Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Haziran 2023

Kendisini Başkasıyla Üret(eme)mek

Edward Said’in “Oryantalizm”inde problem ettiği şey; batı dışı toplumların kendilerini Batılıların gözüyle görmeleri ve aslında bu bilgi üzerinden kendilerini üretmeleridir. Doğrusu Said’in problem ettiği durum, bütün gerçekliğiyle cari olmaya devam etmektedir.

Özellikle modern zamanlarda batılı egemenlerin diğer toplumlar (the rest) üzerinde farklı araçlarla uyguladıkları baskı ve kurdukları hiyerarşi zaten bilinmektedir. Bilimden teknolojiye kadar gelişmeler sonucu, batılıların diğer toplumlara karşı üstenci bakış geliştirmeleri bir yere kadar anlaşılabilir. Fakat esas aşılması gereken sorun; diğer toplumların ve bu arada müslümanların batılıların bu bakış açısını kendilerinde sabitlemeleri ve bunun bilgisini üretmeye devam etmeleridir. Açıkça söylemek gerekirse, modernleşme serüveni 200 yıldan fazla bir zaman katetmesine rağmen bu bakış açısı değişmemiştir.

Batı’nın bu minvalde tahakkümünün hiç kuşkusuz bugün de devam eden araçlarından ilki sömürgeleştirmedir. Sömürgeleştirme büyük oranda (Ortadoğu coğrafyası ve Afrika gibi müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler) açık işgaller şeklinde gerçekleşti. Dolayısıyla sömürgecilik militarist güçlerle desteklendi ve pekiştirildi. Fakat esas sömürgeleştirme “zihni” yollarla gerçekleştirildi. Bu kimi zaman eğitim yoluyla, kimi zaman kavramlar ve sosyal değişimlerle ete kemiğe bürünmüştür.

Açık işgallerin yaşandığı bu sömürgeleştirmede, yapılan eğitimin dili ve içerikleri zihni dönüşümlerde büyük rol oynamıştır. Kimi ülkelerde dersler bile batı dilleriyle okutuldu. Buralarda insanlar önceliği kendi dillerine vermediler. Meselâ; Tunus’a gittiğimde bu durumu gözlemlemiştim ki, fransızca hem eğitimde hem de gündelik hayatta başat bir dildi. Hatta bunun getirdiği zihni sömürgeleşmeyi gündelik hayat tarzlarının değişiminde de izlemek mümkündür.

Diğer yandan “ilerleme” kavramı üzerinden Batı’nın diğer toplumların daha ibtidai, hatta irrasyonel olduklarına dair ürettikleri “bilimsel!” bilgiler, batı dışı toplumlar tarafında da satın alınmıştır. Bu durum adım adım batı dışı toplumların kendi müktesebatları ile irtibatlarını keserek batılı bir rotaya girmelerini sonuçlamıştır. Bilhassa sosyolojik bilgide bu yaklaşımların daha rahat izlenebilmesi mümkündür. Nitekim erken dönem sosyolojik teorilere baktığımızda, aryan ırkının üstünlüğünü öne süren yaklaşımlar vardır. Özellikle “ilerleme” kavramının içerimleri, tarihi düz bir çizgi üzerinde ilerletirken, Batı’yı bu çizginin en uç noktasına; diğer toplumları ise bu çizginin farklı ibtidai noktalarına yerleştirmekteydi.

İlk başlarda batı dışı toplumları açıklamak üzere devreye sokulan antropolojinin erken dönem çalışmalarına bakıldığı zaman, “ibtidai”, “yerli”, “irrasyonel” gibi anahtar kavramların dikkat çekici biçimde sonuçlara ve teorilere yansıdığı görülecektir. Gerçi bugün antropoloji geçmişten farklı bir konum ve içerik kazanmışsa da, neticede kalıplaşmış bilgilerle diğer toplumları bir nevi “etiketleme” işi devam etmektedir.

Bu noktada öncelikli adımın, zihni sömürgeleştirmeyi sonlandırma noktasında odaklanması gerekir. Batı dışı toplumlar gözlerini dışarıya diktikçe kendi sorunlarını “rasyonel” olarak halledebilme şansını kaybetmektedirler. Yine Batı dışı toplumların önemli oranda taklide saplanmaları ve panik halinde iş halletmeye çalışmaları da buradan kaynaklanmaktadır. Bunun için de özelde Müslüman toplumların kendilerini başkasıyla üretme tavrından vazgeçmeleri zorunludur.

Bunun için ikinci adımda eğitim ciddi önemli bir araçtır. Fakat “yabancılaşmış zihinler” üretme potansiyeli olan ve tüketime odaklanmış içerikler değiştirilmelidir. Böylece eğitimin ekonomi politiği belirlenerek, nasıl bir insan yetiştirileceğine dair değişen koşulları dikkate alan bir hedef netleştirilmelidir.