Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.86
Gram Altın
2973.59
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Ocak 2021

Kimseye etmem şikâyet

Ben bu ülkenin insanını anlayamadım. İki ana kutuptan birine çekilmiş, çakılmış iki ana belirgin tip insanı hele… Hiç anlayamadım.

Kişisel menfaatleri iyi olduğu için ülkede “Her şey çok iyi!” diye, genel durumun pek iyi olduğunu iddia ve ilan eden ve eleştirel bakmaktan vazgeçenler var.

Kişisel menfaatleri, halleri vakitleri iyi olmasa bile sırf oy verip tercih ettiklerine olan koşulsuz bağlılıklarından dolayı her şeyi iyi gören, bulan ve savunanlar var.

Bir de bunun tam tersi, menfaatleri öteden beri yerinde yurdunda olduğu ama bir önceki kadar olmadığı için “Her şey çok kötü!” diye her şeyi eleştiren, hiçbir şeyden memnun olmayan, hiçbir şeyi beğenmeyen kara eleştiriciler var.

Kişisel menfaatleri onlar başkalarına suç atsa da, kendileri istikrarlı bir emek vermedikleri, doğru dürüst çalışmadıkları için hiçbir zaman kolay kolay düzelmeyen, böyle olduğu halde oy verdiklerine, siyasi görüşlerini taşıyanlara olan sıkı sıkı, koşulsuz bağlılıklarından dolayı hiçbir şeyi onaylamayan, istisnasız her şeyi kötü gören, bırakın eleştirmeyi, eleştiri üslubunu, içeriğe hiç bakmadan doğrudan doğruya söverek alt etmeye çalışanlar var.

Birileri daima övüp yüceltirken, diğerleri daima sövüp kendince yerle bir ediyor. Bu iki uç kendi fanatizmine kapanmış durumda. Dış sesi ve kendi iç sesini dahi duyamayacak kadar sağır. Kör. Başka dil, başka gönül, başka akıllı. Kendi aklını asla kullanamıyor. Duyuları pert.

Bir de çok çok nadir, uzaklardan, yurt dışından bir yerlerden bir şeyler görüp ara ara kendinin iki uçtan birinde olmadığına kendini ikna etmeye çalışanların; “İyi şeyler de oluyor!” başlığı altında haberdar edişi var ki sormayın. Yani iyi şeyler asla kendi ülkesinde olmuyor demek istiyor. Neden? Çünkü iktidar onun siyasi görüşünde değil.

Bu çok basit, anlaşılır, gazeteciler tarafından yeni bir ad, tamlama bulunduğunda “onu ben bulmuştum, o kullanmış” diyeceği hiçbir adlandırmayı kullanmadan, gazeteci dili ile değil, sokak, kaldırım diliyle yazdığım yazıda iki ana akım sosyolojiyi yazmak istedim. Çok sıkıldık bu kemikleşmiş iki uçtan. Ülkemi bu tip insanlarla paylaşmak zorunda olmaktan çok sıkıldık. Hayatımızı saplantılı ve haksız tarafgirlik yapan bu akıntıya karşı sağduyulu ve “birlikte neler yapılabilir”in yollarını açmakla harcadık. Daima adil bir yaşam dengesi tutturmanın toplumsal düzeyde zor, küçük öbeklerde ve kişisel düzeyde kısmen başarılabileceğini gördük. Ancak bunun, kendi aklını silmiş, kafasına başka akılları yazmış insanların uzağında, onların gündeminden, medyalarından ne kadar uzağında olursak o kadar başarılabileceğini gördük.

Müstakil ve bağımsız, varsa bağlılığını özerk aklı ve kalbiyle, sorgulayarak ve olumlarsa gerçekleştiren biri olarak basitçe düşüncelerimi ifade etmek istedim. Çünkü siyasi gündemin en uzak bir yerinde, “iç siyaset”e yıllarını adamış biriyim. İç siyasetin bendeki tanımı şu: kendi kendini iyi yönetebilen, kendini gerçekleştirme sürecine dalmış ve varoluşunu en iyi, en kaliteli üretimlerle sadece Yaratıcısına kanıtlama derdinde olan insan ve toplum olmaya emek vermek. Kolayca yönetilen değil, yönetilmeye gerek duyulmayacak olgunlukta şahsiyetler olma ve çoğaltmada emek vermek…

Bizim asıl gündemimiz bu. Hep buydu. Siyasi iktidarların bizi hırpaladığı gençlik yıllarımızdan beridir buydu. Siyasi iktidarın veya muhalefetin bizi hiç takmadığı orta yaşlarımızda da bu. Görülmemek seçtiğimiz yolun kaderi. Ve biz bu kaderden memnunuz. Aşırı bilinçle hala yeni seçmiş gibi heyecanlıyız.

Biz diyorum. Çünkü adı konulmamış bir biz var illa. Biz varız.

Var oluşumuzu adalet, itidal ve emek üzerine kurmuş, her ne olursa olsun mümkün mertebe anlayışlı, huzur ve sevgi ile yaşamak derdinde olan biz. Her birlikte var olalım diye yok gibi olmayı seven biz…

İşte bu yüzden. Kimseye etmem şikâyet. Gülerim acınası hallerine… Bu gülme alaylı bir gülme değil. Değişmiyorlar. Şartlanmışlar. Yapacak bir şey yok, biz çalışmaya devam edelim gülmesi…