Kim bilirdi kıymetini Abdürrahim Ağabey!..
A Haber'de rast geldim: "Büyük Ozan Abdürrahim Karakoç'un fikri hayatımıza ne mühim katkılarda bulunduğu anlatılıyordu.
Doğru.
Şiir ve yazılarıyla bizleri yetiştirmeye çalışan bir büyük aydındı Merhum Abdürrahim Karakoç Ağabey.
Pazarlıksız bir adamdı.
Kimsenin karşısında eğilip bükülmez, lafını esirgemezdi.
Menfaat talebi yoktu; mütevazı yaşam şartlarından memnun, talepsiz, ihtirassız bir adamdı.
Birilerine yakın olmak için çaba göstermez, aynı kareye girmek için takla atmayı aklının ucundan geçirmezdi.
"İtilip kakılmayı" göze alarak birileriyle göz teması kurma çabası içinde olanlarınu2026
"Kula kul"ların dünyasında, bir dev idi.
Tavrı vardı, bu tavır kendisine "dünya menfaatleri" planında kaybettirirdi.
"Mühim" ve de "havalı" etkinliklerin baş konukları arasında değildi, çoğu vakit davet edilmezdi.
"Sakıncalı" adamdı.
"Suç olsa da" hakikat bildiğini haykırmasından dolayı, "yakınlarında" dolaşanların sayısı pek azdı.
Büyük Ozan, nice yazısından dolayı hedef alındı.
Fikrini ifade ettiği için nice yargılandı.
Nice hedef gösterildi.
Sataşanlara hadlerini bildirip yoluna devam etti, bildiği yolda hiç durmadan ilerledi.
Hep hücumdaydı, savunmayı hiç düşünmedi!..
Benim için şeref madalyaları; başlığına "Serdar"ı koyarak üç köşe yazısı kaleme aldı.
Ben zor durumdaydım, saldırılar altındaydım, mekan değiştiriyordumu2026
O bu çok zor vakitlerimde, "Doğruyu söylemekten, doğruyu yazmaktan, doğru kelimeleri kullanmaktan ve fikrimi gergef işler gibi işlemekten vazgeçmememi" telkin etti.
Yüz yüze görüşmelerimizde yeri geldikçe şöyle dedi:
"Sen medyadaki yavşak tiplere benzemiyorsun Serdar Kardeşim! Sen 'Reelpolitikçi' değilsin, olamazsın. Sakın olmaya çalışma, sakın benzemeye çalışma. Sakın yaranmaya çalışma!.. Çoğu kişi hakikati bilir ama dünyevi beklentilerle, endişelerle yanlışa yüz verir. Sen yüz bulmaya çalışma!.. Çizgini bozma!"
"İçinden geldiği gibi davran Serdar!"
Bir yerimde sızıdır;
Abdürrahim Ağabey'in cenazesine gitmedim!..
Belki yanlış bir tavır ama öyle oldu, içimden geldiği gibi davrandım.
"Şimdi" dedim;
"Sağlığında kıymetini bilmeyen, bir programlarına olsun davet etmeyen birileri 'cenazeye' gidecek ve Abdürrahim Ağabey üzerinden Pİ-AR çalışması yapacak!"
Dedim ya, belki yanlış bir tavırdı.
Cenazesine gitmedim, sessiz, bir köşede, kendi kendime inledim!..
Ah şu "Halkla İlişkiler" dünyası, ah şu "demokrasi" denilen oyun!..
Maskeli balo!..
Bir de "Popüler Kültür"ün gücü.
Lambadaki alevi titreten "Mihriban" şiirinin "Aşk"ı ağlatan o yağ gibi kaygan bestesi olmasaydıu2026
Abdürrahim Karakoç ağabey, epeyce unutulmuş olacaktı!..
Sankiu2026
Sanırsın kiu2026
Abdürrahim Karakoç eşittir Mihriban!..
SONRADAN GÖRME ADAM 'FETÖ RUHLU'DUR!..
Satışlar iyice azalmış, giderler katlanmıştı.
İşlerini "düze" çıkartabilmek için bir desteğe ihtiyaç duyuyordu Saffet.
"Yakın" arkadaşları, telefonlarına çıkmıyorlardı bu sıkıntılı günlerde.
"Uzaktan gelen ok isabet etse de fazla tesiri olmaz, lakin yakın çevreden atılanlar kalbi delip geçer."
Meselau2026
Son günlerde Erkan adında yıllar öncesinden tanıdığı dershane sahibi "yakın dost"una ulaşmaya çalışıyor ama her seferinde sudan bahanelerle savsaklanıyordu.
Erkan dershanecilik işine kardeşiyle birlikte doksanlı yılların ortalarında, Selanik Caddesi'nde bir büro tutarak başlamıştı.
Dönem 28 Şubat dönemi, "irtica" takibi pek yoğun.
İki kardeş o zor günlerde "muhafazakar dershanecilik" yapmak üzere yola çıkmışlardı.
İşleri çok zor gibi görünse de, o "kulvar"da öğrenci bulma derdi yok gibiydi.
"Mütedeyyin" kesim, çocuklarını göndermek için bu gibi dershaneleri arıyor, mevcutların "belli gruplara" angaje olmalarından dolayı, kendilerini o gruplar içinde görmeyenler, gidebilecekleri kapı bakıyorlardı.
İşte tam da bu ortamda, o iki kardeş kazmayı doğru yere vurmuşlar, oluk oluk akan öğrencileri koyacak yer bulamayınca, o küçük mekanlarından çıkıp başka binaları komple tutar olmuşlardı.
Saffet'e, Erkan ve kardeşinin işlerinin zor olduğunu düşündüren şey, o yıllarda her ikisinin de "Radikal Dinci" diye işaret edilebilecekleri bir görüntü içinde olmalarıydı.
Her ikisi de uzunca sakallı, şalvarlı, yakasız gömlek giyen, asla kravat takmayan kişilerdi.
Saffet, bazen dershanenin resmi kuruluş işlemlerini tamamlamak için Beşevler semtindeki Bakanlık Kampüsü'nde oradan oraya koşturup duran Erkan'la karşılaşır, onu ne zaman görse işinin ne kadar zor olduğunu düşünürdü.
Zira o dönemlerde, eğitim kurumlarına Ramazan ayında gelip dışarıdan yemek söyleten ve bu gibi yollarda irtica testi yapan, cadı avı başlatmış gibi fellik fellik başörtülü öğretmen arayan, hatta öğretmenler bir yana, öğrencilerin bile başörtülü olmasına fena halde kafa takan müfettişler cirit atarlardı.
İki kardeşin o zor şartlarda, bu görüntülerinden taviz vermemelerini takdirle karşılardı Saffet.
Diklenmeden dik durmak, değerlerinden taviz vermemek mertçe ve örnek bir davranıştıu2026
Aradan yıllar yıllar geçmişti.
Dershaneci iki kardeş işlerini iyice büyütmüş, şubeleşmişlerdi.
Saffet ise zor durumdaydı.
Batıyordu!..
Saffet, içinde bulunduğu kötü halden çıkış yolu olarak dershanelerin kantinlerine mal vermeyi düşünmüştü.
Erkan'ı onun için arıyor ama yüz yüze görüşme imkanını bir türlü yakalayamıyordu.
Günlerden bir günu2026
Çat kapı Erkan'ın "makam"ına gitti.
Koca binada biraz bekletildikten sonra 'Erkan Bey'in odasına buyur edildi.
Büyük masanın arkasında bezgin ve bunalmış bir görüntü vererek oturan adama, "Erkan Bey'le görüşecektim!" dedi.
Karşısında oturan adam Erkan'ın ta kendisiydi.
Sakallar uçup gitmiş, eski tip kıyafetin yerini lacivert takım almıştı. Erkan'ın sigarasını söndürdüğü küllük, dolu ve pis görünümüyle sahibinin bir tiryaki olduğunu söylüyordu.
Erkan, karşısına oturur oturmaz, "Marlboro" paketini kavrayarak "Malboş?" diye sordu.
"Kullanmıyorum" cevabı üzerine bir an sigara yakıp yakmama tereddüdü geçirdikten sonra, elindeki paketi masaya atar gibi bıraktı.
Pahalı bir zehrin adını şirinleştirerek, lütfeder gibi ikram edince, telefonlarına bile çıkmadığın bir insanın gönlünü alıvereceğini düşünmeku2026
Böyle şeyler ne kadar da kolay geliyordu.
Eski Erkan'ın yerinde yeller esiyordu.
Değişim, dönüşüm ya da gelişim.
Bir zamanlar kravat takmak kafirlikti, sakal bırakmak kuvvetli sünnet, sigara mekruh bile değil, basbayağı haram idi ve hatta "Firavun dışkısı" idi.
Erkan, "Buyur kardeş!" dedi, "Birkaç gündür arıyorsun, bir sorun mu var?"
Konuşma tarzı ve ses tonu rahatsız ediciydi.
Saffet, "Yok" dedi, "Bir sorun yok. Birkaç kez aradım, bir türlü görüşemeyince merak ettim, bir gidip bakayım dedim."
Erkan, oturduğu kısa süre içinde adamı ve mekanı süzüp durdu, böylesi bir değişim gerçekten ibret vericiydi.
Odaya girdiğinde kalkmayan Erkan, Saffet oradan ayrılırken tokalaşmak için şöyle yarım yamalak, yalandan bir "doğrulayazmıştı".
Oysa yıllar önce, o sakallı, şalvarlı günlerinde neler neler diyorlardı bu mevzularda birbirlerineu2026
"Odaya kim gelirse gelsin ayağa kalkılır, çünkü ne olursa olsun o Allah'ın yarattığı insandır, Eşref-i Mahlu00fbkat'tır!"
"Neredeeen nereye" dedi Saffet kendi kendine.
Saffet odadan çıkarken Erkan'ın kaliteli "ZİPPO" marka çakmağının alev sesini ve yanmaya başlayan "Malboş"un hışırtısını duyuyordu.
(Kitap Tavsiye:
Cemaatrix, Bir Cemaat'in Kaynak Kodları, Kıymetli Servet Aydemir'in nefis kitabı. Bir şeyleri 'idrak' etmemize büyük katkı sağlayacak bir Roman. Bir Veli Himmet tiplemesi var ki, müthiş. FETÖcülük bir ruh hali, çok yerde var aslında. Sadece o berbat 'camia'ya mensup olanlarda değil, çok farklı alanlarda nice FETÖ ruhlu adam var! Nice 'Din istismarcısı' var! 'Allah, Allah' diyerek hak yiyen nice bozuk tip!.. Dini kavramların süflu00ee amaçlar doğrultusunda nasıl kullanıldığın gösteren nefis bir kitap. Küçük bir bölümünü buraya aldığım eseri edinip okumanız hararetle tavsiye edilir.)