Dolar (USD)
34.45
Euro (EUR)
36.12
Gram Altın
3008.86
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Şubat 2023

​Kentsel dönüşüm için önce köysel dönüşüm!..

“Sel-Sal” ekleri “uydurukça”dan, bundan dolayı da kullanmayı sevmem lâkin günlük dilde çok yaygın olarak kullanıldıkları için “Türkçeleşmiş”ler adeta.

“Tamamen duygu-sal” işler gibi, bize ait olmuş vaziyetteler!

*

Malûm;

Kentsel dönüşüm meselesi, deprem felâketine dair programlarda sık sık gündeme geliyor.

“Geçmişten hisse kapmadığımızı” her seferinde bize öğreten âfetler, “Kentsel Dönüşüm” mevzuunu tekrar tekrar önümüze getiriyor.

Depremde yıkılan yepyeni binalar da var ama kahir ekseriyetini eskilerin oluşturduğu ortada.

“Eskiler” dediysem, çok eskiler değil, 1970’lerde, 80’lerde yapılanlar.

Yoksa, “kadim medeniyetimizin” güçlü eserleri, yüzyıllar sonra da dimdik ayakta!

*

Bu kentsel dönüşüm işinin ne kadar zor olduğunu uzun uzun izaha gerek var mı bilmem.

Sadece İstanbul’daki kentsel dönüşüm için 150 milyar doların gerektiğini söylüyor uzmanlar.

Deli para ve meseleyi o deli parayı bulsanız da halledemiyorsunuz.

Memlekette ikide bir seçim var; en istikrarlı dönemlerde bile hemen her yıl bir vesileyle sandık başına gidiyoruz.

Seçim demek, oy arayışı demek.

Politika demek, ona buna gül uzatmaya mecbur kalmak demek!..

Şehir demek, hele hele Büyükşehir demek, büyük rant beklentileri, çekişmeleri, çatışmaları demek.

Bir de “Eski Türkiye” meselesi var.

Şöyle bir bakınız lütfen, İstanbul’un Fatih İlçesi’ne…

Fatih Belediyesi son yıllarda bu “kentsel dönüşüm” işine epeyce ağırlık vermiş…

Bir sürat;

yenilenmesi gereken binaların yüzde 8’i halledilebilmiş ve o noktada araya “Eski Türkiye”nin takoz kafası girmiş, işler durma noktasına gelmiş.

Eski Türkiye işte.

*

Kentsel dönüşümden kasıt binaların yenilenmesi de değil aslında, mahalle bazlı dönüşüm isteniyor.

Bunu nasıl yapacaksınız?

Bir misal, varın gerisini siz hesap edin:

Fatih İlçesi dedik ya, oralarda Cuma Pazarı var, daracık sokaklara kurulan bir kocaman pazar…

İki arabanın yan yana geçemediği sokaklarda, semt pazarı.

Allah muhafaza, Cuma günü oralarda bir yangın çıkacak olsa, ya da bir başka sebepten dolayı acil müdahale gerekse ne itfaiye aracı ulaşabilir, ne de ambulans!

Sadece pazarın kurulduğu sokaklar değil, civarda ne kadar sokak varsa kapanıyor aşağı yukarı; kamyonlar, arabalar, minibüsler filan işte, müthiş araç yoğunluğu…

Cuma Pazarı ben bebekken de aynı sokaklar üzerinde kuruluydu.

Aradan bunca yıl geçti işte…

Bu Pazarı, şöyle “açık alanlardan” birine alma imkânı yok mu?

Yok!..

Zira, öyle bir yer yok!

Her yer tıka basa binayla dolmuş, dedim ya iki küçük araba yan yana geçemiyor, park etmiş araç varsa!

Bir depremde o yapışık nizam eskimiş binalar, dar sokakların üzerine devrilse, içindekiler de gidecek, kaçmaya çalışanlar da Allah muhafaza!..

Bir de Cuma günü olduğunu düşünün depremin, sokak aralarındaki pazarın üzerine devrildiğini düşünün (Allah muhafaza) o binaların!

İstanbul’un çok yeri böyle; 20 milyon insan yaşıyor, yüzölçümü hiç de büyük olmayan bu şehirde.

Bir de öyle pahallı ki, en “kötü” evi 2 milyon liraya (yüz küsur bin dolara) alabilirsiniz Cuma Pazarı civarında, kirası da 10 bin lira!..

Bir de Doğumuz, Güneydoğumuz yeniden inşa edilecek adeta…

Bu şartlar altında nasıl bir kentsel dönüşüm, mahallesel dönüşüm, binasal dönüşüm?

Hem, olur ya, iktidara “Eski Türkiye”den birileri gelirse bir gün…

Oy hesabı bu, demokrasinin “nimet”leri diyorlar!

*

Bu kentsel-mahallesel dönüşüm işleri olur da…

Hadi, yazının başlığını geleyim:

Öncelikle kırsal ya da köysel dönüşüm lâzım.

Bir önceki yazımızda, bu depremde “köy evlerinin” kaç hayatın kurtulmasına vesile olduğunu ayrıntılı olarak yazmıştık.

Meraklısı dönüp bakabilir, her şeyi benden beklememek lâzım.

İlle de köye dönüş, ille de “tersine göç!”

İlle de köy, ille de kır, ille de köysel ya da kırsal dönüşüm.

Bırakınız tersine göçü, köyüne iki göz ev yaptırmak isteyen vatan evlâdının anasından emdiği süt burnundan getiriliyor mu, getirilmiyor mu?

Bir bakınız manzaraya!

Malûm;

28 Şubatçılar, köyler tamamen kapansın diye köy okullarını kapatmışlardı, 8 yıllık kesintisiz eğitim dalgasına!..

Neoliberalizm’in “muhafaza-KÂR”lığa göz kırpan açılımları da köyümüzün bitme noktasına gelmesine az “hizmet” etmedi!

Velhasılı…

Şimdilerde…

Büyük bir yıkımın ortasında…

İnsanımızın, kültürümüzün, ekonomimizin, moralimizin büyük bir yıkım tehdidiyle karşı karşıya olduğu…

Bu yıkımların, “Anadolu’yu bitirmek isteyen” hangi çevrelerin ekmeklerine yağ sürme potansiyelini barındırdığını çoklarının idrak edemediği bu ortamda…

“Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür!” demeyeceğiz…

Köylerimizi ölüme terk etmeyeceğiz!..

Köylerimize hayat vereceğiz!..

Ya böyle yapacağız…

Ya da…

“Ya da”sını söylemeye lüzum var mı?