Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2441.59
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Aralık 2013

Kim bu Ayten?

Yazının başlığına bakıp, Ayten sevdasına düştüğümüz sanılmasın. Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç operasyonlarla ilgili bir soruya Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Ayten şiirinden satırlarla cevap verdi. Kim olduğunu merak ettiğimiz Ayten işte bu cevapta gizli olan kişidir.

Mesele İstanbul'daki "rüşvet ve yolsuzluk operasyonu". Bu operasyonun arkasındaki büyük tezgahı görmek gerekiyor. Tezgahla ilgili detaylara girmeden önce şunu kabul edelim. 11 yıllık bir hükümetten bahsediyoruz. Bu süre zarfında iktidarın verdiği gücü kendi lehine kullanarak, yolsuzluk, rüşvet alma ve görevi kötüye kullanma durumları mutlaka olmuştur.

Olmaması eşyanın tabiatına aykırı. Bunu olumlama anlamında söylemiyorum. İnsanın olduğu yerde "haram" mutlaka yer alır. Aksi takdirde bu imtihan dünyasına gerek olmazdı. Nitekim AK Parti'yi oluşturan kadrolar, "ismet" sıfatına haiz insanlar değil. Şehir efsanesi midir bilinmez ama, Tayyip Bey'in, geçmişte bir bakanı "usulsüzlük" iddiaları karşısında başbakanlık koridorlarında kovaladığı bile dile getiriliyor.

Yani AK Parti iktidarında mutlaka yolsuzluk yapılmıştır. Fakat İstanbul'daki operasyon başka. Öyle bir operasyon düşünün ki, dinleme, takip ve hazırlık aşaması 16 ay devam ediyor. Ancak bu takibi sürüden ekipler, amirlerine haber bile vermiyor. Üstelik takip ve dinlemeler 6 ay önce noktalanmasına rağmen, operasyon 17 Aralık tarihinde gerçekleştiriliyor. Öyle bir zamanlama ki hükümet-cemaat kavgası olduğu sırada ve de seçimlere 3,5 ay gibi bir süre varken. Para kasaları, para sayma makineleri ve ayakkabı kutularındaki Dolar ve Euro'lar havada uçuşuyor.

Aklım şunu almıyor. Bir bankanın, üstelik de bankacılık sektörünün yükselen yıldızı Halkbank'ın genel müdürü sıfatını taşıyan birisi, evinde o kadar parayı saklasın. Bu denli yüksek rakamlarda rüşvet alacak kadar aklı gayri meşru işlere basan bir insanın, o parayı ayakkabı kutularında saklayacak kadar "aptal" olmasına ihtimal vermiyorum.

Bir diğer görüntü de İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlunun yatağının üzerinde bulunan para ve para sayma makinesi. Paraya bu denli tapacak kadar ruh halinde olan bir insanın hapishaneye değil, akıl hastanesine yatırılması gerekiyor. Yani bu görüntü de çok akılcı gelmiyor insana.

Kısacası bu operasyonu Tayyip Erdoğan ve Hükümeti hak etti gibi görünüyor! Nasıl mı? Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana kronik hale gelen, çözülemez diyen birçok sorun çözüldü. Askeri vesayet kalktı, Kürt sorunu çözüm noktasına geldi, başörtüsü yasağı diye bir saçmalık kalmadı. IMF kovuldu, Uluslar arası ilişkilerde 1 Milyar Dolar kredi ile istenilen her şeyi yapan figüran bir Türkiye yerine, senaryolar yazan ve hayata geçiren güçlü bir Türkiye haline gelindi. 2002 öncesinde zarar eden kamu bankaları, kar eden kuruluşlar haline geldi. Daha saymakla bitmeyecek birçok adım var. İşte bu yüzden operasyonu Tayyip Erdoğan çoktan hak etmişti!

Bütün bu hususları dile getirirken, bir noktanın altına çizmek istiyorum. İktidar gücünü kullanarak yetim hakkı yiyenlerin cezalandırılması için bütün toplumun seferber olması gerekiyor. Şahsım ve gazetemin bu konudaki hassasiyetini dile getirmeye bile gerek yok.

FİTNE DÖRT NALA!...

Gelelim hocaefendi'yeu2026

Tayyip Bey'le ilgili şöyle bir şey söylenir. Tayyip Erdoğan'ı sevenler kadar sevmeyenler de var. Yani nötr olan sayısı bu iki kutuptan oldukça az. Eğer bu iddia doğru ise aynı durum Fethullah Gülen Hocaefendi için de geçerli olmaya başladı. Operasyon yapıldığı andan itibaren herkesin aklına, "arkasında Fettullah Gülen mi var?" sorusu geliyorsa ve hizmet hareketine yakın gazete ve tv'ler 28 Şubat süreci'nin medya kuruluşları tarzı yayınlar yapıyorsa ortaya çıkan nefret durumuna şaşırmamak gerekir. Şu anda bırakın İslami hassasiyeti barındırmayanları, dindar olmaya çalışan insanlar arasında bile Fettullah Hoca'yı sevenler ve sevmeyenler diye iki ayrı kutup oluştu. Bir din adamının isminin bu denli bir kutuplaşmada yer alması, durumun vehametini göstermesi açısından oldukça manidar.

Dershanelerin dönüştürülmesi sırasında, adeta tesbihat gibi her namaz sonrasında açıklama yapan Hocaefendi'nin operasyonla ilgili avukatı üzerinden açıklama yapması beni düşündürdü. Hocaefendi'nin ağzından, "Benimle hükümeti bu operasyonla karşı karşıya getirmek isteyenlere açık uyarımdır. Benim ve sevenlerimin bu işte hiçbir dahli yoktur. Ben ve sevenlerim bu denli bir komplonun içerisinde yer almazlar" şeklinde bir cümle çıksa, mesele çözülecek ve kutuplaşma karşısında ellerini ovuşturanların hevesleri kursağında kalacak.

ILICAK TEDAVÜLDEN KALKTI!

Önceki akşam Sabah Gazetesi'ndeki işinden kovulduğunu twitter hesabından duyuran Nazlı ılıcak, geçtiğimiz günlerde Bugün TV'nin konuğu idi. Programda Ilıcak, "Erdoğan'la liberaller arasında ilişki kopma noktasına geldi. Halbuki, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi isimlere bir telefon açılsa ve görüşleri sorulsa sorun çözülür. Ama Tayyip Bey'in etrafında bu ilişkiden rahatsız olanlar var. Kısacası kötü para iyi parayı kovuyor" şeklinde bir cümle kurdu.

Nazlı Hanım bu noktada yanılıyor. Kötü para iyi parayı kovmuyor. O paralar artık tedavülden kalktı. 6 sıfırlı dönemde 100 milyon TL gibi büyük bir paramız vardı ve bir çok işe yarıyordu. Nazlı Hanım ve saydığı isimler işte o 100 milyon gibi oldu. Dün çok değerliydi, ama bugün tedavülden kalktı.

Saygılarımlau2026