Kimdir gerçek vatansever?
Amerika, Başkan Erdoğan'la sırtındaki kamburu atıp, ayağa kalkmaya çalışan, değişim ve dönüşüm hamlesinde büyük yol alan Türkiye'yi, kaos, terör, ekonomik kriz ve ağır yaptırım tehditleriyle hizaya ve dize getirmeye; vesayetçi eski günlere geri döndürmeye çalışıyor. Haçlı zihniyeti, konu İslam coğrafyası olunca hiçbir zaman "vicdana, ahlaka, adalete, demokrasiye ve hukuka" bakmaz ve bakmadı da. Bu odaklar, güce, paraya ve çıkarlara bakar. Güce taparlar. Güç en iyi haklılık göstergesidir onlar için. Ne kadar güçlü iseniz o kadar haklısınız, ne kadar zayıf ve pısırık iseniz o kadar suçlusunuzdur. Kural çok basit "savaşacak kadar güçlü olmaktan ziyade savaşılmayacak kadar güçlü olmak." Amerika, benzer bir konuda aynı tehditleri, hesapsız ve kitapsız bir şekilde Dünya'nın en büyük ekonomilerine sahip Almanya ve Japonya'ya bu kadar küstahça yapabiliyor mu?
"25 yıl boyunca her yıl yüzde 11 büyüdüler"
İkinci Dünya harbinde Dünya'nın en büyük felaketlerini yaşayan, virane ülkeler haline gelen Japonya ve Almanya nasıl oldu da bu denli kalkındılar, Dünya'nın en büyük ekonomileri oldular? 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombaları yiyen Japonya, "ekonomisi büyük darbe yemiş, taş üstüne taş kalmamış, tam bir insanlık dramı yaşamış, bütün sanayisini kaybeden bir ülke" haline gelmişti. Yüksek enflasyon çok büyük sorun olmuş, dış ticaret hacmi de bitme noktasına gelmişti. Bu kadar büyük darbeler yiyen bir ülke konumuna gelen Japonya 1945-1951 yılları arasında yani sadece 6 yılda, sosyal reformlarını gerçekleştirdi. Ekonomik alt yapısını yeniden kurdu. Askeri harcamalardan tasarruf yapıp, üretime çok büyük ağırlık verdi. Atom bombalarıyla yerle bir olan bir Japonya, savaştan çok kısa bir süre sonra 1950-1975 yılları arasında yani 25 yıl boyunca yıllık yüzde 11'lik büyüme oranını yakalayabilme becerisini gösterebilmiş bir ülkeye dönüştü.
"Eğitim, tasarruf ve yatırıma önem verdiler"
Bu büyümede en büyük pay, israfı önleyip yüksek tasarruf yapma oldu. Tasarruf ettiklerini de katma değeri yüksek yeni yatırımlara çevirdiler. Sanayi hamlelerini desteklemek için eğitime çok büyük önem verdiler. Sayısız maden şirketleri kurdular. Milyonlarca istihdam sağladılar. Sadece 10 yılda yani 1950'lerin ortalarında savaş öncesi ekonomik güçlerini yakaladılar. Dünyanın en iyi standartlarındaki eğitim sistemini yaratmak için var güçleriyle, tüm ulus olarak, genç-yaşlı, gece-gündüz demeden çalıştılar. Adamcılık ve kayırmacılık yapmadılar, işi ehline verdiler. Porselen ustası ömür boyu porselen ustası olarak kaldı ve en kaliteli porseleni sürekli geliştirerek yaptı. 1968 yılında Japonya, ekonomik büyüklük bakımından Amerika'dan sonra Dünya'da ikinci büyük ekonomi sırasına yükseldi.
"İşin özü: İş disiplini ve samimi vatanseverlik"
1. ve 2. Dünya savaşlarında büyük yenilgiler alan, büyük felaketler yaşayan Almanya peki nasıl dev bir silah sanayisi kurdu, otomobil endüstrisinde, kimyevi ürünlerde, elektrikli ev aletlerinde çok aşırı gelişerek dünyanın 4. büyük ekonomisi haline geldi? Tabi ki "İş disiplini ve samimi vatanseverlik." Bizzat yaşadığım bir hadise üzerinden çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum; "1996 yılında Almanya'nın Heidelberg Üniversitesinde iktisat eğitimi görüyordum. Alman hükümeti yaz tatillerinde misafir öğrencilere 3 ay boyunca çalışma izni veriyordu. Ben de o yaz tatilinde bir ilaç fabrikasında iş bulmuş ve günlük 8 saat civarında çalışıyordum. Tabi benle beraber Türkiye'den gelen 7-8 öğrenci daha vardı. Çalışma dediysek öyle Almanya usulü değil Türkiye usulü bir çalışma. Parasını aldıkları 8 saatin en az 3 saatini sigara ve çay molalarında daha doğrusu kaytarmalarında geçiren arkadaşlarımız vardı." Elin Almanı kabul eder mi bunu? Etmiyordu tabi ki "Burası Türkiye değil Almanya, siz ülkenizde de böyle kaytardığınız için ekonomik yönden geri kalmışsınız, bize muhtaç hale gelmişsiniz. Lütfen işinizin başına dönün ve Alman işçilerimizin çalışma düzenini bozmayın" diye azar işitirdiler.
"Asıl enayiler bizlermişiz"
Hiç unutmam öğle yemeği molası bir saat idi. Alman işçilerin çoğu 15 dakikada yemeğini yer yemez hemen işin başına geçiyordu. Bizim öğrenci arkadaşlardan biri dayanamayıp sordu "yahu daha molanın bitimine 45 dakika var, fabrika babanızın değil, yaptığınız fedakarlık için fazla mesai de almıyorsunuz, saf mısınız?" diye alay etmişti. Oysa asıl saf ve kurnaz geçinen enayiler bizlermişiz de haberimiz yokmuş. Şimdi anlıyorum da ikinci Dünya harbinde büyük felaketler yaşayan Almanya'yı Dünya'nın en büyük ekonomileri arasına sokan bu "samimi vatanseverlik ve çalışkanlık" ruhuymuş.
"Yıllardır işe gitmeyen memurlar"
Kimdir gerçek vatansever? "Harama el uzatmayan, çalmayan ve çaldırmayan, kendinden önce ülkesini kalkındıran, kamu malını israf etmeyen ve verilen işi en iyi yapandır." "22 yıldır bu devletin maaşını alıp, yetimin hakkını yiyip de toplamda bir yıl dahi işe gitmemiş kamu personelini biliyorum. Sürekli siyasilere pas pas olmuş, kuyruk gibi arkalarında gezmiş, kim başa gelmişse onun rozetini takmış ve hep bu devletin sırtından geçinmiş." Daha binlercesi var. Sabah sekizde iş başı yapması gereken birçok memur, kahvaltı, çay, sigara derken saat dokuzu bulduruyor. "Yok eşim hasta, yok misafir var, yok dişim ağrıyor" bahaneleriyle beşte bitmesi gereken mesaisini saat üç veya dörtte bitiriyor. Çok büyük israf var özellikle makam ve hizmet araçlarında. Akrabacılık, adamcılık yani "Nepotizm" ciddi sorun. Birçok insan akrabasını, eşini, dostunu çalışmadan veya fazla yorulmadan, masa başı yere naklettirmek için araya siyasileri sokuyor. "Öğretmen olan kızım tek başına nasıl Lice'ye gitsin; Vali eşi öğretmen, nasıl kara tahtada ders versin?" şeklinde şikayetler ardı ardına geliyor. Peki, bu ülke nasıl kalkınacak, Başkan Erdoğan'ın hedef koyduğu ekonomik zenginlik bakımından ilk ondaki yerini bu şekilde nasıl alacak?