Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2431.61
BIST 100
9762.38
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Ekim 2022

​Kimseye Söylemeyin!

Bir mesaj bırakarak ayrıldı. Acil toparlanıp yola çıktı. Orada olması lazımdı. Kendisine ihtiyaç duyulduğunda, neresi olursa olsun, iki eli kanda olsa yetişirdi. Yine böyle bir ihtiyaç duyuldu kendisine ve “Oradayım, geliyorum!” dedi.

Bir derde derman olmak, bir yaraya merhem… Ne güzeldir bir dostunuzun olması. İyilik bir sırdır, kalpleri açan anahtar, gönüllerin buluşması, birleşmesi için yoldur. Söylemek, açığa çıkarmak yok eder iyiliği. Dostluk da böyle değil mi? Göstere göstere yaşamak içtenliği, candanlığı yok etmez mi? Dostunuzun kalp ağrısını, o size söylemeden, siz hissedersiniz, anlarsınız. Kimseye söylemeye gerek var mı?

O, hissetmişti, anlamıştı ve düşmüştü yollara. Sadece bir arkadaşına mesaj bırakarak gitmişti. Çağrılmadan, gel, sana ihtiyacımız var denilmeden, teklif karşı taraftan gelmeden koşmak… Hasbîliktir bu davranış. Kaldı mı hasbî dostlar? Nasıldır onların yüzü, kalbi? Onların kalplerinde merhamet yüklüdür. Bu yükü ancak bir başka kalbe bırakırlar, sezdirmeden… O da sezdirmeden gitti, kalbindeki merhametle çıktı yollara. Konuşulsun, duyulsun, bilinsin istemiyordu. Göstermeden sevmek ne zordu. Görünmeden bulunmak ne kıymetliydi. Var mıdır çevrenizde, görünmeden yanınızda bulunan, her zaman sizinle yol yürüyen dostlarınız? Varsa sarılın onlara!

Ertesi gündü. Herkes onu arıyordu. Haber alamıyorlardı. Telefonu kapalı idi. Ulaşamayınca herkeste bir endişe hâkim oldu. Nerede bu? Başına bir şey mi geldi? Bu endişeli hâller de güzeldi. Aranmak, sorulmak, yokluğunuzun fark edilmesi kadar sizi mutlu eden ne vardır? Ancak “Kimseye söylemeyin!” notunu bırakarak gittiği için onun nerede olduğunu bilen bir kişi dışında, dostları endişelenmişlerdi. Sizin adınıza, sizi düşünen birileri varsa orada huzur vardır. Huzur ise tek kişilik değildir. Şimdi dostları huzursuz idi. Bir eksikseniz onun yokluğunda kalbiniz titrer. Sancı başlar içinizi kaplayan. Nazım’ın söylediği gibiydi her şey:

“Biz haber etmeden haberimizi alırsın/ yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin/Gözümüzün dilinden anlar/elimizin sırrını bilirsin/Namuslu bir kitap gibi güler/alnımızın terini silersin/O gider, bu gider, şu gider/Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.”

Dostluk sofradır. Eksikseniz başlayamazsınız muhabbete. Her şey gider, tükenir de dostluk kalır. Belki kuş kanadıyla gitmişti, uçmuştu. Elinizin sırrını bilen dostlarınızla açamayacağınız kapı olur mu? Açamayacağınız derdiniz kalır mı? Dert, nedir ki dert? Üzüntü, hastalık, ur, ağrı… Bu mudur dert? Gözünüzün dilinden anlayanınız varsa kalır mı dert? Peki, nerededir böyle eller, diller? Üzüntünüzü yüzünüzden silecek, ağrınızı kalbinizden alacak, derdinizi dökecek dost nerededir? “Kimseye söylemeyin!” diyen kalbin özellikleriydi bunlar. Ahmet Telli, Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun/Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!” diyordu. Şimdi sormak gerekir: “Siz nerede ölmek istersiniz?” Ölmek mi, kaçmak mı? Kaçılır mı bir dostun yarasını bırakıp. Sordu: “Sizin için en önemli şey nedir?” Düşünmeden cevap verdi: “Unutulmak.” Peki, ne gerekiyordu bunun için. Bedri Rahmi Eyüboğlu bunun cevabını vermişti: “Dostluk dediğin güzel bir kitap/Hava gibi/Su gibi/Ekmek gibi/Vazgeçilmez bir tat/Sonuna kadar dayanmak şart/Dostluk dediğin eşsiz bir kitap/Sevmediğin sayfaları varsa atla/Sayfayı kökünden yırtmak şart mı”

O, kimsenin bilmesini istemeden gitmişti. Nereye gittiği, niye gittiği belli olmuştu. Orada ölmek içindi… Sevdiğiniz için ölümü seçmişseniz böyle dersiniz: “Kimseye söylemeyin!”