KİME YETTİ Kİ SANA DA YETECEK?
Doğarken
ağladığına kanmayın insanın. Nice zorluklardan geçerek geldi dünyaya. Herkes
umutlu ve mutlu olarak doğar aslında. Bir kurtuluş reçetesi, bir diriliş
muştusu olarak görür doğumu. Her doğum sancılı olsa da sonu kurtuluştur
bulunduğun halden. Biz ise doğumun sancısından şikâyet ede ede mutsuz olmayı
öğrendik bu çağda.
Sevgi uzak
diyarların hayali olarak kabul ediliyor bugün. O kadar da uzak değil sevgi
aslında. Sevginin ne kadar saf, temiz ve berrak olduğunu ilkin annesinden
öğrendi insan. Annesine sırtını döndüğü gün ötelerde arar oldu sevgiyi.
Arkasında bıraktığını yeniden bulmak için, arkasına dönmek yerine bütün dünyayı
dolaşıyor insan bugün. Ne kadar dolaşırsa dolaşsın bulmak ne mümkün yanı
başındaki!
Şimdi bu kadar
zalim olduğuna aldanmayın insanın. En masum hal üzere öğrendi bu hayatı insan.
Çocukluğuna indiğiniz zaman herkes en saf halinde yaşıyordu orada. Kimse zalim
olarak gönderilmedi buraya. Yanındaki sevgiyi kaybedince zalim olmayı seçti
insan. Her ne olduysa işte o zaman oldu ve insan yaşayarak gördü ve öğrendi
bunu.
Sevgiyi
uzaklarda arayınca merhameti ve vicdanı da yitirdi insan. Aslında vicdan yitik
bir inci değil dünyada. Herkes içinde gizli olanı okyanusun dibinde aradığından
beri ruhunun yediği vurgundan habersiz yaşar oldu. Vurgunlar yiye yiye vurmayı
öğrendi insan. Herkesin içinde gizli bir cevherdir vicdan. Onu bulamadığından
beridir zalim olarak dolaşıyor yeryüzünde. O kadar derinlere dalıp vurgun yemeye
gerek yoktu esasında. Vicdan denen inciyi bulmak için insanın içini biraz
incitmesi gerekirdi. Lakin kimse incitmek istemediği için içini vicdanı bulamıyor
şimdi.
Kimse, kimseyi suçlamasın
bugün. Bugün insanlık hangi hal üzereyse öyle yönetiliyor. Bunu birbirinden
öğrendi insanlık. Suçlu mu arıyoruz bugünümüze? Çok uzaklarda aranmasın suçlu.
Herkes önce kendine baksın bugün. Herkes ne kadar masum görüyorsa kendini o
kadar suçludur bu hayatta.
Herkesin herkese
söyleyecek sözü var bugün. Herkes kendinin avukatı, başkasının savcısı, hâkimi
bugün. İnsan kendi boynunda görmediği müddetçe ilmeği, başkasının kürsüsüne
rahat atıyor tekmeyi. Kimse görmüyor kendini dar ağacında ve herkes birbirinden
şikâyetçi bugün hayatta.
Sorun ne diye
sorsan herkes bilge olur, cevaplar havada uçuşur. Ayakları yere basmayan sözler
mezarlığı olur dünya. Çözüme gelince dut yemiş bülbül misali herkes köşesine
çekilir. Gel değiştirelim dersen çaresizlik limanına dümenini kıran kaptan
olur. Sonrası savaşlar, gözyaşları, faili meçhul ölümler, gün yüzü görmeyen
bebekler…
Savaş, barıştan
çok sonraları işgal etti yeryüzünü. İki metrekare toprağa sığmak için dönüm
dönüm toprağın derdiyle öldürmenin onulmaz hastalığına yakalandı insan. Her
şeyi elde edince mutlu olacağını düşününce mutsuzluğun işgaline uğradı insan.
Bu hastalığın şifası ise bir avuç toprak.
Kime yetti ki bu
dünya sana da yetecek? Kime kaldı ki sana da kalacak? Kim, kime ne ettiyse
hepsinin hesabı görülecek. Bu dünyada görülecek hesaptan etme kaygı, öte tarafa
kalacak sorulardan kork bugün. Bu dünyada cevaplanamayan sorunun bedeli
ahirette muhakkak sorulacak ve en büyük zalim insandır kendine… Vesselam!