Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2960.70
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 May 2023

​Kim şiir okuyacak

Geçtiğimiz gün Urfa’da Halilürrahman’da mahşerî bir kalabalık vardı. Ailece makam-ı İbrahim’i ziyaret ettik. Cuma namazını Rızvaniye Camisinde kıldık. Hani Halilirrahman Gölü kenarında bir cami var. Osmanlı’nın bu şehre son armağanı…

Bir vakit bu caminin ön safında namaz kılmış ve balıkları seyre dalmıştım. Bunu bir köşe yazısında dile getirdiğim için duayen yazar Naci İpek üstadımız fakiri eleştirmişti. Naci İpek, meseleyi biraz daha ileri götürerek namazımın sakıt olduğunu ve bir defa daha kılmam gerektiğini de dostlar aracılığıyla bana haber vermişti. Duayen gazeteci-yazar –ilginçtir- bunu bir deneme yarışmasında söylemişti. Doğrusu bu yarışma din-iman yarışması mıydı yoksa nesir yarışması mıydı anlamış değilim. Ben ise o zamanlar yine şair İsmet Özel’in Amentüsüne sığınarak şu mısralarla-sözlerle cevap vermiştim:

“İnsan, Eşref-i mahlûkattır derdi babam./Bu sözün sözler arasında bir yeri vardır.”

O gün bugündür nesir alanında hiçbir yarışmaya katılamamanım nedeni de bu olsa gerek.

Nesir alanındaki talihsizliğimin bir benzerini de şiir alanında yaşamıştım. kısa adı ŞURKAV tarafından düzenlenen Gazel Yazma Yarışmasına üç gazel ile başvurmuştum. O zamanlar jüri başkanı Adil Saraç Hoca, birinciye, ikinciye ve üçüncüye layık eser bulamadık, demişti. Vakıf, sadece mansiyon ödülü olarak bir kişiye ödül vermişti. Yine o zamanlardan beri de şiir alanında hiçbir yarışmaya da katılmamıştım. Bu katılmama kararında Türkiye Yazarlar Birliği Urfa Onursal başkanı Cuma Ağaç’ın tepkisi de etkili olmuştu. Cuma Ağaç, o zamanlar fakir ve merhum S. Ahmet Kaya için sizin gibi şair ve yazarların yarışmalara katılmasını tasvip etmiyorum. Siz, neyi kanıtlamak istiyorsunuz. Zaten beynelminel şiir ve yazılarınız var. Bırakın mahallî yazarlar kendilerini ispatlasınlar, demişti.

Tabi Adil Saraç Hoca da şimdiye kadar hiç şiir yazmadığını kamuoyuna deklere etmiş bir edebiyatçı. Adil Saraç, daha çok şiir üzerine kritik yapan ve ezberinde bin kadar şiir olan bir hocamız. Çile kitabındaki bütün şiirleri ezbere bilen, Safahat’ın hafızı bir duayen hocamız. Gerçi gizliden gizliye birkaç şiir yazdığını duymuş ve çok sevdiği bazı kişilere bu şiirlerinden okuduğunu öğrenmiştim. Adil Saraç Hoca’yı İran’da görev yaptığım dönemde İran Dil Kurumu başkanı Haddad Adil’e çok benzetirim. İsim benzerliği mi değil. Haddad Adil, Fars Dil kurumu başkanı olduktan sonra Farsçadaki Arapça kelimeleri çıkarmakla onların yerine Farsça kelime türetmekle suçlanıyordu. Bu husus, daha doğrusu tartışma, İranlı edebiyatçılar arasında şöyle bir espriyle karşılık buluyordu. Mademki Haddad Adil Arapça kelimeleri Farsçadan çıkarıyor. Önce kendi adını düzeltsin. Çünkü Haddad, Arapçada “demirci” demek, Adil de “yargıç” anlamında olduğu için bunun Farsçası ”Ahenger-i Dadguster” olarak değiştirilmesi gerekir, demişlerdi. Ahenger, Farsçada demirci, Daduster ise yargıç anlamındadır.

Cuma Ağaç üstadımız için de geçtiğimiz hafta Edebiyat fakültesinin en eski öğrencilerinden Muhammed Hamidullah, Ali Nihad Tarlan ve Abdülkadir Karahan gibi hocalardan ders alan Yusuf Demirkol hocamızın ilginç bir tespiti vardı. Şöyle diyordu Yusuf Demirkol Hocamız, Cuma Ağaç’ın Şair Nabi’ye yazdığı naziresini okudum. Şayet o şiir vadisinde devam etseydi ve istikrarlı olsaydı. Şair Nabi’den sonra ikinci bir Şair Nabi doğardı, demişti. Biz de şimdiye kadar Cuma Ağaç üstadımızın bu naziresine şahit olduk. Şiirlerine tesadüf etmedik.

Son sözüm Gazi Meclisimizin gazi bakanı, Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ için olacak. Kıymetli bakanımız Urfa'ya teşrif ettiler. Urfa’dan milletvekili seçildiler. Tebrik ederim evvela. Urfalıların diliyle… Sayın Bozdağ, Urfa'ya gelen ilk yabancı vekil değil, Ama Urfa’ya da yabancı değil aslında. Mel’un darbe girişimi karşısında gazi meclisimizi çalıştırıp, milletvekillerimize milli duruş konusunda heyecan veren, cesaret veren, gerekirse şehit oluruz mesajını veren kıymetli bakanımıza Urfa’lıların verdiği cevap “başımızın üzerinde yeriniz vardır”. Kürtçe “Ser sera ser çava” ve Arapça Ala ra’s vel ayn” mesajlarıydı.

Biz, sözü edebiyat ve şiir adına yola koyacağımız için şunları söylemekte fayda görüyorum ve göreceğiz inşallah.

Urfa’dan vekil seçilen ve Urfalı olmayan vekiller-siyasilerimiz şunlar. Yahya Kemal, Ahmet Kutsi Tecer ve daha sonra belediye başkanı olarak Celalettin Güvenç, yine bakan olarak Faruk Çelik... İlk mecliste Yahya Kemal Urfa'dan vekil seçilmiş ama Urfa'ya hiç gelmemişti. Yahya Kemal’e Urfa, nerede diye bir soru sorulsaydı o, yine Üsküp'ün bir kasabası olarak da cevap verebilirdi. Neden diyeceksiniz açıklayayım.

Üsküp yakınlarında Edessa adlı bir kasaba var. O kasabayı büyük İskender in bir komutanı Selevkos kurmuştu. Sonra Büyük İskender doğu seferine çıkınca yol üzerinde bütün şehirleri aldığı gibi Urfa'yı da almıştı. Selevkos, Urfa'yı alır almaz şehirdeki yerli halk Asurlularla Keldanilere ne yaptı bilmiyoruz ama Asurcada Urhay olan şehrin ismini Edessa olarak çevirmişti. Yani Yahya Kemal’in kasabasının ismi Urfa’ya verilmişti. Sonuç Yahya Kemal, hiç Urfa’ya gelmemişti.

Bir sonraki dönemde Ahmet Kutsi Tecer Urfa’dan milletvekili seçilmişti. Tecer, seçilir seçilmez Urfa’ya gelir. Halilürrahman Gölü kenarında oturur. Muhtemelen otuduğu yer Rızvaniye Camisidir. Ve kalemi eline alarak şu şiiri yazar. Şiirin bir kısmı paylaşıyorum.

“Bir gece Urfa’da Halilürrahman’da / Suda ay doğduğu garip zamanda

İçimde hicranlı bir bülbül sesi/Altımda seccade bir gül bahçesi

Üstümde yıldızlar önümde havuz/ Pırıl pırıl bir aşk gecesi temmuz

Orada sularla baş başa kaldım/Asırlar boyunca hülyaya daldım.”