Kimle evlensem?
Aileye dinamit niteliğinde programları olan bir televizyon kanalında, “Evlilikler bitiyor!” alt yazısı dikkatimi çekti.
Köşemizdeki rakamları alarak, “Boşanmalar hızla artıyor, bu gidişle aile bitecek!” yollu bir haber
hazırlamışlar.
Ne diyelim, “kına
yakın!”
Boşanmaların artmasının sebepleri arasında, “Kadın artık erkeğe boyun eğmiyor!”
yollu yaklaşımlar da var.
Ne yapıyormuş?
Ayakları üzerinde duruyormuş…
Bundan dolayı da “eşe
ihtiyaç duymuyor”muş!..
Zihniyete bakın,
Sanki, bir ticarethane!..
ZENGİNLİK VE
GÜZELLİK İÇİN DEĞİL!
Vakti zamanında, bir merhum Aile büyüğüm beni kenara
çekerek,
“Ben büyük bir hata
yaptım ve bu büyük hatanın bedelini ödüyorum evlât!” demişti.
Merhum, çok fakirlik çekmiş.
Kıt kanaat imkânlarla okuyabilmiş.
Annesiz büyümüş…
Mezun olup iş bulduktan sonra da, tek başına hasta babasına
bakmış.
Babası rahmetli olunca, yalnız kalmış.
Evliliği düşünebilecek duruma geldiğinde de, “Mutlaka zengin bir ailenin kızıyla
evlenmeliyim!” diye düşünmüş.
Derken, bir fırsat düşmüş.
Yörenin zenginlerinden birinin kızı için aracı olanlar
çıkmış.
Evlenmişler.
“Zengin kız-fakir
erkek” meselesi hep sıkıntı olmuş aralarında.
Ezilmiş genç.
Bana nasihatlerde bulunurken, “Aman ha, sakın ha zenginlik, güzellik gibi maddi şeylere bakarak
evlilik yapma. Öncelikle huyu huyuna uygun mu, ona bak! Benim gibi bir ömür
boyu bedbaht olursun yoksa!” demişti merhum büyüğüm.
Merhum, eş seçimi konusunda tavsiyede bulunurken, “Dini kaynaklardan” referans
vermemişti.
Yıllar sonra, Rabbim namaza yönelmeyi nasip ettiğinde
kaynaklara baktım.
Hazret-i Peygamber’in (S.A.V.) hadisini gördüm: “Bir kadınla dört özelliğinden dolayı evlenilir. Zenginliği için,
asaleti için, güzelliği için ve dindarlığı için. Eli toprak olasıca, sen dindar
olanı tercih et!”
Nasip oldu, eş seçiminde bu Hadis-i Şerif’e göre hareket
ettim.
Saliha bir Hanımefendi ile izdivaç yaptım.
Çok mesut oldum.
Allah kendisinden razı olsun.
x
Validemin Merhum Babası, Kıymetli Dedem, kızının evliliği
için karar verirken –ki o köyde kararı hep büyükler verirmiş- maddiyatı göz önünde bulundurmuş.
Valideme “babası zengin
bir talip” çıkınca gözünü kırpmadan evlendirmiş.
Merhum Babam, çok iyi bir insandı.
Çok temiz kalpliydi.
Validem de öyledir.
İki iyi niyetli insanın evliliği ne yazık ki boşanmayla
neticelendi.
Validem boşandığı Merhum Eşini, Babamı, “saygıyla” yâd eder.
“Huylarımız çatışıyordu. Onun ak dediğine ben kara diyordum, benim ak
dediğime o kara, böyle zıtlaşmıştık! Bugün olsaydı ben esneklik gösterirdim, o
da böyle yapardı herhalde. Genç bilebilse, yaşlı yapabilse!” der.
“ BENLİK” KAVGALARI!
Rahmetli Babam ile Validem boşandıklarında evliliklerinin
12. Yılıydı.
Bugünkü evliliklerin çoğu ilk beş yıl içinde sona eriyormuş.
İlk bir yılda da tarafların çatışma noktasına gelmeleri ise
neredeyse genel kural haline gelmiş!..
Erkeklerle kızlar, küçük yaşlarda birbirlerine karşı
dolduruluyorlar adeta…
Güvensizlik enjekte ediliyor kalplerine.
“Paçayı kaptırma,
kendini ezdirme!” telkinleriyle büyütülüyorlar.
Kızlar femifaşizme yönlendiriliyor, erkekler de fazla
şımartılıyor.
Çoğunlukla üniversite ya da iş ortamında tanışan gençler, canım cicimle evlenseler de…
Kısa süre sonra, “ben”
kavgası başlıyor.
Etraf da kışkırtınca, boşanma noktasına gelmek kaçınılmaz
hale geliyor.
İlk düğme yanlış iliklenince, sonraki bütün adımlar yanlış
oluyor.
Üniversitedeki bir sohbet sırasında genç hanım talebelerden
biri, “Bu devirde çalışmak istemeyen kız
evde kalır!” demişti.
Evlere çift maaş girmesi lâzım ki tekerlek dönsün!..
Birininki kiraya gidecek, diğerininki masraflara.
Çalışmak istemeyen, bütün dikkat ve enerjisini evine,
çocuklarının yetişmesine, ilme vermek isteyen bir hanımefendinin “evde kalacak” olması!..
Ne acı!
İLLE DE KAMU
PERSONELİ!
Bana denk geliyor herhalde…
Yaşı epeyce ilerlemiş bir bekâr arkadaş,
“Evlenmek istediğini” söyleyip etrafta münasip birini
görürsem yardımcı olmamı istedi.
Kendisine eş seçiminde nelere dikkat ettiğini sordum.
“Kamu personeli olması lâzım!” dedi.
“Şaka yapıyordur”
diye düşündüm.
Ciddiydi!
“Eee” dedi,
“Bu devirde, ikinci
maaş çok önemli. Bir de iş garantisi. Ben kamu personeliyim. Eşim de öyle
olursa süper olur!”
Kendisini terslemedim ama, içimden hiç de iyi şeyler
geçmedi!..
X
Bir esnaf arkadaşın dükkanında tanıştığımız genç, “Abi evlenirsem, mallarımın yarısı kadının
mı oluyor?” diye sordu, bu da başka bir vak’a!
Bir evlilik, böyle bir düşünceyle kurulursa, ne kadar yürür?
Sıkıntı sıkıntıyı doğuruyor işte…
Şüpheyle başlayan evlilikler…
Ya da, “Aman ha, ömür
boyu nafaka ödemesi var, şusu var, busu var!” diyerek vazgeçilen
evlilikler…
Hızla artan boşanmalar…
Boşanma olunca ne oluyor?
Bir ev, iki ev oluyor!..
Kız ayrı, erkek ayrı evde.
Boşanmalar arttıkça konut ihtiyacı da artıyor.
Bir aile biliyorum…
Anne boşanmış, iki yaşlı ayrı evlerde yaşıyor.
Bir oğulları var, o da boşanmış.
Eşi tek evlâdıyla birlikte bir evde, kendisi başka evde.
Bir bakışta dört ev!
Gel de yetiş bu büyük konut talebine!..
Kiralar hızla artıyorsa, sebeplerinden biri de bu…
İnsanlar bireysel takılınca, konut ihtiyacı artıyor.
Birkaç yıl evvel, “bir
artı bir” konutların zararlarından bahsedilmişti değil mi?
Başka başka problemler de çıkıyor işte!..
EVİN ERKEĞİ, EVİN
KADINI
Ben, biraz geri kafalıyım galiba.
Bir vakitler evin erkeği işten gelince şenlenirdi ortam.
Eve bereket gelirdi, huzur gelirdi.
Anneler evlerin sultanlarıydı, huzur verirlerdi.
Dedeler, nineler, torunlar…
Anne yarısı teyzeler, büyük saygınlığı olan halalar…
Gelinler ve damatlar!..
Nesilden nesile aktarılan kültür…
Bugün bu koptu.
İlk evlilik yaş ortalaması 30’u bulunca, dedelerin ninelerin
sayısı da azalmış oluyor haliyle.
Öyle ya, 30’undan sonra evlenenin kaç torunu olacak.
Bir vakitler “torununun
torununu” görenlerimiz vardı.
Allah hepsine rahmet eylesin.
Şimdi pek yok artık!..
Bundan sonra da hemen hiç olmaz herhalde.
Torunu olursa ne alâ, hele hele torununun çocuğunu
görebilirse büyük bahtiyarlık!
Dedeler, nineler bitince neler biter?
Saygı biter, saygı bitince sevgi de biter!..
Her dede, her anneanne, babaanne, “Torun sevgisi
bambaşkaymış” demez mi?
Bebeklerimizi bu sevgi pınarlarından mahrum bırakıyoruz, ne
acı!..
Evlerde pişen leziz yemekler de olmaz artık, fastfood var.
Getir com, götür com!
Zahmetsiz ve sağlıksız beslen, Allah muhafaza kansere
yakalan com!..
Rahmetli Babaannem’i nasıl unuturum, mutfakta muhteşemdi.
Osmanlı Mutfağı’nı çok iyi bilirdi ve yemeklerin hem
lezzetli hem de sağlıklı olmasına çok önem verirdi.
Tabiattaki bitkilerden hangisinin ne işe yaradığını da iyi
bilirdi.
Şimdilerde, kadınlar ve erkeklerin çoğu otlara ot gibi
bakıyor!..
Ve aslında ot gibi yaşamlar.
Otlar ot olarak güzel, insan hayatı otlaşınca hiç
çekilmiyor!..
Yönünü rüzgârın tayin ettiği yapraklar gibi milyonlarca
insan.
Yatıyor, kalkıyor, obezleşiyor…
Evleniyor, boşanıyor.
Evlenmiyor, takılıyor!..
Çalışıyor, çalışmak istemiyor.
Parası olan harcıyor, mesut olmuyor.
Ben imkân buldukça köye gidiyorum.
Rabbim nice sağlıklı yıllara eriştirsin,
87 yaşında Kayınpederimi.
Merhume Kayınvalidemi kaybedeli birkaç yıl oldu.
Yarası taze, kolu kanadı kırık.
“Merhume ile 65 yıl
büyük aşk yaşadık” diyor.
Kayınvalidemin mezarı hemen evin yanında.
Birlikte gidiyor, dualar ediyoruz.
Eve dönünce, Kayınpederim başımı okşuyor.
“Evlâdım!” diyor…
Şehre dönmek istemiyorum.