Kılıçdaroğlu'nun doğruları ve yanlışları
İktidar ile muhalefet arasındaki atışmanın seçmenin gönlünü alma derdine
dayandığını bilmeyen yoktur.
Neticede siyasetçiler bir araba olsa oy da onların yakıtı olurdu.
Yani oy yoksa yol da yok!
O nedenle dönem dönem verirler coşkuyu, ya da basarlar ötekileştirmeyi...
Hayatta her şeyin holiganlığı olduğu gibi siyasetin de holiganlığı olduğu
için siyasetçinin bu manevralarını çok ciddiye alan ve gönül verdikleri
siyasetçinin sözlerini "hadis" kabul edenler olur.
Bunun din, milliyet ya da Atatürk sevgisi ile de ilgisi yok.
Siyaset böyle işte...
Kılıçdaroğlu ise siyasete Erdoğan’dan sonra girmiş ve
seçim üstüne seçim kaybetmiş olmakla birlikte CHP Genel
Başkanlığı koltuğunda kalmaya devam edebilmiş bir lider.
Erdoğan’ın mahallesini iyi tanıması ve siyasete genç yaşlarda başlaması
büyük bir avantaj.
Kılıçdaroğlu’nun üzerine sinen o bürokratik havanın siyasette getirdiği hantallık
nedeniyle birçok pot kırdığı bir tarihi var.
Bir de kendi mahallesinin hastalıklarına kapıldığı dönemler de çok oldu.
Fakat bu başörtüsü çıkışı ve "kendi dışında
üyelerinin tamamının sağ gelenekten geldiği masayı teşekkül ettirmesi" gerçekten
siyasette bir değişim yaşadığını gösteriyor.
Halk yaptıklarını samimi bulursa sandıkta takdirini gösterecek, yakıtını
verecektir.
Ama halkın inanmadığı işlere girişmek kendi mahallesi dışına çıkamayacağı
gerçeğiyle yüzleşmesine neden olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı
döneminde ve AK Parti’nin kurulması arifesinde çıktığı ABD
ziyaretleri, yıllar boyunca NATO bünyesinde kalmış
bir devletin geliştirdiği bir refleksti.
Aynı uyuşturucu bağımlısı gibi...
Uyuşturucuyu sürekli alınca artık vücut uyuşturucu almadan yaşayamaz hâle
gelir.
Normal refleks gösteremez.
Rahmetli Necmettin Erbakan narkozu yemiş vücuda normal
tarife uygulamaya çalıştı.
“Un, yağ, şeker var, hadi helva yapalım!” sonucuna ulaşarak
önündeki engelleri görmek istememesi mühendisliğin getirdiği bir pratiklik
olmakla birlikte hastalıklı vücudun normal yolla tedavisi olduğu düşüncesini
savundu.
Ama maalesef yanıldı.
Batı ve NATO bağımlılığının yapıştığı o hastalığı yenmek kolay
değil.
Bağımlı olunan şeyi bir anda vücuttan kesince bağımlılığın getirdi
halüsinasyonlardan çok daha büyük krizlerle baş etmek zorunda kalırsınız.
Bunun yerine bağımlılıkla tedavi için doktorlar uyuşturucu niteliği olan
ilaçlarla yavaş yavaş vücudun alışkanlığını değiştirmeye çalışır.
İşte Erdoğan tam da bunu yaptı.
Hasta vücudun çözümü için bağımlı vücuda uyuşturucu ilaç vermek
için tuttu ABD’nin yolunu...
Kimlerle konuştu ne sözler aldı veya verdi bilinmese de sonrasında önü
açılan ve Batı ile sorun yaşamayan bir Türkiye gördük.
Oslo ile başlayan 2010’lardan sonra sırasıyla kendi gündemine odaklanan Erdoğan
için başka bir senaryo ortaya çıktı.
Bugün ABD ve Batı ile ilişkilerimizi
düzeltmek için Erdoğan’ın boyun eğmesi yeterli.
Ama eski bağımlı Türkiye yok artık.
Erdoğan, bunu bildiği için Putin’e ve Şanghay İşbirliği
Örgütü’ne giderek boyun eğmek yerine güç göstermeyi tercih ediyor.
Bu çok kıymetli bir şey...
İçerideki paylaşımı eleştirmek, sistemle kavga eden işleyişleri gündeme
getirecek birçok başlık var.
Hatta çoğu da haklı eleştiriler olsa da bu paha biçilmez değişimin iyi
görülmesi gerekiyor.
Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti 20 yıl önce olsa aynı mantık çerçevesinde
değerlendirilebilirdi ama artık Türkiye’nin eğilmesine gerek yok.
Bugüne göre politikalar geliştiren bir Kılıçdaroğlu’nun daha
doğru yol alabileceği gerçeğinin yanında ABD yerine Avrupa’ya yönelik
bir geziye çıksa daha faydalı olacağını da söylemek gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun bir 20 yılı daha yok.
Erdoğan’ı yenmek istiyorsa onu geçecek hatta ondan çok daha fazla reformist olacak
adımlar atmak zorunda...
Başörtüsü güzel bir adımdı.
Anayasa değişikliğine destek vererek bu adımını ileri taşıyabilir ve
kendisini eleştirenlere karşı dürüstlüğünü ispat edebilir.
Yeni ve kapsayıcı adımların yanı sıra öngörülemez olan lider
Türkiye’nin 2023’ü ve sonrasındaki yönetimi alır.
Geride kalan kaybeder. Benden söylemesi...