Kendimizi arıyoruz - 1
Kaynağını dinden, değerlerimizden ve örften alan ilkeler hakikat dilinden, gönül dilinden hayat bulunca etkisi ve etkileyiciliği büyük oluyor.
Bugün basit gibi görünse de eskilerin nasihat ve öğütleri, sorunlar karşısındaki çözüm önerileri ciltler dolusu kitap devirmekten daha etkili ve daha kalıcıdır kuşkusuz. Etkisi ve büyüsü üzerimizde olan, önemi şimdilerde daha iyi kavranan hal ve gönül dilini ne çok arıyoruz değil mi?
Bugün şikâyetçi olduğumuz şeylerden, adeta boğulma tehlikesi atlattığımız bireysel ve toplumsal ilişkilerden temiz pak çıkanlarımız varsa o ilkelere sadakattendir. Ayakta bir şeylerin giyilip içilmeyeceğini, başkalarının eksiği ve kusuru ile dalga geçilemeyeceğini, emanetin kutsallık derecesinde önemli olduğunu Hz. Peygamber’e özene bezene öğrendik…
Tembihlendiğimiz konular
Yerlere tükürülmez, kirletilmezdi. Aksırırken, öksürürken el veya mendille ağzın kapatılması gerektiği, “toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz evladım” diye sıkı sıkıya tembihlendiğimiz zamanlardan bu gürültülü, nahoş bu kaypak ve kirli günlere gelmek değerlerimiz ve medeniyetimiz adına çok üzücü!
Bizim çocukluğumuzda sıra çoktu. Su sırası, ekmek sırası, bilet kuyruğu falan... “Sıranın gözetilmesi kul hakkıdır, kul hakkını gözetmek büyük sevaptır” diye öğütlenmiştik sıkı sıkıya. Büyüklerin ve başkalarının sözünün kesilmemesi gerektiğini vesaire... Hele anamın şu tembihini göğsümde muska gibi taşıyorum:
“Ağzımıza giren lokma gibi ağzımızdan çıkan sözler de helal ve güzel olmalı bu Allah’ın emridir, aman dikkat edesin evladım.”
Güzel söz, Allah ve Resulünün emridir, kalbe ve ruha iyi geldiği gibi muhatabına da iyi gelir…
Helal kazanç ve helal lokma insana iyi gelir, bedene sağlık ve afiyet ruha ise ferahlık verir. Kazanana da yiyene de bereket verir çünkü alın teri vardır içinde. Bereketi de bu yüzden…
Makbul olan dua ve salih ameldedir. İbadetin bereketi takvadır. Ömrün bereketi ise iyi ve güzel kul olmaktadır. Evlerin bereketi ise huzur ve mutluluktur.
Tebessüm sadakadır
Bu konularda çok cimri davrandığımızın farkında mıyız?
Kulağı gıybet ve dedikodudan, dili kötü sözden, gözü haramdan, kalbi kin ve öfkeden temizlemek kısacası nefis terbiyesi cihatla eşdeğer sayılmıştır. Bugün birçok toplumsal şikâyetin; gözün, dilin, kulağın ve kalbin bozulmasından olduğu bilindiği halde bir türlü hizaya gelinemiyor.
Kalp sağlam değilse beden de sağlam değildir. Haramın girdiği kalpte merhamet, ibadet aşkı ve kulluk heyecanı azalır. Bu nedenle;
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin…” (Bakara, 168) diye Rabbim emir buyurmuştur.
Hazret-i Mevlânâ: “Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lokma girdi. Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helâl lokmadan doğar. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse bil ki o lokma şüpheli veya haramdır.” Buyurmuştur.
Haramın girdiği beden kurdun girdiği ağaca benzer. Dışardan sağlam ve heybetli görünür ama içerden çürümüştür.
Abdülkadir Geylani Hazretleri bu konuda ikaz etmiştir: “Haram yemek kalbi öldürür, helâl yemek ise ihya eder. Lokma var seni dünya ile lokma var seni ahiret ile meşgul eder. Lokma var, seni Halik Teâlâ’ya rağbet ettirir.”