Kifayetsiz muhterisler projesi
Bu coğrafyanın üzerinde projeler hiçbir zaman eksik olmadı. Kifayetsiz muhterisler projesi ile Jöntürklerle tanıştık. Kendi kifayetsizliklerini millete mal ederek Avupa'nın ve batı medeniyetinin üstünlüğünü kayıtsız şartsız kabul eden teslimiyetçi anlayışı, romanlarıyla, şiirleriyle toplumun iliklerine kadar işlediler.
Ardından bir İttihat ve Terakki dönemi. Bu muhterisler kendi kifayetsizliklerini çok iyi bildikleri için her zaman dışarıdan kendilerine yardım edecek birilerini aramışlar veya gelmek istedikleri makamlara, şantajlarla, ayak oyunlarıyla, suikastlerle, hile ve desiselerle gelmişlerdir. Kafalar bir teslim oldu mu, koca Osmanlı imparatorluğu hallaç pamuğu gibi atılmış, elimizde kala kala bugünkü Anadolu coğrafyası kalmıştır.
Beyinleri teslim alan organizasyonlar eğitim, sağlık ve yardım kurumları üzerinden yürüdü. İstanbul'da Robert Koleji 1862'de açıldı. Amerikalıların yanı sıra hatırı sayılır Fransız ve İtalyan okuluna rastlıyoruz o dönemde. Buralardan yetişen azınlık çocukları kendi devletlerini kurmanın hülyasını yaşarken, bizimkiler ise kardeşlik, eşitlik, hürriyet naralarıyla devleti yıkmanın planlarını yaptılar. Haluk'umuz papaz oldu, Ali Kemal'imiz İngiltere kraliçesine dışişleri bakanı yetiştirdi. Yıllar yılı bu süreç işledi durdu. Milli diyen faşist oldu, din iman diyen gerici oldu, halktan kopuk kifayetsiz muhterisler eliyle yüzde onlar, yirmilere dayanan iktidarlar bu coğrafyanın sömürülmesine alet oldular. İngilizler, Almanlar, Amerikalılar, kendileri adına ülkeleri yönetecek adamları daha çocukluklarından yetiştirmeye başlıyorlar. Oxford üniversitesine giden herkes Kraliçenin dünyadaki hükümranlığını kabul eder ve Kraliçe'ye çalışır. ABD Dışişleri Bakanlığı dünyanın dört bir yanından her yıl kendisine çalışacak binlerce yöneticiyi eğitimden geçirir. Almanya, Fransa ha kezau2026
24 Haziran'da Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinin yapılması kararı, kifayetsiz muhterislerin maskesini düşürüverdi.
Bir Abdullah Gül ismi dolandı etrafta. Ne aday olacağım, ne de olmayacağım diyordu. Onun adına Saadet lideri Temel Karamollaoğlu, kah Kemal Kılıçdaroğlu ile kah Meral Akşener ile görüşüyor, yüzde bir bile olmayan tabanıyla 5 farklı malzemeyle çatı kurmaya çalışıyordu. Eski defterleri karıştırdık. Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu Milli Görüş'ü Abdullah Gül'ün böldüğünü, Kriptonun ABD finansın İsrail'den sağlandığı, 28 Şubat sürecinin akabinde 9 Kasım 1997'de Londra'da Türkiye ile ilgili toplantıya katıldığını, Başkanın adamlarının yetiştirildiğini, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Eğitim Kültür bürosunun 2008 yılında yayınladığı mezunlar listesinde Abdullah Gül'ün de isminin olduğunu açıklıyordu. İşin trajikomik yanı, Milli Görüşçülerin, kendilerini arkadan bıçakladığını iddia ettikleri bir kişiye kurtarıcı olarak sarılmalarını sağlayan gücü merak etmemeleridir.
Sayın Gül bu ülkede Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim. Bütün bu görevleri kişisel liderliği ve çalışmalarıyla değil de bir kadro hareketi olan AK Parti'nin bir parçası olduğu için yaptığının farkında mıdır bilinmez. Ama son basın toplantısında söylediği gibi eğer bu ülke doğru dürüst yönetilmiyorsa, işler kötüye gidiyorsa, ülkesini tecrübelerinden istifade ettirmek isteyen bir lidere yakışan, mertçe sahaya çıkmak, gerekirse tek başına mücadele ederek elini taşın altına koymak olmalıydı. Yoksa CHP, HDP, İP ve SP'nin mutabakatıyla ihtirasını tatmin etme yolu kendisini de ülkeyi de nerelere sürükleyeceğini herkes bilir.
Sivas olayları mağduru Temel Karamollaoğlu'nun İngiltere eğitimi ve bağlantılarını ise yazmaya gerek bile duymuyorum. Yüzde 0.7 oyuyla Cumhur ittifakında yer almak için 80 milletvekili şartı koşmasından ne kadar ihtiras sahibi olduğunu, Milli Görüş hareketi içinde Fatih Erbakan'ı bile barındıramamasından da siyasetteki kifayetini ölçüyorum. Akşam olunca gölgeler cisimlerden çok büyük görünürler. Karamollaoğlu bu politikalarıyla kendisini ve temsil ettiğini söylediği Milli Görüş hareketini gecenin zifiri karanlığına sürüklemektedir.
Meral Akşener'in MHP'yi FETÖ'ye teslim etme projesinin ana aktörü olduğunu bilmeyen kaldı mı? Dün sağa sola 'çare Sarıgül' diye yazanların bugün 'çare Meral' diye ortaya çıkması bir tesadüf mü? 28 Şubat sürecindeki rolünden sonra Meral Hanım'ın bir başarısını gördünüz mü?
Kemal Kılıçdaroğlu da farklı bir proje ürünü. Kaşif Kozinoğlu'na göre Kılıçdaroğlu, Alman gizli servisi BND'nin yıllar süren operasyonu ile CHP'nin başına getirildi. Türk istihbaratı ile Alman istihbaratının tokuşması sonucunda FETÖ'den destek alan Alman istihbaratı, yıllar yılı koltuğunun altına sıkıştırdıkları dosyalarla parlattıkları Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin başına oturtuverdiler. Kifayetsizliğini de muhterisliğini de girdikleri seçimler ve elde ettiği başarıları yan yana getirirseniz görürsünüz. Kuvayi Milliye'nin partisini Türkiye'yi bölmeyi amaç edinen terör örgütü uzantısı bir parti ile aynı amaç doğrultusunda çalıştırmayı, proje Kemal'den başka kimse başaramazdı.
HDP'yi anlatmaya lüzum bile görmüyorum, ne menem bir proje olduklarını kendileri anlatıyor zaten. Uyuşturucu, kaçakçılık ve haraçlarla beslenen bir terör örgütünün gölgesinde siyaset yaparak, kimlere hizmet ettikleri ortada.
Sahadaki tüm bu aktörlerin üstünde ise muhteris ve kifayetsiz bir FETÖ duruyor. Türkiye'de sesleri her ne kadar kısılsa bile, yurt dışında Türkiye aleyhinde lobi faaliyetlerine aralıksız devam ediyorlar. Bu yüzden Almanya'da, Hollanda'da Amerika'da korunup kollanıyorlar. Yıllar yılı oynadıkları fitne oyununda HDP ve CHP'yi yedeklerine aldılar. Devlet Bahçeli'nin dirayetiyle çok uğraşmalarına rağmen MHP'yi ele geçiremediler bir de Türkiye'nin kilit taşı olan Erdoğan'a karşı hile ve hurdaları tutmadı. Şimdi yeni oyun peşindeler. CHP'nin yüzde 25'i ile HDP'nin yüzde 8'ini yüzde 67'den nasıl daha çok yapacaklarının yolunu arıyorlar. Abdullah Gül ile AK Parti'den koparacakları oy hayali suya düşünce yeni bir sağ adaya sarılacaklardır. Bu ismi kimse sağda solda aramasın. Bence CHP Abdullah Gül ile 9 Kasım 1997'de Londra'da Türkiye'nin 28 Şubat sonrasının dizayn edildiği toplantıda hazır bulunan İlhan Kesici'yi aday göstererek toplantının organizatörlerine sadakatini gösterecektir. Aslan sosyal demokratlar ise bütün ilkelerini ayaklar altına alarak Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy verdikleri gibi paşa paşa sağcı Kesici'ye oy atacak, boylarının ölçüsünü aldıktan sonra da kuzu kuzu oturacaklardır. Kifayetsiz proje Kemal'in bir başarısızlığı daha İlhan Kesici'nin başarısızlığı olarak lanse edilerek üstü örtülecektir.
Böylece Türkiye'de kiyayetsiz muhterislerle batının iktidar oyunu sürüp gidecektir... Vesselam.