KİBİR (NARSİSİZM)
"Kibir" ve "Narsisizm" aynı anlama gelen kavramlar değildir. Kibir daha çok sosyal yönü ağır basan bir kavramdır. Narsisizm (özsevici) ise psikolojik ve psikiyatrik kavram olarak ele alınır. Ama pratikte her ikisini de aynı anda, aynı kişilerde görebiliyoruz. Genellikle problem meydana getiren, çevresiyle mükemmel ilişkiler kuramayan bu yapıdaki insanları tanımak gerekiyor. Çoğu kişiler bu tip insanlarda ve onların yaptıkları olaylarla karşılaşabilirler.
Neden bu konuyu ele aldığımızı merak edebilirsiniz. Bu kadar konu var iken niçin bu konuyu işlediğimizi düşünebilirsiniz. Bilinmelidir ki, sosyal ilişkiler sağlıklı insanlarla mümkündür ve gerçekleşebilir. Kişilik bozukluğu olanların çoğunlukta olduğu bir toplumda insanlar münasebetler istenilen boyutta değildir. Çoğu kez bu durumun farkına varamayız. Bir de ortaya adli olaylar çıkarsa konuyu ele alıp değerlendirmek daha karmaşık hale geliyor.
Yavaş yavaş esas konumuza gelelim. Geçenlerde bir dostumuza telefon edelim dedik. Birkaç kere aramama rağmen telefonumuza çıkmadı, en sonunda sekreterine not bıraktık. Kendisine haber göndermemize rağmen bizimle iletişime geçmedi, kim bilir, belki de ona bu irtibat zahmet olarak geldi. Her neyse bu duruma üzüldük. Sizin de başınıza gelebilir ve gelmiştir. Konuyu kapatmadan önce psikolojik bir yorum yapmak ve bunları sizlerle paylaşalım istedik. Böylece hem kederimizi hem de fikirlerimizi kağıda dökmeyi arzuladık.
Bu kişilere baktığımızda şunları gözleyebiliriz: Bu insanlar kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenen, üstün gören; sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen; gittikleri her yerde hemen özel ilgi göreceğine, üstün bir yeri hak ettiğine inanan kişilerdir. En güzel, en yakışıklı, en başarılı, en parlak kişi odur ya da o olacaktır. Böylesine yoğun özsevisel beklentiler içinde kuşkusuz hayal kırıklıkları, incinmeler de sık görülür. Bireyin benlik saygısı sanki hep dışarıdan gelecek ilgi, beğeni, onaylarla beslenmektedir. Eleştiriye dayanmazlar, sürekli övgü beklerler. Beklentileri karşılanmayınca özsaygıları çabuk düşer. Kırgınlıklar, bunaltı ve çökkünlük olabilir.
Bu tip kişilikleri dışarıda aramayalım, çevremizde de görmemek mümkündür. Onları tanımaya devam edelim: bu kişiler kendilerini yüceltmek, daha üstün görmek ve göstermek için başkalarını kullanırlar, hatta sömürürler. Arkadaşlıklar bu yönde çıkarlar sağlamak içindir. Başkalarının duygu ve düşüncelerine, ihtiyaçlarına eşduyum (empati) göstermezler. Bu nedenlerle ilişkilerde bencil, ben-merkezcil olarak tanınırlar. Kısaca bu kişiler dünyaya "ben olmadan bu insanlar düzelmez ve bu memleket batar" gözlüğü ile bakarlar.
Bunları, bu görüşleri yazdıktan sonra söyleyebiliz ki, narsistik kişilerde doyum ve uyum problemleri vardır. İnsanlarla ilişkilerinde çıkara dayalı bir yol izledikleri görülür. Yanındaki çalıştıkları ve beraberinde bulundukları kişileri rahatsız etmekten zevk alırlar birilerini üzdükleri zaman vicdan azabı çekmezler. Gönül hırsızlığı yapmaktan ve insanları öfkelendirmekten pişmanlık duymazlar.
Bu kişilerin çocukları mutsuz ve parçalanmış ailelerde geçmiştir. Onların anne-babaları da narsistik kişilik özellikleri taşırlar. Anneler-babalar da kendilerini ve çocuklarını aşırı ölçüde yüceltirler. Ancak bu durumun cemiyette karşılığı yoktur.
İstedik ki çevremizdeki kibirli görünen insanlarda aslında kişilik bozukluğu olduğu anlaşılsın. Olaylara ve davranışlara bu pencereden bakılsın istedik. Bu narsistik özellikleri taşıyan kişilerin temenni ve öğüt ile düzelmeyeceklerini belirtelim. Bu kişilerin aslında psikoterapiye ihtiyaçlar vardır ama genellikle gitmezler; bu teklifi hakaret diye algılarlar.
Sonuç: "Kişilik bozukluğu olanların değer yargıları oturmamıştır; doyum ve uyum problemleri vardır."