Kerb-ü Bela, Harre ve Müslümanlar
Peygamberimiz daha vefat eder etmez, o gün, Benî Sâide Sakifesi'nde neler konuşuldu, tartışıldı ne tür kavgalar edildi tafsilatını bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki Müslümanlar o günden sonra kırk yıl boyunca birbirlerini katletti. Peygamberimizin soyu kırk yıl gibi küçük bir zaman dilimi içerisinde kurutulmak istendi.
Gözünden sakındığı torunları katledildi. İsmiyle müsemma güzel yüzlü, cennet gençlerinin efendisi Hasan’ı, elmas tozuyla zehirleyerek ciğerlerini paramparça ettiler. Hüseyin’i de Kerbela’da şehit ettiler. Kısacası Ehl-i Beyt’in kökünü kazımak istediler.
656 yılında Cemel Savaşı’nda on üç bin kişi öldü. Bir yıl sonra da bugünkü Rakka kentinin doğusunda yer alan Sıffin’de yetmiş bin Müslüman yine Müslümanlarca öldürüldü. O gün orada bir daha birleşmemek üzere üçe ayrıldılar. Sonrasında Hz. Ali suikastla şehit edildi. Suikastlar, iktidar mücadeleleri, Cemel, Sıffin, Kerbela, Harre katliamları ve oradan günümüze kadar uzanan kanlı savaşlar ve derin acılar.
Yıl 680. Yer, Kerbela. Kerb ve bela yani keder, hüzün ve musibet çölü. Tarih ne böyle bir acımasızlık gördü ne de böyle bir ihanet. Hüseyin’e defalarca mektup yazan “Senden başkasına biat etmeyiz” diyen yirmi bin Kufeli, o gün orada İslam davasını sattı.
Hz. Hüseyin’,i Rey valiliği uğruna susuz bırakan ve katledilmesine neden olan kişi, cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’den başkası değildi.
O gün orada hakkı, hakikati, Kur’an-ı, Hz. Muhammed’i savunan yetmiş iki kişi; kitabı tahrif etmek isteyen bozguncu, azgın bir taife ile çatışarak can verdi. Hz. Hüseyin’in katledildiği günden itibaren bu topraklarda acı, kan ve gözyaşı dinmedi. İnanmayan, bugünkü Ortadoğu İslam coğrafyasına bir baksın!
Müslümanlar, “Üzerinde kul hakkı olan benimle birlikte yarın şehid olamaz. Üzerinde başkasının hakkı olan burayı terk etsin” diyen Hz. Hüseyin’in davasını, tavrını, duruşunu, ne uğruna mücadele ettiğini idrak edemezse eğer, bugünkü meselelerini çözemezler. Bu, aşure partileri düzenlemekle olacak bir iş değil.
Neyse devam edelim. 683 yılında bu sefer de Kerbela’yı aratmayacak büyük Harre katliamı yaşandı. Medine'de, seksen küsuru sahabi olmak üzere, yaklaşık on bin kişi katledildi. Medine üç gün boyunca Emevi canilerine mubah kılındı. Canilere, istedikleri her şey serbest ilan edildi. Yaklaşık dokuz yüz kadının ırzına geçtiler. Bu tecavüzlerden doğan babası belirsiz çocuklara, İslam tarihinde, "Harre Evladı" denilir. Ebu Said el-Hudrî’nin sakalları tel tel yolunarak acılar içinde feryat ettirildi. Ve daha niceleri...
Hemen o yıl Yezid'in Suriye'den gönderdiği askerlerin fırlattıkları yağlı paçavralar, Kâbe'nin örtüsünün, ahşap kısımlarının ve içinde muhafaza edilen bazı eşyaların yanmasına sebep oldu.
691’de ise bu sefer Mekke’ye, tarihin gördüğü en acımasız adamı gönderdiler. Adı, Haccâc. Önce iki bin kişilik bir ordu, ardından da beş bin kişilik destek birlikleri yollandı. Ebu Kubeys Dağı'na kurdukları mancınıklarla Kâbe’yi taş yağmuruna tuttular ve Kâbe yeniden enkaz haline geldi.
Mancınıklardan hakaret amaçlı köpek leşleri fırlattılar. Mekkeliler açlık yüzünden fırlattıkları bu köpek leşlerini yemek zorunda kaldı. Birçok mahallede bulaşıcı hastalıklar ortaya çıktı. Haber gönderilemiyor, yardım gelmiyordu. Bu nasıl bir kin ve nefrettir ki Kâbe yakılıp yıkıldı.
Haccac; büyük bir vahşet ve gururla Abdullah b. Zübeyr’in başını kestirdi ve orada secdeye kapandı(!) Sonra da onun başını Suriye’ye gönderdi. Haram ayda haram kılınan bir bölgede kan dökmekten, Allah’ın evini taşa tutmaktan ve Kâbe’nin içine sığınan insanları bile katletmekten çekinmeyen bu zalim, Emevilerin komutanıydı!
Emevi soyu Müslümanlara bundan daha fazlasını İslam’ı tahrif ederek yaptı. Örneğin Cuma namazlarında ve hutbelerde Ehl-i Beyt’i aşağılamak, ağır hakaretlerde bulunmak artık Emevilerin resmi politikası haline gelmişti.
Hz. Ali ve evlatlarına lanet okuma geleneğini başlatanlar da bunlardı. Müslümanlar, Emevi iktidarının resmi propagandasını dinlemeye mecbur bırakıldılar. Ayrıca peygamberimizin sünneti olan namaz sonrası okunan hutbeler, Emeviler marifetiyle namaz öncesine alındı. Emevici tarih yazımı Müslümanların kimyasını bozdu.
O yüzdendir ki bugün Müslümanlar, aşure tarifleri vermek ya da ağıt yakmak yerine bu dönemi iyi tahlil etmelidir. Çünkü bugün yaşanılanların, ayrılıkların, katliamların, acıların ve çöküşün geçmişle yakından bir alakası var.