Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
Hâlbuki Sn. Cumhurbaşkanımız, herhangi bir TATSIZLIK çıkmaması adına Miçotakis’i UYARMIŞTI. “Ayın 20’sinde KKTC’deyiz. Duydum ki sende Güneyde olacakmışsın. Herhalde bizlere sataşma yapmazsın”… Miçotakis’den; “böyle bir şey düşünmüyorum” cevabı alınca da, “o zaman mesele yok” demişti hatırlarsanız. Zaten neden olsundu ki? Dünya öylesine karmakarışık bir hal almış, ufak bir kıvılcımdaysa ortalığın yangın yerine döneceği kesinken, bunun Yunanistan’a hiçbir şey kazandırmayacağı belliydi. Üstelikte iki ülke arasında onca birikmiş soruna rağmen, bunları bir kenara bırakıp diyalog kanallarını açan bir Türkiye’ye, iyi niyet gösterilebilmesi için bu bir fırsat sunuyordu. Evet, normal şartlar altında tamda öyle olması beklenirdi. Ama normal şartlar altında! Zira Yunan Bakanın o akşam bir televizyon kanalına çıkıp; "F-35'lerle ANKARA'ya BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ" sözlerini sarf etmesi, ŞARTLARIN HİÇTE NORMAL SEYRETMEDİĞİNİ herkese gösterdi. Yani Yunan Bakan bizim sözlerimizle, bize mesaj vermek istiyordu aklı sıra. Ancak bu kafayla gittikleri takdirde, “KİMSEYE ETMEM ŞİKÂYET AĞLARIM BEN HALİME” şarkısını SÖYLEYECEKLERİNDEN hiç haberleri yoktu.
Ülkemizin Kuzey doğu tarafı da, bundan farlı değildi aslında. Batının silah yığdığı Ermenistan üzerinden yaptığı bölgesel planlar, almış başını gitmiş durumda adeta. Nitekim daha evvel Azerbaycan ile “Barış Anlaşmasını imzalayacağını” açıklayan Paşinyan’ın, ne hikmetse bir türlü masaya oturtulamaması bunun bir yansıması biçiminde seyrediyor. İşte tamda bu noktada en az Batı kadar, Hindistan’ın da Ermenistan’a yatırım yaptığını kati surette yadsıyamayız. Öyle ki Hindistan’da bu sıralar yayınlanan analizlerde; “Zengezur koridorunun aktif hale gelmesi halinde, ABD güdümlü Baharat Yolu projesinin mümkün olmayacağı, o nedenle Ermenistan ve Hindistan arasındaki işbirliği anlaşmalarının” öneminin vurgulanması, bizlere çok şey ifade ettiği aşikâr. Keza Sn. Hakan Fidan’ın; ““Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki mevcut müzakere sürecinin, en kısa zamanda barış anlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanmasını içtenlikle temenni ediyoruz. Bazı Batılı ülkelerin Ermenistan'ı açıkça kayıran ve Azerbaycan'ın kaygılarını göz ardı eden dengesiz tutumundan memnun değiliz” sözlerini, bu minvalde okumazsak hata yapmış oluruz.
Fakat ne olursa olsun bizi rahatsız eden EN YAKIN TEHDİDİN, güneyden yaklaştığını bilmeyenimiz yoktur. Mesela İsrail’in bölgeye inmesi için, ABD tarafından sırtının sıvazlandığı bir vakıa. Diğer yandan DAEŞ bahanesi ile PKK/YPG’ye silah veren ABD’nin, terör devleti adına nasıl çabaladığı da ortada. Hem de eski FBI Danışmanı Paul Williams’ın; ”İŞİD’i biz yarattık. Biz yönlendiriyoruz” itiraflarına rağmen… Kısacası Filistinlileri Mısır’ın Sina çöllerine sürmek ve ileride Suriye’de, İsrail’in eyaleti olacak bir “TERÖRİSTAN” için planlar yaptıkları çok açık. Tabi bizim topraklarımızın bir kısmını da katmak suretiyle… O sebeple Sn. Erdoğan’ın; “Nasıl Libya’ya, Karabağ'a gittiysek oraya da gideriz" sözlerini dikkatle izlemek lazımdır. Lakin buradan sadece "TSK İsrail'e operasyon yapacak" anlamının çıkmadığı ise muhakkak. Çünkü Biz Karabağ'da da, Libya'da da sıkışmış meşru yönetimlere, askeri danışmanlık ve silah/mühimmat çerçevesinde destekler sağladık. Ayrıca üstler de inşa ettik. Yani Cumhurbaşkanımızın; “bu desteğin benzerini gerek soykırıma karşı savaşan Filistinlilere, gerekse İsrail'in hedefindeki Lübnan ve Suriye gibi ülkelere, hatta Sina oyunu yüzünden Mısır’a da verilebileceğini” kastettiğini düşünmemek için hiçbir beis yok. Neticede bir MİLLİ GÜVENLİK MESELESİNDEN bahsediyoruz malumunuz üzere. Yoksa sınırlarımızı da içine alacak bir “Davut Koridoru” ihtimali, nasıl görmezden gelinebilir ki? Peki, “sonuçta ne olur” derseniz? Onu şimdilik, bilemeyiz elbette. Ama bir NİYET BEYANINDA bile, nasıl ürktüklerini varın siz söyleyin. Hem dışarda, hem de içeride…