Kıbrıs'ta her şey değişecek
Nisan ayında planlanan pandemi sebebiyle 11 Ekim 2020 Pazar günü yapılan KKTC
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiçbir adayın yüzde 50’yi geçememesi ikinci turun
kapılarını araladı.
KKTC, bu pazar günü gerçekleşecek ikinci tur seçimleri ile
önümüzdeki 5 yıl boyunca KKTC adına Rumlarla yapılan müzarekereleri de
yönetecek devlet başkanını seçecek.
Kapalı Maraş’ın sahilini halkın kullanımına açan Ulusal Birlik Partisinden Cumhurbaşkanı
adayı Başbakan Ersin Tatar bu adımı ile yüzde 32,34 ile anketlerin iki puan
üstüne çıkan bir oy alarak ilk tur seçimlerinin lideri oldu.
En çok oy alan iki adayın yarışacağı ikinci turda, seçime
giremeyen adaylara verilen oyların dağılımı seçimin galibini belirleyecek gibi
görülüyor.
İlk turda yüzde 29,84 oy oranı ile ikinci olan bağımsız aday
ve mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın görüşlerine yakın Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı
Tufan Erhürman yüzde 21,67 oy aldı.
Analizlerde, ikinci turda Erhürman’a verilen oyların
Akıncı’ya gitmesi ihtimali üzerinde
duruluyor.
2015'te de benzer bir tabloyla seçimler ikinci tura kalmış,
ilk turu ikinci sırada tamamlayan Mustafa Akıncı ikinci turda yüzde 60,5 oy
oranıyla cumhurbaşkanı seçilmişti.
KKTC seçimleri, Adada ortak veya federatif bir devlet
kurulması temeline dayanan barış görüşmelerinin sonuçsuz kalması nedeniyle
Türkiye’nin Kıbrıs politikasında köklü bir değişikliğe gitmenin emarelerini
gösterdiği bir dönemde yapılıyor.
Bir dönem dünya gündemini senelerce meşgul eden Kıbrıs Sorunu, ABD başkanlık
seçimlerine sıçramış ve “çözüm” sözleri adayların vaatleri arasına bile
girmişti.
Bugün Biden ve Trump’ın gündemine giremese de dünyada
çözülemeyen sorunlar içinde “Kıbrıs”
ve “Keşmir” sorunu “çözülemeyen iki
büyük” olarak başa baş giden iki konu...
Keşmir’de Pakistan
ve Hindistan bir şekilde bir “hukuki” durum oluşturmuş olsa da,
Kıbrıs’ta bu anlamda büyük bir eksiklik var.
Fiili durumu açıklamayan hukuki duruma Avrupa Birliği’nin GKRY’nitek başına “adanın sahibi” olarak
kabul etmesi sorunun iyice içinden çıkılmaz bir hâl almasına neden oldu.
GKRY’nin, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda takındığı “olumsuz” tutum da ortada...
Türkiye’nin de teşvik ettiği, iyi niyet temelli yaklaşımlar ile
KKTC ve Rum Yönetimi arasında başlatılan barış görüşmelerinden bir sonuç
çıkmaması ve adadaki Türk varlığının görmezden gelinmesi Türkiye’nin Kıbrıs
politikasında bir değişimine gitmesine neden oluyor.
Şüphesiz bu kararın arkasında yatan nedenlerden biri de
Türkiye’nin Avrupalılara karşı duyduğu “güvensizlik”
duygusu...
Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerine Türkiye’den çok
sonra başlayan birçok ülkenin Türkiye’nin adaylık için yaptıklarından çok daha
azını yaparak Birlik Ailesine dâhil
edilmesi ve GKRY ile Yunanistan’ın sürekli olarak, Türkiye’nin müzakere
başlıklarının açılmasını engellemesi Türkiye’nin AB’ye olan güvenini kırdı.
Yüzyıllar süren düşmanlık ve mücadelelerin, akıl ve mantık
merkezli duruşu ile büyük ölçüde yok olmasını sağlayan “Avrupa Birliği Fikri”nin;
Kıbrıs’taki “akılsız” politik tavrı
engellemekten uzak davranışları Türkiye’nin “Birlik’te bir yeri olamayacağı”
düşüncesini baskın kılıyor.
Adada, Rumlar ile Kıbrıs Türklerinin görüşmelerinde “barış”
anlamında bir ilerleme sağlanamaması da bu düşüncenin bir sağlaması niteliğini
taşıyor.
Bu nedenle Türkiye, “Kıbrıs’ta
politika değişikliğine” gitmenin adımlarını atmaya başladı.
Türkiye’nin askeri ve ekonomik koruması altındaki KKTC’nin
birçok zorluktan ve dengeden uzak sürdürdüğü ada yaşamı, Rumların yaptıklarını
görmelerini engelliyor olabilir.
Batılı devletlerin Türkiye ile yürüttükleri ilişkilerde
sıklıkla, “verdikleri sözleri
unutmalarının(!)” genel bir siyaset olduğu Kıbrıslı siyasetçiler tarafından
da iyi anlaşılmalı.
Bugünün sisteminde sözü geçen devletlerin “geçmiş hâkimiyetlerin geçmişte kaldığı”
düşüncesini kabul ettirme politikalarını
yıkan Türkiye’nin bu devletler üzerinde oluşturduğu “paranoya” Kıbrıslı Türkler tarafından da iyice görülmeli ve bu
düşünce ile sandığa gidilmelidir.