Kes sesini küstah!
Batılı ülkeler kurdukları sömürü düzenini devam ettirebilmek
için öyle bahaneler üretiyor ki, akla ziyan!..
Tıpkı kurt ile kuzu hikâyesinde olduğu gibi…
Kurt, ırmağın aşağısında su içen besili kuzuya seslenerek, “Suyu bulandırıyorsun, böyle giderse seni
yiyeceğim” diye öfkeyle bağırır. Bunun üzerine kuzu tedirgin bir ses
tonuyla, “Fakat nasıl olur, ben senden
daha aşağıdayım. Asıl suyu bulandıran sensin. Senin bulandırdığın su bana doğru
akıyor” diye cevap verir. Kurt hiç umursamaz kuzunun söylediklerini, “Olsun, karnım acıktı, seni yemeye karar
verdim. Bir bahanem olsun” der ve kuzuyu oracıkta yer.
İşte sömürmeye alışmış Batılı ülkeler de, düzenlerini devam
ettirebilmek için bu türden devamlı mesnetsiz bahaneler üretiyor.
KURUDUKÇA SULAYIN,
YEŞERDİKÇE BUDAYIN...
Bundan 19 yıl önce Amerikan finans sisteminin kalbi New
York, 11 Eylül sabahı İkiz Kuleler’e uçaklarla yapılan intihar saldırıları ile
“Medeniyetler Çatışması”nın fitili
ateşlendi.
Önce Afganistan, sonra da Irak kan gölüne çevrilerek işgale
zemin hazırlandı.
Yetmedi, arkasından “Arap
Baharı”nın fitili ateşlendi.
17 Aralık 2010 Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının
ardından Arap dünyası yangın yerine dönüştürüldü. Özgürlük savaşı adı altında
Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün, Yemen gibi ülkeler ölüm tarlasına döndü.
Kuzuyu yemek için “bir
bahanem olsun” diyen “Küresel
Haydutlar” 21. yüzyıl için sömürü planlarını birer birer devreye sokarken,
suyun alt tarafından bir itiraz yükseldi. Bu itirazın yükseldiği ülke “Hasta Adam” ilan ederek çökerttikleri
Osmanlı’nın bakiyesi, mazlumların hâmîsi, “Kenar-ı
Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adl-i İlâhi sorar Ömer’den onu”
düsturuyla nefeslenen Türkiye’den başkası değildi.
İtirazın odak noktası olarak ilan edilen “uzun adam”ın şahsında Türkiye’ye had
bildirmek için operasyon üzerine operasyon çekildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı laikliğe aykırı fiillerin
odağı haline gelme iddianamesiyle, 27 Nisan Mıhtırası’yla, ameliyat masasına
giderken Oslo tuzağıyla, Gezi Olayları’yla, 17- 25 Aralık yolsuzluk
operasyonlarıyla, montajlanmış ses kayıtlarıyla, despotluk ve diktatörlük
yakıştırmalarıyla yalnızlaştıramayanlar; “temiz
eller operasyonu”yla abluka altına almaya çalıştı.
“Adanmış ruhlar”,
polis, yargı ve ses kayıtları marifetiyle “uzun
adam”a parmak sallamaya başladı. 11 yıldır iktidarın “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısına serenat yapanlar, “dostmodern darbe”yle Erdoğan’ı
hal’etmek için işbirlikçilerini harekete geçirdi. Erdoğan’ın şahsında
Türkiye’ye “kurudukça sulayın, yeşerdikçe budayın” senaryosu gereği bir kez
daha diz çöktürülmek istendi.
“Bizim çocuklar yine
başardı” haberini bekleyenlerin hevesi kursağında kaldı.
İSLÂM DÜNYASI BU SAVAŞI
KAZANMAK ZORUNDA
Türkiye bu olayları yaşarken, siyonistlerin “Arz-ı Mev’ûd” hayalleri için kasıp
kavurduğu İslâm dünyası her gün farklı bir felaketle sarsıldı. Yeni Küresel
Sistem’de hiçbir temsil yetkisi tanınmayan Müslümanlar başta siyonist İsrail ve
Amerika olmak üzere Batı tarafından
topyekün “Dönüşüm Projesi”nin
hedefi oldu. Küresel iktidar; hegemonyası uğruna Müslüman coğrafyasını vahşice
yağmaladı.
Müslüman coğrafya; Haçlı Savaşları, Moğol İstilası ve
Osmanlı siyasal otoritesini yok edip bütün bölgeyi sömürgeleştiren Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra, dördüncüsünü yaşadığı bir şok dalgasıyla yeni bir
girdaba sürükleniyor. Yeryüzünün enerji kaynaklarını, kara ve deniz ticaret
yollarının büyük bir bölümünü barındıran bölge aslına bakılırsa bir “Dünya Savaşı” yaşıyor.
“Yeni Dünya Düzeni”
ve “Büyük Ortadoğu Projeleri”nin
dayatıldığı Müslüman coğrafya 20. yüzyılı kayıp yıllar olarak geçirdi. 21.
yüzyılda da kayıp edip etmeyeceğini, ayakta kalıp kalmayacağını bu savaş
belirleyecek.
***
TÜRKİYE “KÜRESEL
HAYDUTLAR”IN HEDEF TAHTASINDA
Bütün bunlar olurken son günlerde Mısır Yunanistan’la, Birleşik
Arap Emirlikleri ve Bahreyn İsrail’le koyun koyuna girerek yeni bir ihanet
cephesi açtı.
Bu şok dalgalarına karşı tek başına mücadele eden
Türkiye, uzun bir dönemi sessiz geçiren
İslâm dünyasını ayağa kaldırmak için büyük gayret sarf ediyor.
Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan
mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirdi. Muhtıranın hayata
geçmesiyle, hem Doğu Akdeniz’de olası deniz alanı kaybının önlendi, hem de
belirlenen bölgede petrol ve doğalgaz arama-çıkarma çalışmaları konusunda
Türkiye ve Libya söz sahibi oldu.
Fatih Sondaj Gemisi’nin 20 Temmuz 2020’de Karadeniz’de
başladığı Tuna 1 Kuyusu sondajında 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi
keşfetmesiyle birlikte karasularımız ısınmaya başladı.
Türkiye’nin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz’deki denizci
siyasetini şekillendiren “Mavi Vatan”
doktrinini devreye sokmasıyla birlikte neye uğradıklarını şaşıran “Küresel Haydutlar” bizi hedef tahtasına
koydu.
Fatih, Yavuz,
Oruçreis, Barboros Hayreddin Paşa’yı karşılarında görenlerin bir kaşık
suda fırtınalar koparmasının nedeni gayet açık; “Mavi Vatan”ımızda korsanlığa soyunan çapulcuların bizi denizimize
olta atamayacak hale getirmek.
Türkiye, Oruç Reis’in yapacağı sismik araştırma faaliyetleri
için Akdeniz’de Navtex ilanında bulunmasıyla birlikte önce Avrupa’nın şımarık
çocuğu, arkasından da Fransa Türkiye’yi açık açık tehdit etmeye başladı.
Doğu Akdeniz’de sular ısınınca “Küresel Haydutlar” birer birer eteklerindeki taşları dökmeye
başladı.
KÜSTAHLARIN DERDİ
ERDOĞAN’LA DEĞİL, TÜRK MİLLETİYLE
ABD’de 3 Kasım’da yapılacak olan seçimlerde aday olan Joe
Biden, “Bence daha önce yaptığım gibi
onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan’ı yenecek duruma gelmeleri için hâlâ var
olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları
güçlendirmeliyiz. Darbe ile değil, seçimle. Peki biz ne yapıyoruz? Burada
oturup boyun eğiyoruz” küstahlığıyla bilinç altındaki kirli senaryoyu
açıkladı. Bunun adı açık açık “demokrasiye
balans ayarı”.
Ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Türk halkı büyük bir halk ve başka şeyler
hak ediyor. Biz Avrupalılar, Türk halkına değil Erdoğan hükümetine karşı açık
ve sert olmalıyız” açıklamasıyla kinini kustu.
Sizi gidi küstahlar sizi!.. Türk milletinin aklıyla alay mı
ediyorsunuz?..
HA “KIZIL SULTAN”, HA
RECEP TAYYİP ERDOĞAN!..
Dedelerinizin bir asır önce Osmanlı Hükümdarı Sultan 2.
Abdülhamid Han’a yaptıklarını unutmadık!.. Dünyayı sömürmekten başka bir
mahareti olmayan atalarınızın Sultan 2. Abdülhamid Han’ı devirmek için
sergilediği kirli iftiralar da seninki gibi mâsumdu!..
***
1894’te Doğu Anadolu’yu yurt haline getirmek isteyen Ermeni
komitacıların eylemleri, kendilerine itaat etmeyen Sultan 2. Abdülhamid’i
halletmek için küresel güçleri harekete geçirir. İngiliz ve Yahudi sermayedarların
desteklediği basın, karalama kampanyalarıyla Sultan 2. Abdülhamid’e linç
kampanyası başlatılır.
Fransız tarihçi Kont Albert Vandal, saltanatı boyunca kan
dökmekten kaçınan Sultan 2. Abdülhamid’i “kan
dökücü” manasına gelen Le Sultan Rouge (Kızıl Sultan)ifadesiyle itham eder. İçimizdeki gafiller de bu
galat-ı meşhur yakıştırmaya mal bulmuş mağribi gibi sarılır. Sonrasında zalim,
katil, diktatör ve tiran gibi aşağılama propagandalarının ardı arkası kesilmez.
Basın yayın organları Sultan 2. Abdülhamid Han’a karşı ağır
eleştiriler yaparken, Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı Taburları “şeriat isteriz!..” çığırtkanlığıyla
tarihte adı 31 Mart Vak’ası (isyan,
Rûmî takvime göre 31 Mart 1325 tarihine denk geldiğinden bu ad ile anılmıştır)
olarak geçecek isyanın fitilini ateşler. İttihat ve Terakki Partisi, kanlı
olaylara karıştığı gerekçesiyle “Kızıl
Sultan” ilan ettikleri Sultan 2. Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için
gemi azıya alır. İsyanın sebebi çok aşikârdır; vatan topraklarını satmamak.
Filistin ve Kudüs’te para (yüz elli milyon altun İngiliz
lirası) karşılığı yerleşim yeri isteyen Yahudilere, “Vatan toprakları satılmaz. Kan akıtılarak kazanılan vatan toprakları
ancak kan akıtılarak verilir” diyen 33 yıllık Devlet Başkanı Sultan 2.
Abdülhamid Han, miladî 13 Nisan 1909’da tarihe “31 Mart Vak’ası”yla vuku bulan menfur olaylar silsilesiyle tahttan
indirilir.
TARİHİ TEKERRÜR
ETTİREMEYECEKSİNİZ
Bir karış vatan toprağını size peşkeş çekmediği için şimdi
sıra Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a mı geldi?
Tarihi tekerrür ettiremeyeceksiniz.
Çünkü Sütçü İmamların, Hasan Tahsinlerin, Kara Fatmaların,
Nene Hatunların, Şerife Bacıların torunları “ya istiklâl, ya şehadet” diyerek hazır kıta bekliyor.
Her operasyondan sonra “Bizim
çocuklar yine başardı” diyenlerin hevesi mâteme dönüşecek. Vekalet
savaşları ile yürüttüğünüz “Yeni Dünya Düzeni”
hayaliniz kursaklarınızda kalacak.
Başaramayacaksınız.