Dolar (USD)
34.50
Euro (EUR)
36.43
Gram Altın
2965.23
BIST 100
9177.49
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Aralık 2022

KİMİN BENDE HAKKI VARSA GELSİN ALSIN

Geçen haftaki yazımızda hak konusunun çok önemli bir mesele olduğunu konuşmuş ve her hak sahibine “hakkının verilmesi” gerektiğini ifade etmiştik. Bugün de hak sahipleri kimlerdir ve onları tespit edip haklarını vermek kimin görevidir bunu göreceğiz.

Her şeyden önce bizler kendi yaşantımız ile yüzleşmeli, yaşantı şeklimizi sorgulamalıyız. Nasıl bir hayat yaşıyoruz, neler yapıyoruz, nasıl kazanıyoruz nasıl harcıyoruz, ne yiyip ne içiyoruz, yaptığımız işler meşru mu değil mi, iş münasebetlerimiz kimlerle, akrabalarımız kimler? vb…

İşte bunlar arasında konumuz olan haklar ne durumda, üzerimizde başkalarının herhangi bir hakkı var mı? Bunlar kimler? Bunu sorgulamalıyız ve şunu çok iyi bilmeliyiz ki hak sahiplerini arayıp bulmak, haklarını vermek ve helalleşmek bizim görevimizdir.

Bu konuda bize ışık tutan Kuranımızın bir ayetini görelim. Bakara suresinin ve Kuran-ı kerimin en uzun ayeti olan ve “müdayene ayeti” denen (alacak verecek ve borçluluk hallerini düzenleyen ) ayeti kerimesidir.

Tam bir sayfa tutan ayeti kerimede buyuruluyor ki “ Ey iman edenler belli bir vadeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Onu, hak üzerinde bulunan (borçlu) yazdırsın…” (bk. 2/282)

Görüldüğü gibi hakları teminat altına almak ve bir hak kaybına sebep olmamak yükümlülüğü hak üzerine bulunan kişiye aittir. Bunun gibi bütün muamelelerimizde dikkatle gözeteceğimiz mesele hak meselesidir ve bu hakkın kaybına sebep olmamaktır. Dinimizin bu konu üzerinde hassasiyetle durmasına rağmen toplum hayatımızda birçoklarının hakları gasp ediliyor ve haksızlıklar yapılıyor.

Bu konuda yapılan yanlışlılar ve haksızlıklar daha ziyade miras hakları hususunda oluyor. Özellikle gayrimenkullerde, birileri işi oldubittiye getiriyor en kıymetli yere konuyor sonra da “benim miras payıma bu kadar yer düşer. Ben fazla bir yer almadım ki” diyebiliyor. Hal bu ki ifraz yapılıncaya kadar gayrimenkul müşterektir ve her metrekaresinde bütün mirasçıların hakları vardır. Yapılan o emr-i vaki ile el koyma işi ancak ifrazla meşru hale gelir.

Şeriatin ahkâmına inanan ona tabi olduğunu söyleyenler şeriatın bu ince hak hesabına uymuyorlar. Şeriat hukukilik demektir. Her bir olayın hukuk kuralları çerçevesinde gerçekleşmesi demektir. Bazı kimseler bunu bildikleri halde hakları olmayan şeyleri elde edebilmek için bu hususu görmezden geliyorlar. Bir hukuk düzeni ona inanan ve onu tatbik edenlerin kabul ve uygulamalarıyla ayakta durur. Aksi halde yürürlükten kalkar. Ama o kaybolmaz onu uygulayan başka kimselerin gönlünde hayat bulur. O nimete sahip olmayı beceremeyenler de büyük bir kayba uğrarlar.

KİM DİNİNDEN DÖNERSE

Ayeti kerimede buyuruluyor ki “Ey iman edenler sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah onların yerine kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihat eden, kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir. Her şeyi çok iyi bilendir”. (5/54)

KİMİN SIRTINA BİR KAMÇI VURMUŞSAM İŞTE SIRTIM GELSİN VURSUN

Peygamber efendimiz bu konuda bize muhteşem bir örnek bırakıyor. Vefatıyla sonuçlan hastalığının ikinci gününde bir yanında Hz. Ali diğer yanında amcası Abbasın oğlu Fadl olduğu halde, onlara tutunarak mescide çıkıyor ve cemaate şunları söylüyor “Ey insanlar kimin bende alacağı varsa gelsin alsın. Burada mahcup olmak ahirette mahcup olmaktan hayırlıdır. Benim yanımda en sevgili olanınız bende olan hakkını isteyeniniz veya helal edeninizdir. Benden hak alınmalı ki ben de rabbime temiz bir ruhla kavuşabileyim.