Kendini gerçekleştirme olarak vicdan
İnsanın iç dünyası, vicdandır. Vicdan dediğimiz iç dünyamız, varoluşumuzu gerçekleştirmek için ortaya koyduğumuz düşler, duygular, davranışlar, umutlar, idealler ve çabalarla beslenir, gelişir ve büyür. Bilgiyle, akılla, sanatla, bilimle, ahlakla, maneviyatla, felsefeyle, edebiyatla, müzikle, umutla, aşkla, şiirle ve sözle beslenmeyen vicdan, toprak altında kalır, fosilleşir ve çürür.
Vicdanın fosilleşmesi ve çürümesi
sonucu ahlak, bilim, hukuk, maneviyat, felsefe ve sanat donmakta,
durağanlaşmakta ve yozlaşmaktadır. Vicdanını besleyerek kendini gerçekleştiren
insan, aslında özgürlük, barış, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve tolerans kapasitesini
de geliştirmekte ve genişlemektedir.
İnsanın vicdanı, dışarıya bağlı
ve bağımlı değildir. Dışarıya bağlı ve bağımlı olan vicdan, yoz siyasetlerin,
inançların, hurafelerin, yapıların ve güçlerin kulu ve köpeği olmaktan
kurtulamaz. Varoluş tecrübesi olarak vicdanın oluşması için insanın, yalanın,
paranın ve gücün kölesi ve köpeği olmaması lazımdır. Paranın, yalanın ve gücün
kulu olan vicdan, hukuku, ahlakı, maneviyatı, bilimi ve sanatı kolaylıkla
despotizme, şiddete, zulme, köleliğe kurban verir ve onlara hizmet eden sadık bir
köpeğe dönüştürür.
Vicdan etrafında kendimizi
gerçekleştirmemiz için iç dünyamızın özgür olması lazımdır. İç dünyanın
özgürlüğü, sınırsız olmalıdır. İnsan hiçbir sınıra, korkuya ve kaygıya
kapılmadan istediği şekilde düşünmeli, düşlemeli, sorgulamalı, inanmalı, duymalı,
duygulanmalı ve değişmelidir.Özgürlük olmadan vicdan oluşmaz. Vicdanı besleyen,
büyüten ve geliştiren ana kaynak özgürlüktür. Özgürlük yerine korku ve baskı
geçtiğinde insanlar ve vicdanlar körelmekte, körleşmekte, yozlaşmakta ve
fosilleşmektedir.
Arapça VCD kökünden gelen vicdan,
kendini bulmak anlamına gelmektedir. Vicdan, insanın kendini bulmak, tanımak,
bilmek, anlamak ve yenilemek için yaptığı bütün çabaları kapsamaktadır. İnsanın
kendini bulması, ancak en derin özü olan ruhta mümkün olmaktadır. Vicdan,
ruhtur. Ruhu olmayanın vicdanı yoktur. Şiddet, zulüm, baskı, yalan, yolsuzluk
ve ahlaksızlık karşısında ruhumuzun ve vicdanımızın yaralanması veya isyan
etmesi, kendimizi gerçekleştirme sürecinin doğal bir meyvesidir. Ruh ve vicdan
sayesinde insana, tabiata ve dünyaya karşı görev ve sorumluluk bilincimizi kuşanmaktayız.
Kendini bulma, bilme ve gerçekleştirme kapasitemizi geliştirmek sayesinde
bilgi, birikim ve bilinç sahibi olmaktayız.
Cehalet, fanatizm ve düşmanlık,
vicdanımızı ve ruhumuzu körelten ve körleştiren hastalıklardır. Güç, para ve sömürü
için cehaletin yüceltilmesi, fanatizmin kutsallaştırılması ve düşmanlığın
doğallaştırılması insanı içinden çıkılmaz hapishanelere mahkum etmektedir.
İrfan sahibi olmak, cahil olmak değildir. Bilgisiz, birikimsiz ve bilinçsiz
toplumların kendiliğinden arif olduğuna inanmak, bir yanılsamadan başka bir şey
değildir. İrfan sahibi olmak, ilimle, felsefeyle, bilimle ve sanatla olur.
Bilgisini, birikimini ve bilincini geliştiren insanlardan oluşan bir topluluk, ilim,
irfan ve vicdan sahibi bir topluluk olma imkanına sahiptir. Cehaletle irfan
sahibi olmak mümkün olmadığı gibi, vicdan sahibi olmak da mümkün değildir.
Kendini gerçekleştirme tecrübesi olarak
vicdan, insanı layık olduğu yere yerleştirmektedir. Vicdan, layık oldukları
takdirde insanları uygun siyasi, kültürel, idari, ticari, sanatsal,
entelektüel, akademik konumlara yerleştirmektedir. Vicdan, insanların liyakatine,
yeteneğine, emeğine ve çabasına değer vermektedir. Vicdanın yokluğu durumunda
her yeri bir liyakatsizler ordusu işgal etmektedir. Kendini gerçekleştirme,
bulma, bilme ve anlama sorunları ve çabaları olmayan kişiler ve gruplar, hiçbir
hukuki, ahlaki ve manevi sınır tanımadan her şeyi ve herkesi kendi çıkarları,
güçleri ve hevaları uğruna harcayabilmektedirler.
Vicdan, kendimizi bulmak ve gerçekleştirmek
tecrübesidir. Kendini bulmanın arayışında olan insanların içinde özgürlük,
adalet ve barış değerleri mevcuttur. İçimizde özgürlük, adalet ve barış
değerleri uyanmıyorsa, harekete geçmiyorsa ve bizi canlı kılmıyorsa, içimizdeki
vicdanın, ruhun ve benin cansızlaştığını ve donuklaştığını söyleyebiliriz. Maneviyat,
vicdanın sesine kulak vermek sonucu gerçekleşmektedir. Vicdan ve maneviyat
birlikteliğini gerçekleştirdiğimiz takdirde kendimizi gerçekleştirebilir ve
canlanabiliriz. Victor Hugo, “Allah her insanın vicdanındaki sestir’’
demektedir. Kendimizi sanatla, bilimle, ahlakla, maneviyatla ve felsefeyle
gerçekleştirmek için bu sese kulak vermeyi ve bu sesi gürleştirmeyi öğrenmemiz
lazımdır. Vicdanının öğrencisi olmayı öğrenemeyenler, Allah’ın öğrencisi
olamazlar.