Kılıçdaroğlu Kemal Paşa, Mahmut Şevket Paşa
Mahmut Şevket Paşa, CHP’nin, 1910’lardaki Başbakanıdır.
Kılıçdaroğlu Kemal Paşa da, CHP’nin,
2010’lardaki Başkanıdır.
Mahmut Şevket Paşa,
anılarında; “Kuveyt ve Katar gibi çölden
ibaret iki kaza yüzünden İngiltere
ile ihtilaf çıkaramazdık. Bu
ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi” demişti. (Âdem
Sarıgöl- Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın Günlüğü, sh.65, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık-2001)
Kılıçdaroğlu Kemal Paşa; “Neden Katar, hep
Katar? Kataristan’a döndü bin yıllık devlet” diyor.
Eğer İsrail söz konusu olsaydı, Kılıçdaroğlu
Kemal Paşa; ““Neden İsrail, hep İsrail?
Yahudistan’a döndü bin yıllık devlet” demezdi, diyemezdi.
Kılıçdaroğlu’nun
selefi minimalist Mahmut Şevket Paşa,
maksimalist Abdülhamid’i 27 Nisan 1909’da devirdiği gün, kutlama
için İstanbul Yahudi mahfiline
gitmişti.
Sultanı devirmek, demek ki Yahudiler için çok elzemdi, Türkler
için değil. Türkler için elzem olsaydı, Paşa, kutlama için Türklerin yanına
giderdi.
Arap
nefreti, İbrani bir projedir.
Yine Kılıçdaroğlu Kemal Paşa;
"Orta Doğu bataklığında bizim ne
işimiz var? Allah aşkına bir Allah'ın kulu çıksın, Orta Doğu bataklığında
Türkiye'nin ne işi var? Biz niye oraya girdik? Hangi gerekçeyle girdik? 'Efendim,
oraya niye girdik’?" dedi.
CHP’nin teorisyenlerinden ve
akıl hocalarından Yalçın Küçük ise; “Büyümezsek,
küçülürüz, Musul alınmazsa, Diyarbakır verilir” diyor. (Gizli Tarih-I, Salyangoz
Yayınları, sh. 379, 2006)
Hangisi doğru?
Kılıçdaroğlu’nun bataklık
saydığı Musul, Misak-ı Milli
sınırlarımız içindedir. O karar günlerinde, Halep, Misak-ı Milli dahilinde sayılıyordu.
İngilizler,
1790’lardan itibaren Bağdat ve Basra’yı mesken tutmuşlardır.
İngiltere
Kraliçesi, teamülleri bir tarafa bırakarak 1798’ de Bağdat valimiz Büyük Süleyman
Paşa’ya mektup yazmış, bizim bir valimizle doğrudan muhatap olmuştur.
Neden?
İngiliz
kolonisi Hindistan’dan, Londra’ya giden en kestirme yollar; Bombay-Basra-Halep-Londra ve Bombay-Bağdat-İstanbul-Londra’ydı da onun için.
Ümit
Burnu yolu çok uzaktı ve fazlaca güvenlik zafiyeti vardı.
Hindistan’ın kapısı, Basra ve Bağdat’tı. Hindistan’ın
emniyeti Bağdat ve Basra’da başlıyordu.
Bağdat
ve Basra’ysa bizimdi, aynen Antep ve
Urfa gibi...
Kuveyt de, Katar da, Bağdat ve Basra’nındılar.
Ruslarla
İngilizler arasında ezeli bir rekabet vardır.
Ruslar
hep İran’ı işgal ederek, Bağdat üzerinden Hindistan’a yürümek istemişlerdir.
Bu, Petro’nun vasiyetidir.
Yine
Ruslar, Afganistan üzerinden direkt Hindistan’a inmeyi de hedeflemişlerdir.
Hindistan,
Rusların ajandalarında hep olmuştur.
Her
iki proje de İngilizleri çileden çıkarmıştır.
İngilizler,
her zaman, Rusları, Osmanlı eliyle Kafkasya’da sınırlamışlardır. Buna “tampon siyaseti” denir.
İngilizlerin “tampon siyaseti”, daha sonraları, Milli
Mücadele’de, Ankara’nın çok işine yaramıştır. “Sovyetler”i ve “komünist
rejimin ihracını” sınırlamak isteyen Britanya,
“tampon siyaseti”ne hızla dönmüş,
1921’den itibaren Yunan Ordusuna ambargo başlatmış, tüm desteğini kesmişti.
Napolyon Bonaparte, Mısır seferine, Hindistan’a
yönelip İngilizleri yıpratmak
amacıyla çıkmıştı.
Kılıçdaroğlu
Kemal Paşa’nın “bataklık” diye burun
kıvırdığı Orta-Doğu coğrafyası, elin
oğlu için, işte böylesine stratejiktir ve kadim Türk topraklarıdır.
Kuveyt ve Katar gibi iki çöl köyünün(!) bugün
her zerresinden petrol fışkırır.
Katar,
fert başına milli geliri dünyanın en yüksek ülkesidir. Batı ülkeleri, Kılıçdaroğlu’nun dudak büktüğü Katar sermayesini çekmek için elli takla atmaktadırlar.
Kuveyt’i
Saddam avanağı işgal ettiğinde, ABD, taa okyanuslar ötesinden yıldırım çarpmış gibi
delirerek gelmişti.
Kılıçdaroğlu Kemal Paşa ve
Mahmut Şevket Paşalar böylesine engin(!)
görüşlüdürler.
Ne yazık ki biri devlet yönetmiş, biri de devlet yönetmeye taliptir.
Maazallah, Kılıçdaroğlu Kemal Paşa’ya devlet
teslim edilirse vay halimize...
Bunlar
evvelemirden netamelidirler .
1909’da
devleti ele geçirdiler.
27 Nisan 1909’da, darbeyle devlete
el koydular.
Sultan
Abdülhamid’i indirip, iktidara çöreklendiler.
Devrilirken,
Abdülhamid bunlara; “10 yıl bile
yönetemeyeceksiniz” demişti.
O gün,
27 Nisan 1909 günü, ülkenin 7,5 milyon
kilometre kare toprağı, 35 milyon nüfusu vardı. Sınırlarımız halâ 3 kıtada idi.
1919’a
gelindiğinde, yalnızca 10 yılda bütün
ülkeyi mahvettiler, elimizde sadece Orta Anadolu’da 3 vilayet bıraktılar.
Sınırlarımızı
3 kıtadan, Orta-Anadolu’daki 3 vilayete indirdiler.
Vatan;
“kaybedilmemiş topraklar” demek
değildir.
Ülkeyi
felaketten felakete sürüklediler.
1909’ların
kadroları, 1923’ten sonra olduğu
gibi CHP’ye intikal ettiler.
Hem şahsen, hem zihnen.
Bu
zihin, CHP’nin genetiğidir.
“Zulüm 1453’te başladı” zihniyeti, “Katar ve Kuveyt iki çöl köyüdür, İngilizleri
kırmaya değmezler” zihniyetinin müteselsilidir.
Bunlara
göre; “PYD ile komşu olmanın ne zararı
var?”dır!!!
Dün
Katar ve Kuveyt’i iki çöl köyü
zannedenler, bugün, PYD’yi iyi komşu sanıyorlar.
1921’de
Türkiye’yi ziyaret eden İngiliz gazeteci Grace Ellison, ülkemiz insanlarını
gözlemiş: “Avrupalılaşmış
Türk, o mükemmel Türk değildir” demişti.
“Zulüm 1453’te başladı” diyenler de delta varyantları oluyor.