Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Ekim 2018

Kimin kimliğindeyiz-1

İnancımızın, değerlerimizin kurşun askeri gibiydik. Yoğun okumalarımızı önce hayatımıza sonra topluma aktarmayı görev bilmiştik. Cami çay ocakları, vakıflar, dernekler, halkın yoğun takıldığı yerler iyi mekânlardı bizim için. Yoğun ve hızlı tartışmalarımız olmuyor değildi oluyordu tabi. Fikir işçisinin kavgası nasılsa bizimkisi de öyleydi işte...

Şimdilerde olduğu gibi o zamanlarda da ulusal basını kesin, imkân elverdikçe de Uluslarası basını takip etmeyi ihmal etmedim. Kim ne yapıyorsa samimiydi, içtendi. İnsanın doğasında var, geçmişte yaşadığı şeylere özlem duyuyor…

Bir iç çekmeden sonra konumuza dönelim.

O günde o bildiğimiz gazetelerin 3. Sayfası abartılı şekilde, toplumda az da olsa vuku bulan cinayetlere, şiddet haberlerine ayrılırdı. Arka sayfalarında ise, “kapak güzeli” dedikleri yarı çıplak kadın fotoğrafları mutlaka vardı. Bir amaçları bir hedefleri olduğu kesindi…

Katıldığım uluslararası bir konferansta, kitaplarını okuduğum bir âlime bunun sebebini sormuştum. Verdiği cevap sosyolojik bir tahlilin özeti niteliğindeydi, “Müslüman toplumları silahla yenemeyenler ahlaksızlığı, çıplaklığı, zinayı ve şiddeti meşrulaştırarak ve yaygınlaştırarak yenecekler diye korkuyorum.”

O dönem toplumumuz bütün ayartmalara, tahriklere ve saldırılara rağmen çözülmemiş teslim alınamamıştı. Toplum tahrikçilerin istediği kıvama ve keskinliğe gelmemişti. Maraş olayları, 12 Eylül darbesi öncesinde yaşanan terör olaylarına rağmen. İnançlara yönelen saldırılara rağmen onca şiddeti kaldırmış bir türlü esir alınamamıştık.

Televizyonun hayatınıza girmesinden sonra da ekranlarda çokça yarı çıplak kadın görüntüleri, şiddet, kan, gözyaşı, vahşet, kaba güç bombardımanıyla çok daha iğrenç ve toplumu içten çökertecek aşamaya geçildiği belliydi. Daha çok kan ve kin karıştı toplum hayatına!

Mahremiyet sınırlarımız olabildiğince yok sayıldı, yok sayılıyor. Özgürlük adına cinsellik alabildiğince kamçılanıyor, birlikte yaşamak özendiriliyor ve duygular alabildiğince kamçılanıyor...

Bir cinayet karşısında bırakın acı duymayı; irkilen, gelecekten endişe duyan kaldı mı aramızda. Adeta film seyreder gibi seyrediyoruz olup bitenleri...

Bırakın mücadele etmeyi, yasal tepki vermeye bile cüret edemiyoruz. İstismar, özgürlük alanlarına müdahale diye karşı baskı geliyor.

Yazının başında belirttiğim gibi kutsallarımız, mahremiyetimiz ve neslimiz büyük yara alıyor. Şiddetle, uyuşturucu ve cinsellikle kuşatıldığımız kudurtan bu anafordan bir an önce çıkmalıyız. Çok uzun bir mücadele döneminden sonra yaralar sarılacaktır ama tam bir iyileşme olmayacaktır bunu bilelim. Çünkü ruhta, manada ve inançta açılan yaralar kısa zamanda iyileşmiyor maalesef. Kadim kültürler, dinler ve bütün insanlık saldırı altında desem abartmış olmam…

Bu konuya devam edeceğiz inşallah…