'Kıbrıs'ı çok zor günler bekliyor!'
Bir önceki yazımızın başlığında “Mustafa Akıncı Yalnız Değildir!” cümlesi vardı.
Bu da “devam yazısı” olsun:
Malûm, KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı.
Türkiye’nin desteklediği Aday Ersin Tatar, yüzde 32.3, karşı
çıktığı Aday Mustafa Akıncı yüzde 29.6 ile çıktı ilk turdan. Üçüncü
sırada, yüzde 21.6 ile “anahtar” konumundaki Tufan Erhüman
var.
Sayın Yusuf Kaplan, “2. turda Tatar ile Akıncı yarışacak
Seçimin kilit ismi Erhürman, Rumlarla federasyonu savunuyor Akıncı'yı
destekleyeceği düşünülüyor! Kıbrıs'ı zor günler bekliyor!” demiş.
İkinci turda ne olur?..
Türkiye, Ersin Tatar’ın kazanacağını ümit ve tahmin ediyor.
Bu olabilir, lâkin olsa bile “Kıbrıs’ı çok zor günlerin
beklediği” gerçeği değişmez!..
Vaziyete şöyle bir bakalım:
Türkiye bu seçimde Başbakan Ersin Tatar’ı destekliyor, Rum
tarafı ise Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı.
Rum tarafı,
“İkinci Tayfur Sökmen (Hatay’ın ilk ve tek cumhurbaşkanı)
olmayacağım.” diyen Mustafa Akıncı’yı destekler elbet.
“Rumlarla olmazsa,
Kuzey Kıbrıs daha fazla (Türkiye’ye) bağımlı hale gelir, Ankara
tarafından yutulabilir. Kıbrıslı Türkler laik, demokratik ve çoğulcu kimliğini
korumak istiyor. Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması korkunç olur!” diyen
Mustafa Akıncı’yı niçin desteklemesin?
KapalıMaraş’ın açılmasına çok sert ifadelerle karşı çıkan
Akıncı’yı niçin desteklemesin?..
Meselenin burasında şaşılacak taraf yok da…
Mustafa Akıncı, “Türkiye’yi böylesine hedef almasına rağmen”
KKTC vatandaşlarının bu kadar büyük bir kesiminden nasıl destek alabiliyor?..
Kıbrıs’ın nerelere savrulduğunu en az 50 yazı, en az 100
haber, en az 150 konuşma ve en az 1000 sosyal medya mesajıyla anlatmaya
çalışan…
Yetkilileri, yetkisizleri harekete geçmeye çağıran bendeniz,
şimdi de “Hiç olmazsa bu sonuçlar uyandırsın bizi!” diyorum.
Türkiye’nin KKTC’nin maddi ihtiyaçlarının karşılanması
noktasında her türlü desteği verdiğini ancak işin “maneviyat” tarafını büyük
ölçüde ihmal ettiğini söylediğimizde…
Kıbrıs’ta yabancı
ajanların cirit attığını, Kıbrıslı gençlerimizin beyinlerinin zararlı
malzemelerle yıkandığını, Kıbrıs’ın en stratejik arazilerinin son derece
zararlı gruplar tarafından satın alındığını, cami inşası için vakfedilen
arazilerin ‘berbat işler’ için kullanıldığını, ecdat yadigârı eserlerimizin
perişan durumda olduğunu “haykırdığımızda”…
“Konjonktürel
aydınlar”ın bir bölümü sessiz kaldı, bir bölümü de “Ne yani, bizi yönetenler
senin kadar düşünemiyorlar mı?” diyerek işi başka mecralara taşıdı.
Sonuçta…
İşte olan, işte seçimin ilk tur sonuçları!
*
Bu yazdıklarımıza karşı çıkanlardan bir bölümü, samimiyetle
“Ne yani, Kıbrıs’ın maneviyatına bundan önce önem veriliyordu da, şimdi mi önem
verilmez oldu. Kıbrıs’ın maneviyatı için yapılanların büyük bölümü bu dönemde
yapıldı.” diyebilirler.
Biz de bu itirazı haksız bulmayız.
Elbette, bu dönemde yapılanları yok saymak haksızlık olur.
Bununla birlikte, geçmişle bugünü kıyaslamaktan öteye geçip,
“Bugün elimizde olan imkânların ne kadarın ne şekilde kullanıldığını veya
kullanılmadığını” da göz önünde bulundurmakta fayda olduğunun altını
çizeriz.
Yeterince alkışçı ya da her yapılanı karalayıcı var bu
ülkede, bırakın “dostça ikaz edenler”
de olsun.
KKTC seyahatlerimizde gördüğümüz odur ki, özellikle genç
kesim, Türkiye’yi hedef alan menfi propagandanın etkisi altında.
Onlara gerçekleri anlatan kişi ve kurumların sayısı son
derece az ve etkinlikleri ise “yok”tan biraz daha fazla!..
KKTC’de ağır bir “Laikçi-Derin Sol” baskı var.
Rum tarafında ise, “Ruhban Sınıfı” çok etkili,
onlarda “Lâiklik” denilenin “L”si bile yok.
Kuzey Kıbrıs’ta İslam Dini’nin anlatılmasına ve
öğretilmesine tepki gösteren kesimlerin,
Yahova Şahitleri “gibi” grupların yaygınlaşma faaliyetlerine
“sonsuz hoşgörü ile” bakmaları da dikkat çekici.
Türkiye’deki “Yeni CHP-HDP ittifakı”nın Kıbrıs’taki
faaliyetleri de, “Ana Vatan ile Yavru Vatan arasındaki bağları” zayıflatmayı
hedef alan “mesajlar” içeriyor.
KKTC’nin Türkiye’den kumar, eğlence gidiş gelişlerinin
gerçekleştirildiği bir ‘kaçış hattı’ alarak görülmesi ise a0yrı sıkıntı.
Kıbrıs dendiğinde, bizdeki çoklarının aklına “Milli Mücadele
Ruhu”ndan çok…
Bu güzelim toprakların “Arz-ı Mev’ud Hayali” sınırları içinde olmasından çok…
Kıbrıs’ın Manevi Bekçisi Hz. Hala Sultan’dan çok…
Olmadık şeyler, pek kötü şeyler geliyor!..
Türkiye, gerek ilgili resmi kurumları ve bence çok daha
önemlisi; sivil toplum örgütleri, medyası, üniversiteleri aracılığıyla
Kıbrıs’ın “esas ihtiyaçlarını” karşılama hususunda çok daha etkili
olmalıydı.
Küçücük Kıbrıs’ın her gencine bir şekilde ulaşılmalı, onlara
“gerçekler” en uygun usullerle anlatılmalıydı.
Bunları yazdık ya, bazı okuyucularımız haklı olarak
diyecektir ki;
“İyi söylüyorsun hoş söylüyorsun da, Türkiye’deki
gençliğe ulaşılabildi mi ki, Kıbrıs’taki gençliği düşünebilelim!”
Evet, aslına bakarsanız, bu yazı salt Kıbrıs yazısı da
değil.
Türkiye’ye de işaret eden bir yazı, 2023’e de “inceden
inceye” işaret eden bir yazı!..
Bilmem anlatabildim mi efendim?