KENT, BEŞERİYET, MEDENİYET
Kent, insanın yaşam alanıdır. Mekanı kent yapan insandır. Mekanın kent olması kentte hakikat ve adaletin olması gerekmektedir. Kent, hakikat ve adaletin hiçbir kent sakininin dışarıda gerçekleşmesine imkan vermeyen yerdir. Yesrib'in Medine olmasında ana ekseni hakikat ve adalettir. Mekke'nin Ümmü'l Kura yani Şehirlerin Anası olmayan dinamik, tevhid'in merkezi olmasıdır.
Kent, hakikat ve adaletten beslenecekse insanı esas almak zorundadır. İnsandan beslenmeyen kent, bir vahşet ve çatışma mekanı haline gelmektedir. Vahşet yerine medeniyetin şehirlerimize hakim olması için insanın faziletle donanması gerekmektedir. Kentler, bireyi faziletli kılmaz, insanlar kenti faziletli kılar.
Müslümanların kenti veya yerleşim yerinden bahsettiğimiz zaman insanların insanlara, canlılara, tabiata ve yapılara karşı hukuk, vicdan ve erdem içinde davrandığı ve sorumluluk duyduğu kenttir. Komşusu aç iken bir ötekinin uyuyamadığı, yiyecek bulma endişesi olmayan insanların yaşadığı yer, kenttir. Beşer, diğer insanlarla ilişki kurarak yani ünsiyet kazanarak insan olur. Kent, diğer insanlarla ünsiyet kurduğumuz yerdir. Ünsiyetin yerini şiddet aldığı zaman beşeriyete giden yolu kapatan vahşet gerçekleşmektdir.
Toprak kutsal değildir. İnsan, toprağa bağımlılık anlamında mekanı fetişleştirilmemelidir. İnsanın insana bağlılığı, ilgisi ve ilişkisi önemlidir. İnsanların birbiriyle ilişkide olmadığı, toplum olmadığı bir yer, üzerinde yaşanılabilecek bir yer değildir. Mekan, üzerinde insanların hukuk içinde ilişkiler kurduğu bir yer olduğu zaman, anlam ve değer kazanmaktadır.
Kent, beşeriyetin kimliğini kaybettiği veya daha büyük kolektivitelerin potasında eridiği bir yer değildir. Kent, varlık olarak var olma ve diğer insanları var kılma mekanıdır. Kişi, kentte kendisi olarak var olmalıdır. Kent adına kişinin varlığının inkar edildiği sapkın bir kolektivizm, patolojiktir.
Bütün kentler, insan yapımı yapay yapılardır. Kentler yapaydır, başka bir ifade ile bütün kentler, insanların emeğinin sonucu meydana gelmektedirler. İnsan yapısı olan hiçbir kent, kutsallaştırılamaz veya Tanrı yapıtı olarak yüceltilemez. Allah'a kulluk bilinci yani takva derinliği içinde olan insan, yaşadığı kentlere ilahi ve insani vasıf kazandırmalıdır.
Kent, benzer yapılara hapsolan insanın insana yabancılaştığı, duyarsızlaştığı hatta önemsizleştiği yer değildir. Kent, insana saygı bilincinin yaşandığı bir yerdir. İnsan hayatına saygı bilincinin olmadığı kentte, insanlar birbirlerine duyarsızlaşmakta, duygusuzlaşmakta ve dayanıksızlaşmaktadırlar. Kent, insanların insana dayandığı bir yerdir. Kentte insanların dayanaksızlaşması, büyük bir sorundur. İnsanlar, kentte yaşayan diğer insanların kendilerinin dayanacağı varlıklar olduğunu bilmelidirler.
Kentte sosyalleşme imkanları çok olmasına rağmen insanlar arası ilişkilerin yeterince gelişmediği görülmektedir. Şehirlerimizi bekleyen en büyük tehlike, ilişkisizliktir. Yüzeysel olarak sosyalleşmenin gerçekleşmesi sonucunda insanlar, kentteki insanlarla zayıf ilişkiler kurmaktadırlar. Kent, insani ilişkilerin sahici olarak geliştiği yerler olarak bakılmalıdır. Antik kentlerde ölüm cezasından sonra en ağır cezanın şehirden sürülmek olması, şehirde ilişki kurmanın insan hayatı açısından önemini ortaya koymaktadır.
Kent, devasa bir gücü ifade ederken birey çok zayıf ve önemsiz olarak anlaşılmaktadır. Şehirde hep bireyin kentte kaybolmasından söz edilmektedir. Kentin oluşumunda birey pasif, edilgen ve işlevsiz olarak anlaşılırken, kent ise güçlü, büyük ve karmaşık olarak nitelenmektedir. Birey merkezli oluşturulmayan kent, bireyi yutmakta ve bireyi kendisine mahkum etmektedir. Şehir içinde birey anlayışına göre oluşturulan kent, insanı yutmaktadır. Bireyin içindeki kente göre bir insan-kent ilişkisinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kent inşasında bireysel talepler esas alınmalıdır.
Kentler, bugün birer güç gösterisi alanına dönüşmüş bulunmaktadır. Şehir merkezlerine yönelik yapılan şiddet eylemleri birer güç gösterisidirler. Şiddet eylemlerini gerçekleştirenler, korku yaratarak toplumu kendi güçlerine teslim olmasını sağlamayı hedeflemektedirler. Şiddet yoluyla yapılan güç saldırıları, insanların özgürlük ve güvenlik duygularını ve ihtiyaçlarını ortadan kaldırmaktadır.
Şehirlerimiz bugün terör ve şiddet saldırılarının hedefi olmaktadır. İntihar bombacıları olarak gençler kullanılmaktadır. Şehirlerimizde yuvalanan hücrelerden ve yerel örgütlenmelerden söz edilmektedir. Terör saldırıları sonucu, insanlar şehirlerinde güven içinde yaşayamaz olmuşlardır. Güvenliğin yitirilmesi, kentlerimizi kaybetme duygusuna neden olmaktadır. Terör ve şiddetin şehirlerimizi gasp etmesine ve işgal etmesine beşeriyet, medeniyet ve kentlilik bilincinin harekete geçirdiği toplumsal bir tutumla karşı koymalıyız.
Şehir, geçimimizi sağladığımız, hukukun olduğu, insanların birbirlerine karşı sorumluluk, nezahet, nezafet, nezaket ve tolerans içinde davrandığı en temel yaşam alanıdır. Güvenlik, özgürlük, hareketlilik ve çoğulculuk kent hayatının olmazsa olmazlarıdır. Kent, insan onuruna uygun olarak yaşadığımız ve insan onuruna uygun olarak muamele gördüğümüz yerdir. Şiddet, vandalizm, terörizm, insanlığımızı, kenti ve medeniyeti oluşturan bütün değerleri ortadan kaldırmaktadır.