuvdan ötekine akıp duruyor, bu da onlardan biri.
Kanımız acı
taşıyor parmak uçlarına, bu da onlardan biri.
Öğrendik; bazı
şeylerin pazarı yok, telafisi yok, geriye dönüşü yok.
Öğrendik; hayatı
abartmaya gerek yok.
Öğrendik; para
hırsını, mal mülk hırsını, mevki hırsını hiç.
Öğrendik; bazı
şeyler alınmıyor, satılmıyor, yerine konmuyor, takas edilemiyor, bu da onlardan
biri.
Bir çocuk okula
bir paket çay getiriyor, hocası bu nedir, diye sorunca, kardeşlerimle biz
üşüdüğümüzde annem çay yapıyor, bir bardak çay içip ısınıyoruz, arkadaşlarım da
ısınsın diye getirdim diyor. Sobası, kaloriferi olmadığı için çayla ısınan
çocuklarımız var, öğrendik, bu da onlardan biri.
Adıyaman
sallanıyor, Maraş sallanıyor, Hatay sallanıyor, Antep sallanıyor, Malatya
sallanıyor ve hepsi birden, bir anda düşüyor, toza bulanıyor. Bir millet o
tozları vicdanıyla, sevgisiyle, merhametiyle silkelemeye çalışıyor, bu da
onlardan biri.
Enkazın başında,
yaşlı bir adam, bir kadının elinden tutmuş; donmuş, kanı çekilmiş, tozlu, bu
dünyaya kapanmış, başka bir dünyaya açık bir ölünün eline bakıyor, bileğine
bakıyor, enkazın yuttuğu gövdeyi, dün akşamki yemeği, onun bu ellerden
çıktığını düşünüyor ve o elin şimdi bu donuk halini zihninde hiçbir yere
sığdıramıyor. O donuk el, elinde günlerce kalıyor, bu da onlardan biri.
Bir genç, bir
ceset torbasının yanına uzanmış yatıyor. Torba ile gövdenin, kefen ile derinin
sınırları birbirine karışıyor, bu da onlardan biri.
Hayat ile ölüm
arasındaki çizgi siliniyor, mezarlık ile şehir arasındaki mesafe kayboluyor, bu
da onlardan biri.
Dikeylik
yataylığa bir kez daha kaybediyor, mezarlıklar şehirlerin caddelerine yürüyor,
bu da onlardan biri.
Deprem gece
oluyor, bazıları için sabah hiç olmuyor, bazıları için sabah hiç gelmiyor,
bazıları için sabah hiç gelmeyecek, bazıları için sabah artık bütün anlamını
yitiriyor, bu da onlardan biri.
Kanımıza karışan
çakıl taşları var, toz var, kum var, demir pası var, hiçbir zaman çıkmayacak,
bu da onlardan biri.
Bir kadının,
bütün sesleri yutan sesiyle “öldüler, soğuktan öldüler, çocuklarım öldüler”
diye canhıraş ağıdı yükseliyor buz gibi göğe; dünyanın en kederli sesi, kulağın
etrafında yankılanıp duruyor, uzaklaşmıyor, eti kıkırdağa, kıkırdağı ete
yapıştırıp duruyor, bu da onlardan biri.
Bütün anneler
diyor, biri, hep çocuklarının üzerine kapanmış olarak ölmüş. Annelik bir daha,
yeniden, bir depremle diriliyor, ayağa kalkıyor, ne vakittir terk ettiği yere
tekrar dönüyor, bu da onlardan biri.
Profesyonellik,
amatörlük, bilim, sanat, kültür, ahlak enkazdaki molozlar gibi birbirine
karışıyor, birbirinin sınırlarına dalıyor, birbirinin içine giriyor, birbirini
yırtıyor, yok ediyor, bu da onlardan biri.
Hangi molozu
kaldırsanız altından ahlak enkazı çıkıyor. Fay hattı ahlakın en zayıf
noktasından dolaşarak sahipsiz, kimsesiz, yoksul insanları vuruyor. Bu da
onlardan biri.
Büyük bir ders
veriyor deprem bize, kişiliğinizi en sağlam yere inşa edin, öncesinde olduğu
gibi, şimdi, bir daha, almayacağımızı bile bile, bu da onlardan biri.
Hayatın
elektrikleri kesiliyor, zaman kısa devre yapıyor, mekan tam ortadan ikiye
yarılıyor, insanlık yarıldığı yerden yeniden filiz veriyor, bu da onlardan
biri.
Hayat kırık
dökük bir süreç, insan kırık dökük bir torba, kalp kırık dökük bir et yığını,
bu da onlardan biri.