Kıblesini Şaşırmış Aydınlar
Modernleşme tarihimizin bize hediye ettiği bir şey varsa, onların başında herhalde zihn-i müşevveş aydınlarımız gelmektedir. Batı'nın teknolojik ve ışıltılı dünyasıyla karşılaşan bu aydınlarımızın açıkça artık kıblesi değişmiştir. Abdurrahman Arslan, daha öncekilerden farklı olarak modern zamanlarda İslam dünyası ile Batı arasındaki karşılaşmada, ilk defa aydınlarımızdan önemli br kısmının İslam'dan şüpheye düştüklerini belirtir. Elhak, bugün de mütercim aydınlarımızın söylediklerine dikkat kesildiğimiz zaman, bu kıble değişimini ve İslam'a yönelik tereddütlerini hissetmek zor değildir.
Modernleşme sürecinde, içinde bulunduğumuz bu badireden nasıl kurtulacağımıza dair birçok öneriler ortaya atıldı. Ancak bunlardan büyük kısmını yine Batı'dan devşirerek alınanlar oluşturmuştur. Ne sorunu üreten zihniyet, ne de aynı paradigma içinden üretilen çözümlerin bu topraklara değmediği sorgulanmadı.
Şimdi geldiğimiz noktada, aydın taifesinin kahir ekseriyeti "Avrupa Birliği" ve "İnsan hakları Evrensel Beyannamesi" üzerinde ittifak etmede eşitlendi. Kıblesini şaşırmış bu aydın taifesi, Hıristiyanlığın merkezinin Kudüs'ten Roma'ya çevrildiği gibi, ümmetin kıblesini de Brüksel'e göre ayarlamaya çalışıyorlar. Şimdi bu memlekette bu aydınlar varsa yoksa Avrupa Birliği değerlerini dillerine pelesenk ederek bu millete dikte ediyorlar. Kendilerine göre evrimini tamamlamış (!) bazı muhafazakar aydın tayfası da, en azından Avrupa Birliği değerlerini savunursak bizi ayıplamazlar ve gerici demezler diye bu koroya katılmış durumdalar.
Avrupa İnsan Hakları beyannamesi; hümaniter bir temelde yapılanan, Tanrı'nın yerine insanı ikame eden ve insanı her şeyiyle kutsayan bir zihniyete dayanır. Hümanizm denilen şey de, eğer "Mevlana bizim en önemli hümanist şahsiyetimizdir" popülerliğini aşarak aydın ciddiyetiyle konuşmayı gerektirecekse, Tanrı da dahil olmak üzere insanın üzerindeki tüm otoriteleri ve ahireti reddeder. Bir kere bir müslüman için sorun burada başlıyor. Öte yandan soyut bir insan anlayışından yola çıkan insan hakları beyannamesi, öz itibarıyla insanın nefs-i emmaresini de özgürlükler düzeyine çıkarıyor. Sonra geldiğimiz noktada ne dediğini bilmeyen yeni yetmelerin "günah işleme özgürlüğü"nü savunduklarını görüyorsun. Hem de dindar, muhafazakar diye etiketlenen kitlenin yeni yetmeleriu2026Her şeyden evvel insan anlayışımız ve paradigmamız farklı. Üstelik de Tanrı ile problemli olan bir adam için hayatta mübah olmayan ne vardır ki?
Zihn-i müşevveş aydın güruhu, kendi değerlerine güvensizliğin doruklarında gezinirken, teorik ve tarihsel istinatgah noktaları konusunda yaşadıkları hafıza kaybı ya/ya da referanslarına duydukları utancı, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa Birliği'ne referans yaparak kapatmaya çalışıyorlar. Geldiğimiz noktada meselelere bakıştaki şaşılığı, her tartışma konusunda yaşıyoruz. Brüksel'i merkeze aldığınızda, emanet olan beden, temellük ediliyor; "bedenim benimdir" felsefesinden hareket ederek zinayı da, kürtajı da bir insan hakkı olarak savunmak zorunda kalıyorsunuz; insanı ve nesli gelecekte nasıl heba edeceğinizi hiç düşünmeden ve üstelik insanın nefs-i emmaresini kutsayarak. Sonsuz özgürlüğü (!) savunusu ile de entelektüelliğinize halel gelmiyor.
Üstelik insan hakları evrensel beyannamesini eleştirenleri, sanki insan ve onun hakları konusuna hiç değer vermiyor pozisyonuna düşürmek de bu aydınların en kolaycı tavırları. Sanki bizim tarih ve teorimizde buna dair hiçbir istinatgah noktamız yokmuş gibiu2026 Sanki Avrupa Birliği ve insan hakları beyannamesinden başka bizim bir insan felsefemiz ve tarihi tecrübemiz yokmuş gibiu2026 Bir aydının dışarıya ihtiyaç duymadan kendi kendisini sömürgeleştirmesi böyle bir şey olsa gerek.
Baudrillard, Batı'nın içinden bir isim olarak, Post/Modern zamanlarda insan krizini, Tanrı'yı öldürdükten sonra, insanın hakikati inşa etmekle karşı karşıya kalmasında görmektedir. İnsanın hakikati inşası ise, onun cürmünden büyük cürettir; Tanrılığa soyunmaktır.
Hasılı gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir; kıblenin ayarları ile oynanmıştır bir kere. Aydınların önce kıblelerini bulmaları gereku2026