Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Şubat 2017

Kim bu uzak? Yakınınız mı?

"Ben böyle duramam yaş yaş!" diye bağırıyordu otobüste bir insan. "Saçlarım çok kirli. Ayaklarım su içinde. Siz görseniz saçlarımı çözdüğümde; pire içinde. Bir yıkansa ama çok güzel olur. Fakat şimdi berbat! Ben böyle duramam yaa...

Saçlarım kir içinde!" Biraz nefes alıp devam ediyordu. Yaşamak için değil. Yaşamadığını anlatmak için.

"Öte dünya için mi yaşıcaz ya! Bıktım öteki dünya korkusundan!" diye nakarat ekliyordu gerçekçi şiirinin orta yerine...Ve yeniden başlıyordu az önceki sözlerini tekrara.

Son bir şey daha dikkatimi çekti...Arada otobüsteki yolculara rasgele eğilip soruyordu. Cevabını bildiği, ne ki yaşadığı bir soruydu bu. Diyordu ki;

"Acaba...Bursa'da yaşayan teyzeme mi gitsem? Beni kabul eder mi ki ya? İyi bir insan bulup yanına yerleşsem valla ne güzel olur...Saçlarımı da yıkarım."

Otobüste gülüşmeler oldu. Aslında ağlaşmalar. Yanaklar ters çevrildi, dibine çöktü. Yanaksızlık hakim oldu bir an. İnsan oluşumuzu yutkunduk bir kaç saniye. Ne lezzetli bir içkiydi o. Pek bulunmayan cinsten.

Hiç birimiz bilmiyorduk kimin nesi. Fakat bizdik o. O bizdi. Belli ki ulu orta konuşmasına neden olan yıllar biriktirmişti. Henüz gençken.

Bir insan; anne kucağını, baba ocağını, abi-kardeş, bacı yanını, evlat, eş dost, konu komşuyu da geçmek zorunda kalmış ve nihayet eğer bu sayılan ilk yakınlar çare olabilseydi kimselere söylemeyeceği dertlerini hiç tanımadığı kalabalıklara rasgele söylemeye başlamıştı. Şimdi bu hepimizin ayıbıydı evvela. Sonra devletimizin. Böyle bir konuyu kendi içinde halledemeyen bir kamu vicdanı, istediği kadar vicdan eklesin yine de vicdansız kalıyor. Ahlaki normlar toplamının sosyal hayattaki yankısı mıydı kamu vicdanı denilen? Bir nevi tabii hukuk cinsinden yaptırım gücü de var mıdır? Olaylar karşısında aynı doğru refleksleri olan bir toplum muyuz? Vicdanlarımız el ele mi? Sağlam ortaklar mı vicdanlarımız? Bazılarımız neden gülüşüyor birimiz orta yerde ağlarken. Soruları aktı zihnimden.

Önce yakınları duymalı bir insanı. "Kimi kimsesi yok mu bunun?" sorusu her insan için sorulmalı. Kimli, kimseli görünenler için de. Bir de yakınların hakikaten yakın olup olmadığı da düşünülmeli. Yakınlarımıza yakın olabilsek böyle bir durum söz konusu olmaz. Uzak duymaz. Duysa gücü yetmez. Uzağa duyurmak ta istemez insan.

Kör olası insan! Yakını iyi görmeli. Uzaklar kördür. Uzaktan bakıldığında küçülür, ufalır dağ boylu dertler. Çok acı gerçekler bir hayal gibi akar mesela ekranlarda, gözlerin önünden. Şimdi burada da öyle oldu. Çünkü tanımıyordu kimse kimseyi yakından. Birazdan durağı gelen inip gidecekti. Caddeye ayak basıp bir tanıdığına selam veren, biriyle tokalaşan ve sarılan otobüsteki o kadıncağızı bütün şikayetleriyle birlikte unutup gidecek...

Gittiler.

Gittim.

Bursa'daki teyze nasıl bir teyzedir? Ya kocası?...Teyzeye varıncaya kadar kimsesiz, teyzeye varınca da kimsesiz midir bir insan?

Çok geçmeden. Oturup ilk, orta ve son yakınlar halesini, ulaşabileceğimiz kadarıyla sülalemizin listesini yapmalıyız. Kan bağına dayalı sosyal ağımızın sitesini kurmalıyız. Yakınsak, yakınlığımızı bilmeli. İletişim(!) çağının, uzaklardan haberdar edilmenin, dertlere, özellikle dertli insana, gözümüzün önündeki yakınımıza soğukkanlı ve giderek kansız bakmamıza olan etkisi kurutulmalı.