Kılıçdaroğlu Lula da Silva mı olmak istiyor?
2003-2010 yılları arasında iki dönem Başkan olarak görev
yapan Lula da Silva, Brezilya’da
yeniden başkan seçildi. Lula, üç dönem
görev yapan ilk Brezilya Devlet Başkanı unvanına sahip olacak.
Lula da Silva hakkında vaktiyle çok yazdık. 2016 yılında Yunus Emre Enstitüsü
tarafından düzenlenen "15 Temmuz Demokrasinin Zaferi" konferansına
katılmak üzere Brezilya’ya gitmiştik.
FETÖ’nün orada nasıl aktif olduğunu ve evangelistlerle nasıl
işbirliği yaptıklarını kendi gözlerimizle şahit olmuştuk.
Lula ilk yıllarda bu aktif yapılanmanın hedefindeydi. Ancak
piyasa odaklı önde gelen bir ekonomist olan Brezilya Sosyal Demokrat Partisi'nden Henrique Meirelles'i Brezilya
Merkez Bankası başkanlığına atadıktan sonra işler değişti.
O vakitten sonra Lula, merkezi
Boston'da bulunan New England'ın önde gelen bankası Bank of America ile
birlikte Bank Boston aracılığıyla Wall Street bankacılığına artık kolayca
erişebilmişti.
IMF ile sözleşmeler yaptı ve tüm şartlarını yerine getirdi.
Dolayısıyla Brezilya, 2008'de ilk kez net alacaklı oldu. Bankalar, Lula'nın hükümeti döneminde rekor karlar elde etti.
Haliyle, Wall Street,
Dünya Bankası ve IMF onu sevdi. Başarılı olması için her şeyi yapacaklardı çünkü
Lula'nın başarısı demek Brezilya'nın muazzam doğal kaynakları, mineralleri,
suyu ve dünyanın en büyük biyolojik çeşitliliğine erişim anlamına geliyordu.
Lula döneminde Brezilya dünyanın sekizinci büyük ekonomisi
haline geldi.
2016 yılına gelindiğinde meşhur Oto Yıkama Operasyonu adı
verilen büyük yolsuzluk skandalı patlak verdi. Soruşturma eski federal ceza
yargıcı Sergio Moro tarafından
yönetildi.
2017 yılında Lula suçlu bulunarak 9 yıl hapis cezasına
çarptırıldı. 2021'de federal mahkeme Lula'nın kararını bozarak eski Yargıç Moro'nun
soruşturma ve yargılama üzerinde yargı yetkisi olmadığına karar verdi.
Belli ki ABD’nin
Latin Amerika'da yeniden "solcu" bir Başkana ihtiyacı var.
Bolsonaro ise Covid-19 sürecinde diğer ülke liderlerine göre
çok sağlam bir duruş sergiledi. Küreselci karşıtı, sağ muhafazakâr bir cephede
yer aldı.
Fakir aileleri
yoksulluktan kurtarmak için 2003 yılında Lula da Silva tarafından başlatılan
Bolsa Familia (BFP) programını desteklemeye devam etti. Hatta buna Auxílio
Brasil adlı yeni bir sosyal programı dâhil etti.
Zira Bolsonaro,
Covid'in Brezilyalı yoksullar arasında yoksulluğu daha da artırdığını, iflaslar
ve işsizlik yoluyla düşük gelirlilerin temel kaynaklarını yoksullardan elitlere
aktardığını biliyordu. Öyle ki 2020’de Latin Amerika'da yoksulluktan
kurtarılan 22 milyon insanın yüzde 77'si Brezilya'da yaşıyordu.
Seçimler öncesi Lula da Silva bir CNN röportajında, Amazon'un bir Dünya Mirası Alanı olduğunu
ve bu nedenle BM tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünüp düşünmediği
sorulduğunda, Lula tereddüt etmeden Amazon'un bir BM koruma örgütüne
devredilmesini kabul ettiğini söylemişti.
Bu, küreselleşmeye açık bir taahhüt anlamına geliyordu. Yani
Lula, solculuktan küreselcilere doğru yelken açınca işler değişti.
Şimdi sol gelenekten
gelen başka bir siyasetçi olan Kılıçdaroğlu, Amerika ve İngiltere
seyahatlerinde WEF’in küreselleşme programını gerçekleştireceğini ifade ediyor.
Basına kapalı görüşmelerini bilmiyoruz ancak yaptığı
açıklamalardan anlaşılıyor ki Türkiyeli sol bir siyasetçi olarak ben de
küreselleşme programınızı gerçekleştirebilirim mesajı veriyor.
Ünlü ekonomist yazar Peter
Koenig’in bu konuyla ilgili ilginç bir analizi var.
Koonig, geleneksel
anlamda sol ve sağın artık bittiğini söylüyor ki bende aynı kanaatteyim.
Artık “Küreselci yanlısı ve küreselleşme
karşıtlığı” var. Ve bu tüm dünyada böyle.
Çünkü sol, dünya
çapında neoliberal küreselci kompleks tarafından ele geçirildi. Bu da bizi
Büyük Sıfırlama ve BM Gündemi 2030'un sonunda herkesin “eşit” olacağı bir tür
sosyalizme götürüyor.
Kılıçdaroğlu’nun çabalarına bir de buradan bakın istedim.